Volvo Ocean Race
Nereye giderlerse gitsinler, ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar... Hayallerimin bile dışındaki coğrafyalara, bilinmeyene, korkularıma, değişen ruh halime, yalnızlığıma dokunmayı başarıyorlar. Onlar, Hong Kong’da karşımda durmuş konuşurken, ben yüzlerine,
090 Seviyorsam bir sebebi var
Seviyorum. Küçücük bir kız çocuğuyken, postadan üç ay gecikmeli gelen Yachting World dergisindeki Whitbread halinden, isminin Volvo Ocean Race’e dönüşüp geldiği bugünlere kadar ben bu yarışa hep gönülden bağlıyım.
Hong Kong’da üstüme üstüme gelen gökdelenlerin gölgesine kurulmuş yarış köyünde bir avuç Türk gazeteci ile Volvo otomobiller arasında dolaşıyoruz. Bendeki keyif tavan yapmış; endorfin ile birlikte, birkaç saat sonra yarışa çıkacağım için adrenalin de damarlarımdaki yerini almış durumda. Artık Volvo Ocean Race’e (VOR) gide gele (minnettarlığım burada Volvo Cars Turkey ve Bernaylafem ekibine gitsin) ‘VOR’LU dostlar edinmişim. Yarış öncesi onlarla ‘azıcık’ 2017-18 VOR dedikodusu yapıyoruz.
Eksik tekne ve bizim çocuklar
Hatırlarsanız, geçen ay Hong Kong’da finişe 30 deniz mili kala Vestas 11th Hour Racing bir balıkçı teknesiyle çarpışmış, tekne batmış ve maalesef bir balıkçı hayatını kaybetmişti. Savcılığın soruşturma başlattığını, bilirkişilerin raporunu yazmakta olduğunu Naviga’nın Şubat sayısına yazmıştık. Ocak sonunda Hong Kong’a gittiğimde, Vestas 11th Hour, tamir için çoktan Yeni Zelanda’ya doğru yola çıkmıştı...
Bize Dongfeng teknesini gezdiren takım menajeri Bruno Dubois ile sohbet ederken, talihsiz kaza ile ilgili ne düşündüğünü sordum. “Bu, yarışın finiş hattını geçene kadar tehlikelerle dolu olduğunu hatırlatan bir kaza maalesef. Hepimiz çok üzüldük. Kimse tam olarak ne olduğunu henüz bilmiyor. Dümendekini, nöbettekini suçlamak en kolayı olur ama biz bu gibi durumlarda tüm sorumluluğu takım menajerinin almasını bekleriz. Bu olmadı... VOR içindekileri yani bizleri de en çok şaşırtan buydu.” Belli ki Dubois da tatmin edici bir açıklama alamamış olmak ve sorumluluğu üstlenenin çıkmaması ile ilgili dertliydi.
Vestas 11th Hour’un dümeninde, VOR’A geçen edisyonda katılan ilk ve tek Türk markası Alvimedica’nın dümencisi Charlie Enright var. Yine eski Alvimedica’cı Mark Towill, Nick Dana da aynı ekipte. Eski dostlukların hatırına öğrendiklerim ise şöyle: Balıkçı teknesinin üzerinde hiç ışık yok, kör karanlık, rüzgâr 20 knot eserken, tekne 20 knot hızla balıkçı teknesine çarpıyor. Anında Mayday sinyali veriliyor, Hong Kong Deniz Arama-kurtarma geliyor. Bu arada Team Vestas’ın batan teknedekileri sudan çıkarma çabasını internetteki radar görüntülerinden izleyebilirsiniz. Helikopterle hastaneye kaldırılan bir balıkçı dışında herkes kurtuluyor.
Çok acı bir hikaye... Balıkçılar, yarışçılar ve her iki tarafın da aileleri için...
Team Vestas’ın önceki ekibi, geçen VOR’DA okyanusun ortasında mercan resiflerinde karaya oturup tekneyi boydan boya yarmıştı. Yarışı iyi takip edenler hatırlar. İnsan düşünmeden edemiyor; acaba Team Vestas’ta başka bir uğursuzluk mu var?..
Olimpiyat madalyalı tezahürat
Ben batıl inançlar, isimler, mekanlar, denizci hurafeleri arasında çağrışımlar denizinde yüzedurayım, bir baktım denizdeyim. Çok şükür; zira iki gün çeşitli gökdelenlerin bilmem kaçıncı katından bakıp durduğum denizime sonunda kavuştum. Harika bir botla yarışı en yakından izleyeceğimi biliyorum. Gözüm Mapfre’de. Takım tutmadan olmaz. Turn The Tide On Plastic takımına da arada gönlüm kayıyor. Malum çevreci amacı var ve kadın-erkek yarışçı sayısı eşit. Bu ‘medeni’ sebeplerle ve Dee Caffari’nin takım lideri olması nedeniyle bu ekibi çok takdir ediyorum ama itiraf ediyorum
İspanyolları da bir ayrı seviyorum! Denizin üzerinde yanlarından geçerken kendimi tutamayıp ‘Go Mapfre’ deyince cevap ‘Viva Espana’ diye geliyor... Üstelik elindeki İspanyol bayrağını sallayan da çift olimpiyat madalyalı Xabi Fernandez...
Hong Kong koyiçi yarışları için suyun üzerinde Team Vestas 11th Hour dışında altı takım da hazır. Komite parkuru hızla hazırlıyor. Deniz trafiğinin dalgaları, akıntının şiddetiyle birleşince teknelerin burnunu yalayarak yükselen sular, adeta bizi selamlıyor...
Gelelim yarış notlarıma: 10-12 knot arasında değişen rüzgâr parkurdaki akıntı ve dalganın etkisiyle yarışçıları zorlarken, koyiçi yarışında ‘en güzel boyalı tekne’ Akzo Nobel birincilik kürsüsüne çıktı. Dongfeng ikinci, Hollandalı Brunel ise üçüncü oldu, dördüncü sırada ise Hong Kong’a lider olarak giren benim İspanyollar vardı. Hong Kong’lu Sun Hungkai/scallywag harika start aldıysa da hattın dışına doğru fazla gidince geride kaldı ve yaptığı yanlış taktiğin sonucunda yarışı beşinci olarak bitirdi.
Koyiçi heyecanının bir gün sonrası Hong Kong Adası Yarışı yapıldı. Ada etrafında gerçekleştirilen yarışın startında rüzgâr iyi oturmuş olsa da bir süre sonra hafifleyip drise etti. Rüzgâr, parkur, performans filan bu ada yarışında startın gölgesinde kaldı. Görülmeye değer bir starttı. En temiz çıkışı Mapfre yaptı. Zira altı takımdan üçü birbirleriyle didişirken fodepar olup, startlarını yenilemek zorunda kaldı. Team Brunel, Turn The Tide on Plastic ve Sun Hung Kai/ Scallywag start hattına dönerken, diğer üç takım rüzgâr izin verdiğince ‘gaza’ basıp adayı döndüler. Hercai rüzgârda Mapfre ve Dongfeng mücadelesi görülmeye değerdi.
Süperstarlar, sahne arkasına sızanlar
Karaya dönüşlerimizin hepsi beni hüzünlendirir. Tekneler birer birer pontondaki yerlerini alırken, ben de elimdeki notlara bakıyorum. Yarış köyü cıvıl cıvıl, bir şeyler yiyip içerken Hürriyet’ten Serkan Ocak’ın teşvikiyle (!) ödülllerin dağıtıldığı sahnenin arkasına sızıyoruz. İlk kolundan yakalayıp sorularla ‘aldığı kupaya’ pişman ettiğim ise Simeon Tienpont. 1982 doğumlu Tienpont, bu edisyonun en ‘tartışmalı’ isimlerinden. Tartışmalı diyorum çünkü bu yarışa katılmadan hemen önce Team Akzo Nobel ile mahkemelik olmuş, takımdan bir süreliğine ayrılmış, daha sonra iki tarafın avukatları ‘karada’ anlaşma sağlayınca Tienpont denize dönmüştü. Ancak benim gibi America’s Cup ve Volvo Ocean Race takipçileri onun ismini daha önceden hatırlayabilir. Evet, Tienpont 2015 yılında Yeni Zelanda takımına karşı Oracle’ın kazandığı Ac’de ‘bilgi casusluğu’ yaptığı iddialarının merkezindeydi. Tienpont’un ‘tatsız’ yarış geçmişinde bir de 2005-2006’daki VOR’DA, ABN AMRO 2 ekibindeki ölümcül kaza var... Takım arkadaşlarından 32 yaşındaki Hans Horrevoets’in Atlantik’e düşüp hayatını kaybetmesi sırasında Hollandalı yelkenci de teknedeydi...
Tabii ki elinde kupası ve şampanyası varken bu mevzuları açmak olmazdı.. Ben de ekibindeki iki kadın
mürettebattan yola çıkarak, kadınlarla yarışmanın zor olup olmadığı sorusuyla muhabbete girdim. “Benim için onlar cinsiyetsiz, sadece ekip arkadaşı. Denize çıktığımız, işimizi yapmaya başladığımız andan itibaren cinsiyetleri yok oluyor, hepimiz gibi onların da yerine getirmek zorunda oldukları ağır görevleri var. Kadınlar güçsüz değildir, bu fikri kafamızdan atmadığımız sürece sadece sporda değil, hayatın hiçbir alanında ilerleyemeyiz.”
“Volvo Ocean Race’i diğer yelken sporlarından özellikle de America’s Cup’tan ayıran en büyük özellik nedir?” diye sorduğumda da “Hiçbir spor organizasyonu ya da müsabakası VOR’A benzemiyor. 11 etaptan sekiz dokuz ay süren bir yarış zaten yok. Bu coğrafi zorluğa bir de takım ruhu eklemek gerekir. Bu takım sadece deniz üzerindekilerden de oluşmuyor. Kara ekibi ve aileler –bizim kendimizi yüzde 100 bu yarışa vermemiz için çabalamak zorunda olanlar- var. Başka hiçbir müsabakada, durmadan haftalarca performans sergilemeniz ve aynı zamanda uyumak, yemek yemek gibi insani yaşam şartlarını yerine getirirken güvenliğinizi de sağlamak zorunda kaldığınız bir sportif faaliyet yok. VOR, size bunları yaptırıyor. O yüzden eşsiz.”
Yaşasın kadın gücü
Tienpont’u şampanyasıyla gönderdikten sonra 1973 doğumlu Hollandalı, dört dünya şampiyonluğu, üç olimpiyat ve üç defa VOR’A katılan Carolijn Brouwer’le sohbete başladık. Üç olimpiyatta (Sidney, Atina ve Beijing) yarışmış, yılın yelkencisi seçilmiş çok özel bir isim… İlginç de bir çocukluğu var. Afrika’da doğup Brezilya’ya taşınmış, kendisini yerinde duramayan bir çocuk ve hâlâ bu özelliğiyle hayata devam eden biri olarak tanımlıyor. Altı lisan konuşuyor, Güney Amerika kültürleri üzerine ihtisası var. En çok istediği şey ‘arada bir’ sakin bir hayata sahip olmak… Bir çocuğu var, altı yaşında, biz konuşurken o da çimenlerin üzerinde taklalar atıyor…
Brouwer, bir önceki VOR’DA sadece kadınlardan oluşan SCA ekibindeydi. O seride özellikle koyiçi yarışlarında tekneyi hızlı kullanmasıyla ün salmıştı. Şimdi Çin takımı Dongfeng’de... Centerboard’dan sonra bu dev yarış makinelerinin dümenine geçince ne hissettiğini sordum, güzel bir kahkaha attı… “Bunları da centerboard gibi kullanıyoruz. Özellikle olimpiyat geçmişi olanlar bu dev yarış makinelerini küçük spor otomobiller gibi kullanır. Bu doğru…”
Bir kadın olarak VOR’UN tüm filosu içinde en çok altın madalyası ve dünya şampiyonası ile olimpiyat tecrübesi olan isimlerin en başında o geliyor. Kendisine 1998 yılında ISAF (Dünya Yelken Federasyonu) yılın kadın yelkencisi ödülü verildiği günden bugüne yeryüzünün en zorlu yarışına katılmasını yorumlamasını istiyorum. “Oooo, bunu nerden hatırladınız? O ödül çok uzun zaman önceydi. Ben bile unutmuştum… Ama yeri hâlâ kalbimde bambaşka. O ödülden sonra birçok madalya kazandım. VOR ise hepsinden daha farklı anlam taşıyor. Çünkü madalyaları kazandığım o yarışlar, VOR’UN yanında lüks yaşam gibi. Yani onlardan sonra masaj, sıcak duş, farklı antrenman ve beslenme vardı. Ancak burada haftalarca sıcak su eklediğimiz lapa gibi bir şeyler yiyor, banyo yapamıyor, 24 saat yarışıyor ve ikişer saatlik nöbetlerle uyuyoruz. VOR, yelken sporunun en uç ve acımasız yüzü.”
Bu ‘uç’ hayatla aile yaşamını nasıl dengelediği konusunda da “Oğlum altı yaşında, bu dokuz aylık süreçte epey zorlanıyoruz elbette ama bu benim yaşam tarzım ve ekmeğimi kazanma yolum. Sanırım o da, babasının ve ailemizin büyük desteğiyle bunu kabul ediyor. Her etabın sonunda bizim olduğumuz yere geliyor. Birlikte zaman geçiriyoruz ve sonra diğer durakta görüşmek üzere ayrılıyoruz. Özlem hiç bitmiyor ama emin ellerde olduğunu da biliyorum.”
Geçen yarışta sadece kadınlardan
oluşan bir takımdayken, bu defa ise Dongfeng’de 12 kişilik ekipte sadece iki kadın var. Pekiyi o hangisini tercih ediyor? “Karışık olması düşünüldüğü gibi zor değil. Herkesin bir görevi var. Bunu yerine getirirken, takımın güvenliğini tehlikeye atmamayı her şeyin önünde tutuyor ve yedi 24 hızlı gitmenin formülüne konsantre oluyoruz. Böyle olunca kim erkek kim kadın bunları düşünmeye vakit kalmıyor. Kadın ve erkek olmak bu tip mücadelelerde önemini kaybediyor.” Keşke günlük yaşamlarımızda da cinsiyetin önemi kaybolsa ve denizin herkese eşit muamelesi, hayatlarımıza dahil olsa… Brouwer ile sohbetin sonuna doğru Dongfeng takımının kaptanı Fransız Charles Caudrelier (1974) geliyor yanımıza. Fransız denizciler, dünya denizciliğinde en çok ‘solo’ yapılan yelken yarışlarını sevmekle ünlüler. Caudrelier de bunların başında gelen isimlerden. 2004 yılında henüz 30 yaşındayken solo yarışların en önemlisi kabul edilen Figaro’yu kazanan yelkenci, daha sonra iki defa aynı kulvarda yarıştı. 2012’de Fransızların Groupama takımı ile VOR’DA kupayı kaldırdı. 2014-15 VOR’DA da Çin takımının başındaydı. Ekipte dört Fransız yelkenci var, bunlardan biri kadın. Üç de Çinli var.
Caudrelier’nin Çin’in yelken sporuna bakış açısına farklı bir boyut kazandırdığı düşünülüyor. Çünkü ona kadar Çin’de yelken sporu evrensel bir boyutta değildi... “Kendi sınırlarımı devamlı zorlayabildiğim için bu sporu seviyorum. Bunca yıl yelken yaptıktan sonra tanımadığım bir kültüre, bir ulusa bu sporu sevdirmek için çalışma fırsatı yakaladım. Çin’i seçmek benim de hayatımı değiştirdi,” diyor.
Kendi sınırlarını zorlamak, denizi, rüzgârı kullanarak dünyada iz bırakabilmek ve bunu yapmak için yelken sporunu seçmek... İşte oradaki bir avuç insanın yarattığı eser bu... VOR söz konusu olduğu zaman sadece 45 bin deniz millik doğaya karşı verilen bir yaşam mücadelesinden değil, onun ardındaki insan hikayelerinden bahsediyorum... Ve sırf bu yüzden seviyorum VOR’U...
www.volvooceanrace.com