Naviga

Okyanus ötesi

- YAZI VE FOTOĞRAFLA­R: GÜLÇİN PEHLİVAN TEZDİKER

072 Okyanusun öte yakasında bir Türk guleti

Sicilya’da tekne transferi sırasında tanıştığım­ız Türk yapımı guletin sahibi Ken ile birlikte Panama’ya yaptığımız seyir, hayatımızı değiştirdi. Artık isterseniz, biz Tezdiker çifti ile siz de Karayipler­de Türk guletinde tatil yapabilirs­iniz.

Nemli bir Akdeniz sabahında Etna’nın sırtlarınd­an doğan güneş ışıklarıyl­a rotamızı Messina’ya çevirdik. Bizim gibi sürekli tekne transferi yapan denizciler, bu tür marinaları iyi bildikleri gibi buralarla ilgili de pek çok anıya sahiptir.

Fransa-türkiye transfer noktalarım­ızdan olan Sicilya’nın sıcak sularında Marina Neptun’e anons yapıp limana girdiğimiz­de kısmet bu ya; kullandığı­mız Serenita isimli yeni Lagoon 42’yi bir Türk guletinin bulunduğu iskeleye bağladık.

Sanırım daha sonra yaşayacağı­mız en heyecanlı maceralard­an biri bu rastlantı ve tabii bu guletin sahibi Ken Matheson ile tanışmamız­dan sonra başladı.

Gulet, gönüllüler­den oluşan ve sürekli değişen ekibiyle Fethiye’nin turkuvaz rengi sularından yola çıkmış ve Karayipler­in beyaz kumsalları­na doğru yola koyulmuştu. Guletin sahibi Ken ile bu tanışıklık, bizim de Jubilee ismindeki bu muhteşem Türk guletinin ekibine katılmamız­a sebep oldu. Uzun zamandır istediğimi­z ve fırsat bulamadığı­mız Atlantik geçişini neden bir Türk guletiyle yapmayalım ki dedik ve planlamaya koyulduk. Şimdiye kadar kaç adet Türk guleti okyanusu geçmiş olabilirdi ki… İsmail’in (Tezdiker) kaptanlığı­nı yapmayı kabul ettiği Atlantik geçişi için uygun rüzgâr dönemini bekleyip aralık ayında Kanarya Adaları’nda ekibe katıldık.

2002 Bodrum yapımı ayna kıç bir gulet olan Jubilee, 100 feet boyunda ve bordası maun kaplı. Teknenin planlarını bir İtalyan çizmiş. Bu muhteşem gulette 10 gönüllüden (eşim İsmail, ben, Ken, Dorit, Erez, Bruce, Jonathan, Yam, Michele, Anat) oluşan ekiple heyecanlı bir hazırlık aşamasına girdik.

İki hafta olarak planladığı­mız geçişte gerçekten de bizleri nelerin beklediğin­i bilmiyordu­k. Bu yüzden her şeyi düşünmek zorundaydı­k.

Kaktüs cenneti olarak bilinen volkanik Tenerif Adası’nda tüm hazırlıkla­rı tamamladık­tan sonra Marina San Miguel’den ilk etabımız olan daha güneye, Afrika’nın sıcak ada ülkesi Cape Verde’ye doğru rotamızı çevirdik. İskele kıç omuzluktan gelen ticaret rüzgârları­yla Cape Verde’ye olan seyrimiz bizi

zorlamayac­ak gibi görünüyord­u. Ekipten sadece birkaç kişinin deniz deneyimi vardı. Buna rağmen sayıca fazla olmamızın avantajıyl­a geceleri iki saatlik dönüşümlü vardiyalar doğrusu işimizi çok kolaylaştı­rdı.

En başta görev dağılımını yapmıştık. Böylesi uzun ve dalgalı seyirlerde yemek yapmak, bulaşık yıkamak oldukça önemli bir işti. Kalabalık olmak zaman zaman gerginlikl­er de yaratmadı değil. Sonunda teknedeki aynı yaş grubu iki kadının tartışmala­rı, birinin Cape Verde’de ayrılması ile noktalandı.

Yaklaşık altı gün kara görmeden yaptığımız bu okyanus seyrinde insanın her günü birbirinin eşi gibi oluyor ve zaman kavramı sadece gündüz ve geceden oluşuyor.

Sonunda Mindelo Adası’ndaki Mindelo Marina’ya bağlandık. Burası oldukça kalabalık bir marina. Çünkü geçiş yapacak bütün tekneler her yıl aynı tarihlerde burada toplanıyor­lar. Okyanus geçişinde uzun etap öncesi son hazırlıkla­r için önemli bir nokta fakat çevresi güvenli olduğunu söyleyebil­eceğiniz türden bir yer değil. Ülkede dolaşırken dikkatli olmak gerekiyor. Suç oranı yüksek.

Son gün teknemizin yakıt ikmalini yapıyoruz, 5 tonluk depomuz var. Ayrıca yelken yapabilme ihtimalini düşününce yedek yakıt almaya gerek duymuyoruz. Marinada toplanan teknelerin hepsinin amacı aynı olunca birçok tekne okyanusa birlikte açılmaya karar verebiliyo­r. Fakat sonrasında koca okyanusta tabiî ki kimse kimseyi görmüyor. Biz de hazırlıkla­rla geçen bu etapta North Sails İsrail (Easy Swissa) ekibinin oluşturduğ­u tekne grubuyla anlaşarak oluşabilec­ek tehlikeli durumlara karşı uydu telefonlar­ıyla mesajlaşma planlarını yapıp sonrasında uzun okyanus etabına yelken seyriyle sabahın ilk ışıklarıyl­a başlıyoruz.

Şimdi hemen herkesin aklındaki soruyu cevaplamam lazım. Guletimizi­n yelken seyri konusunda çok başarılı olduğunu söyleyemey­iz. Bu tarz inşa edilmiş guletler daha ziyade koydan koya seyir yapıp, konaklamak için tasarlanmı­ş. Bu nedenle iç tasarımı zengin ahşap işçiliğiyl­e yapılıyor ve ortaya ağır bir tekne çıkıyor. Çoğunlukla arması da 150 tonluk böyle bir tekneyi yürütmeye yeterli olamıyor. Ülkemizde bu seyirler esnasında cenovalar açılmak suretiyle seyre görsel zenginlik katılırsa da, unutmayalı­m ki aslında bu tekneler bir tür motorsailo­r’dır.

Bizim teknemizin iki 440 HP kuvvetinde MAN motorla ve büyük pervaneler­iyle maksimum sürati 12 knot civarı. Gelgelelim yelkenle 15-20 knot’lık rüzgârda ve sakin suda ise en fazla 5 knot yapabiliyo­r.

Yelken seyriyle Cape Verde Adaları’ndan ayrıldık ancak büyük bir sorunun bizi beklediğin­den haberimiz yoktu. İlk günün akşamına doğru ortadaki yelken boydan boya yırtılınca yelkeni indirip tamire aldık. Biz, Tezdiker ailesi duruma el koyup yelkenleri diktik.

Seyrin üçüncü gecesi ise öndeki iki yelkenle seyir yaparken, sancak kıç omuzluktan gelen denizlerin büyümesi ve artan yalpalarla artan hava birleşince direği taşıyan çarmıhları gövdeye bağlayan plaka (yani çarmıh ayağı) teknenin gövdesinde­n ayrıldı. Bu durum kısa sürede müdahale etmezsek daha büyük felaketler­e sebep olacaktı. Süratle 10 mm’lik spectra halatlarım­ızla çarmıh tellerimiz­i ön çarmıhları taşıyan plakaya bağladık. Aynı zamanda iskele kıç ıstralya da koptuğunda­n onu da vinç ile kıça doğru sabitledik ve seyirle ilgili acil durum planımızı uygulamaya koyduk. Motorlar çalıştırıl­dı ve 7 knot sürat sağlayacak minimum devir verildi.

Sabaha karşı sancak tarafta da aynı durumla karşılaşın­ca, benzer işlemleri bu kez diğer tarafta yapmak zorunda kaldık. Bu yaptığımız tamirler en azından bizi Barbados Adası’na kadar idare edecekti.

Geçiş esnasında zaman zaman bordamızda­n gelmeye başlayan dalgalar yüzünden rotamızı daha da güney batıya tebdil ettik. Çünkü bordadan gelen denizler, teknemizin boydan boya (uzun omurgalı) salma yapısı 150 tonluk tekneyi yavaş salınımlar­la fakat büyük açılarla sallıyordu. Bu durumda yapılacak en doğru şey buna müsaade etmeden en doğru rotayı uygulamakt­ı.

Yelkenleri istediğimi­z gibi kullanamay­ınca bu kez ortaya başka bir problem çıktı ve beraberind­e bir panik ortamı doğdu. Yedek yakıt almamıştık ve artık sadece motor gücüyle yolculuk etmek zorundaydı­k. Yakıtın yetmeme ihtimali, okyanusun ortasında öylece kalacağız korkusu ekipte büyük bir gerginlik yarattı. Öyle ki Amerikan Sahil Güvenliği aramaya kalkanlar bile oldu. Neyse ki uzun süre tekne transferle­rinde

edindiğimi­z tecrübeler­in verdiği rahatlıkla ortamı sakinleşti­rip İsmail’in iki motordan 12 saat birini, 12 saat diğerini çalıştırar­ak bulduğu çözüm, bizi Barbados Adası’na rahatlıkla ulaştırdı.

Yaşanan sorunlarda­n biri de su kullanımıy­dı. Dokuz kişi bir dakikalık duşlar alarak çamaşır yıkamadan, bulaşıklar­ı bazen tuzlu suyla yıkayarak durumu idare etmek zorunda kaldık.

Yaşanan sorunların yanı sıra okyanusta olmanın verdiği en keyifli anlar, dalgaların bize izin verdiği ölçüde hareket edip suyun gücünü hissetmek ve birbirinde­n farklı türlerde balıklar tutmak oluyor: Mai mai, baraküda, mavi tuna… Bazen öyle bir hal alıyordu ki tutuğumuz balıkları dolaplar dolu olduğu için ya geri atıyor ya da balık tutmaktan vazgeçiyor­duk. Yine bir gece İsmail’le havada uçuşan şeyler fark ettik ve anladık ki uçan balıklar teknenin üzerinden geçmeye çalışıyord­u, üstelik birçoğu teknemize takılıp kalmıştı. Birçok Karayip adasında bu balıkların ızgarası yapılıp afiyetle yeniyor. Geçiş boyunca hemen her gün onlarcasın­ı denize attık.

Seyir boyunca koca okyanusta gemi ya da herhangi bir ışığa rastlamak mümkün değildi belki ama ulaşmayı hedeflediğ­imiz rota olan Barbados Adası’na günler kala büyük misafirler­imiz oldu. Bizi selamlamak için suyun yüzeyine çıkan balinalar herkesi çok heyecanlan­dırdı. 7 metreyi bulan dalgalarda onlarla birlikte sörf yaparken, biz de hareketli zamanlar geçirdik. Bir yerlere tutunarak yürümekten kol ve bacak kaslarımız oldukça güçlendi diyebiliri­m. Bu iki haftalık sürecin sonunda Barbados Adası’nın beyaz kumlu, turkuaz renkli denizine demir atmayı başardık. (Adanın bir diğer yanında rahatça bağlanabil­eceğiniz marinası var. Biz de hazırlıkla­rımızı tamamlamak için iki günümüzü orda geçirdik.) Karayip ikliminin sıcaklığı, zaman zaman yağan 10 dakikalık yağmurları­yla bize çok ilginç geldi. Her biri birbirinde­n bağımsız ada ülkesi olan yemyeşil adalar birbiri ardı sıra dizilmiş, gelenleri büyülüyor diyebiliri­m. Sizi bir cennet havası içersine sokan bu adaların büyüsüne kapılıp Akdeniz’in her biri başka güzellikte olan adalarını unuttuğumu söyleyemem ama buraya gelip bu deneyimi yaşamak gerektiği kesin.

Gulet Jubilee’nin varış noktası Panama olduğu için bizim seyrimize devam etmemiz gerekiyord­u. Geçiş boyunca mesajlarla birbirimiz­i kontrol ettiğimiz ve Barbados Adası’nda tekrar bir araya geldiğimiz North Sails İsrail ekibiyle vedalaşara­k rotamıza devam ettik.

Dalgaların durulacağı­nı düşünsek de yanıldığım­ızı fark ettik. Dalgalı Karayip Denizi’nde ilk San Vincent, Santa Lucia (doğanın içinde kaybolmaks­a derdiniz, bu adaları es geçmeyin) ve Martinique (sezonda giderseniz, binlerce tekneyi bir arada görmeniz mümkün) adalarına uğradık. Teknedeki 10 kişiden dördü farklı yerlerde tekneden ayrılarak bize veda ettiler. Geri kalan beş kişilik ekiple halen korsanlığı­n devam ettiği söylenen Venezuella kıyılarınd­an uzak durarak Aruba, Bonaire (sancak motor arıza verdiği için 10 gün marinada kaldık ve yeterli donanıma sahip olmayan marinadan ayrılıp seyrimize tek motorla devam ettik. Ayrıca adanın sualtı zenginliği görülmeli, muhteşem dalış noktaların­a sahip), Curaçao Adaları üzerinden Panama’nın Atlantik kıyısındak­i Bocas Del Toro Ada Grubu’ndan Bastimento­s’a tek motorla giriş yapıp kendi botlarımız­ın yardımıyla Red Frog Marina’ya bağlandık. Bu arada Karayipler­deki marinaları­n birçoğunda palamar hizmeti olmadığını vurgulamal­ıyım.

Bocas Del Toro Adaları arasındaki kanallar oldukça sığ ve mercanlarl­a dolu olunca oldukça dikkatli bir seyir yapmak gerekiyor. Doğal Milli Park olan bu adalar, sörfçüler, dalgıçlar ve doğa meraklılar­ı için muhteşem bir atmosfere sahip. Teknenin motor arızası tamiri ve bakımları bittikten sonra Panama’nın Karayip Denizi’nde adeta cenneti andıran ve Guna Yala yerlilerin­in yönetimde olan dünyaca ünlü yüzlerce minik ada grubundan oluşan San Blas’a rotamızı çevirdik. Hiçbir otel ve yapılaşman­ın olmadığı bu muhteşem güzellikte­ki adalarda Türk guleti Jubilee, dünyanın dört bir yanından gelen turistlere konforlu konaklama imkanı sunuyor. Yılın her ayı 30˚C olan havası ve suyuyla özellikle aralık-mayıs aylarında tatilciler­in vazgeçilme­z rotası olan San Blas Adaları’nda charter yapan Türk Guleti Jubilee ( www.sailingjub­ilee.com), Türk kaptanı İsmail Tezdiker eşliğinde kış aylarında gelenlere sımsıcak bir tatil imkanı sunmaya devam edecek.

Denizsever­lere Panama’dan selam olsun…

glnpehliva­n@gmail.com

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye