Martı Marina Yacht Club ve Port Frankie
1996 yılından bu yana hizmet sunan, Mavi Bayrak sahibi ve Türkiye’nin denize girilebilen ilk marinası Martı Marina&yacht Club içinde Martı Hemithea Hotel’i ve SPA’Yı barındırıyor.
Deneyimli kadrosu, 24 saat hizmet anlayışı, her boyutta tekne için 380 deniz bağlama ve 100 kara park kapasitesi ile hizmet veren marinanın restoranı da yavaş yaşam felsefesi ile gastronomi dünyasını buluşturan Port Frankie.
Çam ağaçlarının altında rahat ve samimi bir atmosfere sahip restoranın mutfağında özenle seçilen yerel ürünler, bir taraftan geleneklere sadık kalırken diğer yandan yenilikçi tarifler ile harmanlanarak yavaş yavaş pişiyor. “Port Frankie’de her şey Orhaniye Koyu’nun doğası gibi sade, dingin” diye tanıtılıyor mekan. Marmaris’in ürün çeşitliliği sofrada da kendini gösteriyor. Örneğin; Hisarönü tempura adı verilen tabakta sabah ağdan, öğlene doğru tarladan ne çıkarsa tempuralanıp (hamura bulanıp kızartılıyor) pirinç rakısından yapılan bir sos ile buluşuyor. Günün oltaya takılan balığı tabağında ise çoğu kişinin bilmediği özel bir ürün gizli: Fermente edilmiş kavun çekirdeğinden yapılan sübye adlı sos. Üzerine Karacasöğüt kuşkonmazı ve yabani pirpirim (semizotu) ile garnitür ekleniyor. Tabağın başrolü balık her gün değişiyor; bazen mercan, bazen akya, bazen levrek.
Port Frankie’de sunulan balıklar ve deniz ürünleri günlük olarak Hisarönü Körfezi’nden çıkıyor, domatesler Karacasöğüt’ten, yoğurt, süt, peynir, zeytin civar köylerden alınıyor. Organik ve yerel ürünler gelenekle yenilikçi tarifleri karıştıran bir yöntemle yavaş yavaş pişiyor.
Marinanın hemen yanında yer alan bir işletme olarak Port Frankie’nin müdavimlerini çoğunlukla denizciler oluşturuyor. Martı Marina’ya gelip akşam yemeğinizi Port Frankie’de yediğinizde o gecelik tekne konaklamasından ve bağlamadan ücret alınmıyor. Tekneniz başka bir koyda demirliyse veya yakınlardaki bir otelde konaklıyorsanız, Martı Marina’nın sekiz kişilik özel teknesi 10 deniz mili mesafeden sizi alıp yemek sonrasında da bırakabiliyor. Telefon: (252) 487 10 63 www.instagram.com/portfrankie/ http://frankieistanbul.com/port-frankie
Şef yazarımız Meriç Köyatası’ndan Port Frankie deneyimi
İstanbul’un ‘fine dining’ alanında iddialı restoranlarından Frankie, bu yaz bir sürpriz yaparak Orhaniye Martı Marina’da yer açtı. Frankie’nin sahibi Kaya Demirer’in daveti üzerine mekanı ziyaret ettim. Daha önce Mistral adıyla hizmet veren mekan, doğal yapısı ve manzarası
ile zaten hoş bir atmosfere sahipti. Kaya Demirer’in sektördeki tecrübesi, mutfaktaki şef Melih Demirel’in yaratıcılığı ve Frankie markası ile burada çıta hayli yükselmiş.
Şef Melih Demirel’i size anlatmak istiyorum. Ama önce tüm yemek ve mekan yazılarının başında yaptığım hatırlatmayı tekrarlamakta fayda görüyorum. Pahalılık ve ucuzluk göreceli kavramdır, kişiye göre değişir. Bir başka yönden ise; yemek ve içki için ödediğiniz bedelin başka mekanlarla kıyaslamasını yaptığınızda da pahalı ve ucuz demek daha doğru olur. Kişi başına bir restoranda 100 birim ödersiniz, başka bir restoranda 200 birim ödersiniz. Ama esasında yediğiniz ve içtiğinizin kalitesine baktığınızda 100 pahalı, 200 ucuz olabilir. O nedenle, İstanbul’da fine dining kavramını Orhaniye’ye taşıyan Frankie’yi çevredeki birçok restoranla kıyasladığınızda pahalı olarak nitelemek haksızlık olur. Peşin peşin söyleyeyim. Ben Hisarönü Körfezi’nde tekne dışında yemek yiyeceksem tercihimi 30 yıldan fazladır gittiğim Selimiye’de Muhammed Özdemir ve ailesinin işlettiği Sardunya ve Kuzbükü’nde Menderes Çoban’ın işlettiği Neighbours’tan yana kullanırım. Port Frankie’de daha yüksek bir bedel ödeyerek şef Melih Demirel’in lezzetlerini deneyimlemek yerinde olur. Dışarı yemeğe iki kere çıkacaksanız, bir kere çıkın ama deneyin derim.
Frankie’nin sahibi Kaya Demirer yıllardır İstanbul’da yeme içme sektöründe çalışan tecrübeli bir isim. Mekanın şefi Melih Demirel de, bana göre biraz çılgın… Mesleği endüstri mühendisliği. Aşçılığa gönül verince New York’ta dünyanın en prestijli aşçılık okulu Culinary Institute’a gitmiş ve 2010 yılında mezun olmuş. Ardından New York’tan Tokyo’ya kadar değişik ülkelerde Michelin yıldızlı şeflerin yayında çalışmış. Kaya Demirer ile Melih Demirel’in birlikte çalışmaları ise yeni başlamış. Kaya Demirer, şef Melih Demirel ile üç yıllık bir anlaşma yapmış… Buna göre Demirel, hem İstanbul hem de Orhaniye’deki mekanda görev yapıyor.
Melih Demirel’in mutfaktaki en önemli özelliği ve tercihi yerel lezzetler, gelenekler ve modern teknikleri bir araya getirmek. Orhaniye ve çevresindeki pazarları dolaşıyor, yörenin balıkçıları ile çalışıp deniz ürünlerini topluyor. Menüde günün balığını, fermante edilmiş kavun çekirdeği sos ile servis edildiğini görünce hemen şefe “İzmirli misin?” diye sordum. Evet İzmirli imiş. Bizim İzmir’de eskiden sokaklarda ve şerbetçilerde satılan içecek sübye vardı. Deniz ürünü kalamarın teyze kızı sübye ile karıştırmayalım. Kavun çekirdeğinden yapılır. Harika bir içecektir. Ama artık pek kalmadı. Çok az yerde bulunuyor. Bu sos, ızgara balığa çok yakışmış. Sıradan domatesler ve sıradan yeşilliklerle yapılan salatalar, şefin maharetli sosları ile sınıf atlamış. Semizotu salatasının üzerine yerleştirdiği çıtır yumurta ise bir efsane. İlk defa yedim. Yumurta hafif piştikten sonra una bulanıp yağda kızartılıyor ama içi yine sulu kalıyor. İlginç bir teknik. Yabani böğürtlen ve kaya koruğu sosu ile servis edilen karides ceviche, mutlaka denenmesi gereken tabaklardan biri.
Ben tadına bakmadım ama çok düşük ısıda, bir gece önceden özel bir fırına giren Trakya kuzusu da ilginç olacaktır. Yine tadına bakmadım ama bir başka sefer deniz ürünlü domatesli pilavı da çok merak ediyorum. Tatlılardaki birleşimler şaşırtıcı ancak müthiş lezzetli idi. Örneğin; acı biberli dondurma ve ayranlı panna cotta gibi… Yediğimiz her şey çok güzeldi. Bir kere daha gideceğim.