Havuzluk sohbetleri
Maviye kök salmak
Gerçek denizciler bilir ki kendini usta olarak görmek, denizde başa gelebilecek tehlikelerin ilk habercisidir. İş dünyasının başarılı isimleri Ebru ve Attila Köksal, binlerce mili kat etseler dahi mütevazılığı elden bırakmıyor; daha uzun rota planları yapmadan önce bilgi ve tecrübelerini artırmak zorunda olduklarının altını çiziyorlar.
Ebru ve Attila Köksal, her ikisi de kendi alanında başarılara ulaşmış iki iş insanı. Brown Üniversitesi’nden ekonomi ve uluslararası ilişkiler bölümünde çift ana dal yaparak mezun olan Ebru Köksal, çok uluslu firmalarda yöneticilik görevini üstlendi. 2001 yılında Galatasaray Spor Kulübü’nde yönetim kurulu üyeliği yaptı, 2010 yılında Avrupa Kulüpler Birliği Yönetim kurulu üyeliğine seçildi. Bu göreve gelen ilk kadın olan Köksal, FIFA ve UEFA’DA da danışman olarak da görev aldı. Eşi Attila Köksal da Boğaziçi Üniversitesi ve Drexel Üniversitesi’nde MBA’IN ardından özel şirketlerde yönetici olarak çalışmaya başladı. Halen Unluco Yönetim Kurulu Üyeliği görevini sürdüren Attila Köksal’ın geçmişinde, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı ve CFA Institute Yönetim Kurulu Üyeliği de var.
Köksal çiftinin hayatının ne kadar yoğun olduğunu anlamak için yukarıda anlattıklarımızı okumak yeterli. Onlar bu yoğunluğun arasında nefes almak için mavilikleri seçmiş. Köksal çifti uzun süredir yelken yapmalarına ve aşağıda okuyacaklarınızdan da anlayacağınız üzere Ege Denizi’nin neredeyse ‘altını üstüne getirmelerine’ rağmen kendilerini “usta” olarak tanımlamıyorlar. Çünkü onlar, denizcilikte kendini tecrübeli görmenin yapılabilecek en büyük hata olduğunu düşünüyorlar. Haksız da değiller.
O zaman buyrun Köksal çiftinin maviliklere olan tutkusunu kendilerinden dinleyelim.
Yelken yapmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
E.K.: Yelkenle ilk defa değerli
dostumuz Metin Bonfil’in eski teknesi Delfino’da tanıştık diyebiliriz. Attila, teknenin Sardinya’dan Bodrum’a getirilmesine yardımcı oldu. Aslında “yardımcı oldu” tabiri biraz abartılı olabilir, ilk uzun yol ve yelkenli tecrübesi olduğu için yolculuk boyunca usturmaça bağlama, tekneyi temizleme, bulaşık yıkma gibi işlere katkıda bulundu.
İlk teknenizin modeli neydi?
A.K.: İlk teknemiz Fish&chips 10 metre boyunda bir ahşap tekneydi, yine Bonfillerle birlikte yıllarca İstanbul Boğazı’nın keyfini çıkardık. Daha sonra iş ortağım Mahmut Ünlü ile 13 metre boyunda M&A adlı bir ahşap teknemiz oldu. Şu an İrem ve Metin Bonfil ile paylaştığımız 55 feet boyunda bir ‘Beneteau Sense’imiz var.
Beneteau Sense 55’i tercih etmenizin sebebi neydi?
A.K.: Idefix isimli teknemizi 2014 yılında ikinci el olarak bir doktor tanıdığımızdan aldık. Tekneyi ilk görüşte çok beğendik. Kullanımı kolay, konforlu ve bizim ihtiyaçlarımızı karşılayacak bir tekne olduğu için almaya karar vermemiz kolay oldu.
Nereleri gezdiniz Idefix’le?
E.K.: Idefix aldığımız ilk sene Marmaris’te durdu, daha sonra Atina’ya götürdük ve iki sene boyunca Atina’da Doğuş Grubu’na ait olan Zea Marina’ya bağlandık. Bu iki yıl Atina çevresindeki Aegina, Poros, Hydra, Spetses, Andros, Tinos, Kea, Kynthos ve Evvoia adalarını sık sık ziyaret ettik. 2016’da İyon Denizi tarafında geçtik ve yine Doğuş Grubu’na ait olan Lefkas Marina’ya bağlandık. 2017 yılını ise Korfu’da Gouvia Marina’da geçirdik. İyon Denizi’ndeki iki yılda Lefkas, Kefalonya, Korfu, Paxos, Anti-paxos, Meganissi, İthaki ve Zakynthos adalarının yanı sıra kara tarafındaki Preveze, Parga ve Sivota gibi harika kasabaları görme şansımız oldu. Ekim ayında teknemizi Marmaris’e getirdik.
Idefix’le ilk uzun seyrinizi nereye yaptınız?
E.K.: Biz ailecek kendimizi denizcilik konusunda hâlâ yeterince tecrübeli hissetmediğimiz için güvenlik nedeni ile özellikle teknede çocuklarımız ve denizcilik bilgisine sahip olmayan dostlarımız varsa tek başımıza uzun yola çıkmama prensibindeyiz. Bu nedenle yaz aylarında artık ailemizin bir parçası olan Yasemin Akyıl kaptan ile yolculuk yapıyoruz.
Teknemizle ilk uzun seyrimizi Metin ve İrem Bonfil ile yaptık. Marmaris’ten Paros Adası’na getirdiğimiz bu seyahat çok keyifli geçti. İrem ve Metin
çocukluklarından beri denizci oldukları için çok tecrübeliler.
Tek başınıza ilk seyrinizi nereye yaptınız? Neler hissettiniz?
A.K.: Kendi başımıza ilk seyrimizi Göcek’te yaptık. Tekneyi alışımızın üzerinden henüz birkaç hafta geçmişti. 55 feet boyundaki bir tekneyi kullanmak doğal olarak bizi heyecanlandırdı ancak temkinli kullanarak ve kalabalık olmayan koylarda dolanarak ona alıştık. İlk haftalarda sadece girişi-çıkışı çok rahat ve alargada demirlenmesi kolay olan Boynuz Bükü’nde kalıyorduk.
Seyirlerinize kimlerle çıkmayı seviyorsunuz?
E.K.: Seyirlerimizi öncelikli olarak ailece yapıyoruz. Çocuklarımız Alp ve Ela ile birçok Yunan Adası’nı gezdik. Oğlumuz 18 yaşına basar basmaz amatör denizci belgesi aldı. Seyirlerimizin çoğuna tekne ortağımız ve çok yakın aile dostlarımız olan İrem-Metin Bonfil ile çıkıyoruz. Ayrıca lise ve üniversite arkadaşlarımızdan oluşan çeşitli gruplarla elimizden geldiğince sık denize çıkmaya çalışıyoruz.
Yurt içinde ya da yurt dışında en sevdiğiniz bağlama yerleri nereler?
A.K.: Marmaris’i çok seviyoruz. Doğası, Bozburun, Hisarönü ve Söğüt gibi çok sevdiğimiz yerlere yakınlığı nedeniyle tercih ediyoruz. Yunanistan’da Doğuş Grubu’nun marinalarında teknemizi güvende hissediyor ve onlardan çok iyi hizmet alıyoruz. Maliyetleri de Türkiye’den çok farklı değil. Ancak Lefkas ve Korfu’ya gidip gelmek, aktarma yapılması gerektiği için oldukça eziyetli oluyor.
Bu yaz hangi rotayı takip ettiniz?
A.K.: Bu yaz başında Korfu’da bağlıydık. Korfu, Paxos, Anti-paxos, Sivota ve Parga’ya birçok seyir yaptık. Yaz ortasında Lefkas’a geçtik. Oradan da Kefalonya, Meganissi, İthaki ve Zakintos adalarına gittik. Özellikle Zakintos ve Meganissi’ye hayran kaldık. Denizde hiç zor anınız oldu mu?
A.K.: İki yıl önce teknemizi Atina’dan Lefkas’a götürdük. Seyirde İstanbul Erkek Lisesi’nden sınıf arkadaşım Hakan Öner ve Boğaziçi Üniversitesi’nden sınıf arkadaşlarım Hakan Polatoğlu ve Levent Ersalman vardı. Tecrübeli bir ekip olmamıza ve hava durumunu değişik kanallardan defalarca kontrol etmemize rağmen Korint Boğazı’nı geçtikten çok kısa bir süre sonra kendimizi hızı 50 knot’a varan bir fırtınanın içinde bulduk. Korint çıkışından sonra sadece 10 millik bir mesafede olan Kiaton’a kafadan gelen bu güçlü rüzgâr ve 3-4 metrelik dalgalar nedeniyle yaklaşık dört saatte ulaşabildik. Teknemizin içinde hasar meydana geldi, mobilyalarımız, dolaplarımız kırıldı ama bu fırtınayı özellikle çok uzun yıllardır denizci olan Hakan Öner kardeşimizin tecrübesi sayesinde kazasız belasız atlattık.
İleride daha uzun rotaların hayalini kuruyor musunuz?
E.K.: Daha uzun rotaları planlamadan önce tecrübemizi geliştirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Gördüğüm kadarıyla denizcilikte en büyük hata kendini olduğundan daha tecrübeli sanmak. Hava durumu, navigasyon, motor bilgisi, ilk yardım, v.b. gibi birçok konuda hem pratik hem de teorik bilgi ve tecrübeye sahip olmadan uzun seyirlere çıkılmasını çok sakıncalı buluyoruz. Önümüzdeki üç, beş sene içindeki hedefimiz bilgi ve tecrübemizi geliştirmek ve tabii ki bu arada teknemizin ve denizlerin keyfini çıkarmak.