Uzaylılar Gerçekten Var mı, Yok mu?
Dünya dışı medeniyetlere ve ufolojiye gerçekten meraklı olan insanlar için güvenilir kaynaklar azımsanmayacak kadar fazla. Akıllardaki soru ise gerçekten uzaylı diye bir şeyin olup olmadığı…
Başlarken, bir soruyu kısaca değerlendirmeye çalışalım: Dünya dışı gelişmiş medeniyetlerin gezegenimizi ziyaret ettiğine dair bu kadar iz varken, neden onlarla karşılaşmadık?
1- Uzaylılar aslında yok
İngiliz bilim-kurgu yazarı Arthur C. Clarke’ın ünlü bir sözü vardır: “İki olasılık mevcut. Ya Evren’de yalnızız ya da değiliz. Her ikisi de bir o kadar korkutucu.” Evren’deki orta boyutlu galaksiler arasında gösterebileceğimiz Samanyolu’nun çapı yaklaşık 100 ışık yılı. İçerdiği yıldız sayısının ise 400 milyar olabileceği tahmin ediliyor. Yani, sadece Samanyolu’nda Dünya benzeri en az bir gezegen içerme olasılığı bulunan yüz milyarlarca yıldız sistemi bulunuyor. En dikkat çekici örneklerden biri, 2016’ın en büyük keşiflerinden Proxima Centauri b. Proxima Centauri b keşfi, insanlığın aklına önemli bir soru getirdi: Yeterince hızlı olabilirsek, Dünya’dan 40 trilyon kilometre uzaklıktaki gezegene insan ömrünün elvereceği bir sürede ulaşabilir miyiz? Işık hızının beşte biri hızda gitmeyi planlayan Starshot projesi, bunu 20 ile 25 yılda yapmayı planlıyor. Bu aşamada bir soru daha beliriyor: Eğer bize bu kadar yakın gelişmiş uzaylı medeniyetler varsa, Dünya’ya geliyor olabilirler mi?
Evren’de yalnız olduğumuzu savunan bilim insanlarının en büyük kanısı, aslında bunun matematiğe dayanan kozmik dengesi. Birincisi, istatiksel olarak Evren’de yalnız olmamız mümkün değil. En son araştırmalara göre, Evren’de en az 2 trilyon galaksi bulunuyor. Kaç tane yıldız sistemi olabileceğini kafanızda bir canlandırın… Öte yandan, her bir yıldız sistemi arasında anormal mesafeler mevcut. Yüzlerce ışık yılı ötedeki galaksilere ulaşabilmek için kesinlikle ışık hızından daha hızlı yolculuk etmemizi sağlayan teknolojilere ihtiyaç duyuyoruz. Henüz Mars’a 9 ay içinde gitmemizi sağlayacak itki sistemleri üzerinde çalışırken, insanlık için bu hayli zor. Uzaylıların da süper gelişmiş itki sistemleri olsa bile Dünya’ya gelmek için birkaç yıl harcamaları mantıklı görünmüyor.
2- İnsanlık dışında Evren’de akıllı medeniyet yok
Gökbilimcilerin ilk hedefi Güneş Sistemi’ndeki bakteri veya bitki seviyesindeki ‘uzaylıları’ keşfetmek. Bu aşamada NASA’nın en az 2025 yılında kesin delil bulma hedefi olduğunu da not düşelim. “Evren’de yalnız mıyız?” sorusunun cevabını bulmak bizler için sandığımızdan çok daha uzun süre alabilir. Birçok gökbilimcinin
savunduğu, ilk olarak Güneş Sistemi’ne yayılmamız ve buradaki ilkel yaşam formlarını bulmamız gerektiği. Ardından, Merkür’den Plüton’a kadar kısa sürede (birkaç yılda) yolculuk yapmamızı sağlayacak itki teknolojileri geliştirdiğimizde, Güneş Sistemi dışındaki hedeflere açılmamız daha mantıklı geliyor. James Webb Uzay Teleskobu’nun önünü açacağı en son teknoloji teleskoplar, bu aşamada yaşanabilir gezegenlerin atmosferlerini inceleyerek bizlere hedef belirleyecek. İlk hedeflerimiz ise belli. Jüpiter’in okyanus dünyası Enceladus, okyanuslarında çok büyük olasılıkla yaşama imkan veren hidrotermal bacalar içeriyor. Galileo uydularından Europa, okyanuslarında ilkel yaşam barındırdığı düşünülen bir diğer uydu. ‘Europa Report’ filminde geçen uzaylı ahtapot, bir gün karşımıza çıkacak ilk uzaylılardan olabilir. Eğer Jüpiter’de umduğumuzu bulamazsak, bir sonraki hedef Titan olacak.
3- Gelişmiş Dünya dışı medeniyetlerde yeterli teknoloji yok
Evet, Dünya dışı medeniyetler olabilir. Ancak her biri tahmin ettiğimiz gibi insanlıktan çok daha ileri bir seviyede mi? Belki de bazıları Dünya’dan çok daha genç bir gezegende halen gelişim süreçlerinin çok başlarında. Bazıları da nükleer savaşların ardından tüm teknolojilerini kaybetti ve ilkel bir yaşam sürdürüyor? Gökbilimciler bu olasılıkları da kısaca aşmamızı sağlayacak çalışmalar yapıyorlar. Temel yöntem, dev radyo teleskoplar ile uzay boşluğunu tarayarak radyo sinyalleri olup olmadığına bakmak. Eğer birileri uzaya bilinçli veya bilinçsiz sinyaller saçıyorsa ne kadar gelişmiş oldukları hakkında çok net bir fikrimiz olabilir.
Edward Snowden, gelişmiş medeniyetlerin birçoğunun kendi aralarındaki kozmik yazışmalarında ‘şifreleme’ kullandığını öne sürmüştü. Ona göre, bizler Dünya’dan bu mesajları topluyor olsak bile deşifre etme şansımız yok. Birçok gökbilimci, bu iddiaya güldü geçti. Hatta, Çinliler 500 metre çapıyla sahip olduğumuz en büyük çanak antenini sırf uzaylıların mesajını yakalayabilmek için inşa etti. Eğer şansımız varsa, yakın gelecekte merakımızı giderecek bir sinyal yakalayabiliriz.
4- Akıllı medeniyetler bir süreden sonra kendini yok ediyor
Bilim-kurgunun ve Dünya’nın geçmişine ait efsanelerin birçoğu, Evren’deki akıllı medeniyetlerin çeşitli nedenlerle yıldızlararası yolculuk yaptığını öne sürüyor. Bunlardan bir tanesi, yok olan ana gezegenlerinden kaçıp yeni bir ev bulabilmek. Dünya’nın geçmişine ait efsanelerden birinde de (detayına girmeyeceğim) Mars’tan gelen bir uygarlığın milyonlarca yıl önce gezegenimizin en verimli topraklarını temsil eden Nil ovasına yerleştiğini öne sürüyor. Bu tür düşünceler, gelişmiş akıllı medeniyetlerin savaş,
hastalık, kirlilik veya kozmik felaketler sonucu (dev asteroid çarpması) yok olduğunu savunuyor. İnsanlığa baktığımızda, kendi sonunu getiren veya bir felaketle karşılaşan medeniyetler olabileceği ihtimali hiç de düşük değil.
5- Evren çok öldürücü bir yer
Evren çok büyük bir yer olsa da bir o kadar da ölümlü bir yer. Özellikle kozmik ölçek altında düşünürsek, yaşamın yok olması oluşmasından çok daha kolay. Örneğin uzay boşluğuna milyonlarca yıl kaos yaşatan bir süpernova, yaşamın yapı taşı elementlerin yeni bir sisteme yayılmasına kadar çok daha yıkıcı etkiler gösteriyor. İnsanlık gibi gelişmekte olan birçok medeniyet, kozmik ölçekte bir saniyeden kısa sürede tamamen yok olabilir. Bunun için tek gereken bir asteroid çarpması, süpernova, güneş fırtınası veya gama ışın patlaması gibi süper enerji saçan olaylar. Dünya’nın çok güçlü bir manyetik alana, kalın bir atmosfere ve Jüpiter gibi dev bir kalkana sahip olduğunu unutmayalım. Manyetik alanımız ve atmosfer, bugüne dek Güneş Sistemi’ndeki diğer kayalık gök cisimlerini krater izleriyle dolduran çarpışmalardan bizi milyonlarca yıl korudu ve hayatta kalmamızı sağladı. Jüpiter, yakın gelecekte de yaşanan çarpışmalarda Dünya’ya doğru gelen göktaşlarını durdurdu. Ancak sayısız akıllı medeniyet gezegeninden çıkamadan veya sinyal gönderemeden kozmik felaketler sonucu yok olmuş olabilir. Kozmik etkenlerin yanı sıra, işgalci daha gelişmiş medeniyetler tarafından yok edilmiş de olabilirler.
6- Evren biraz fazla büyük
En yakın yıldız sistemi, Alpha Centauri A ve B. Güneş Sistemi’nin içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi’nin 100,000 ışık yılı genişliğinde olduğuna değinmiştik. Diyelim ki Samanyolu’nun en dışta bulunan sarmalında yer alan gelişmiş bir medeniyet, bize sinyal gönderdi. Hızı ışık hızıyla sınırlı kalacak sinyalin Dünya’ya ulaşması en az on binlerce yıl alacaktır. Bize doğrudan gönderilmiş bir sinyal olmasa bile, galakside gezinen sinyalleri yakalamak bile son derece düşük bir ihtimal. Dahası, bir gün duyabileceğimiz bir mesajı bize ulaşmadan önce yok olma ihtimalimiz de var. Nihayetinde, uzaylı gelişmiş medeniyetler ile karşılaşmanın en gerçekçi yöntemi, uzaya yollayacağımız keşif araçlarıyla onlara rastlamak. Güneş Sistemi’nin dışına çıkarak yıldızlararası uzaya erişen ilk uzay aracı olan Voyager-1, şu an Dünya’dan 20,646,629,111 kilometre mesafede. Her saniye onlarca kilometre artan bu uzaklık, 138 ışık yılına denk geliyor. Bir ışık yılı 9,461,000,000,000 kilometre iken, Voyager1’den gönderilen radyo sinyallerinin hızı ışık hızına eşit; yani saniyede 299,792,458 metre. Bu rakamlar ile bazı hesaplamalar kolayca yapılabilir.
Ancak şunu not düşmek lazım ki, ışık, uzay boşluğunda söz konusu hızda ilerliyor. Karşısına çıkan her türlü engel, bu hızı yavaşlatıyor, hatta bloke ediyor (radyo dalgaları kozmik toz ile bloke edilemiyor). Voyager-1’de uzaylılara rastladığı zaman bunu direkt bize bildirecek bir teknoloji barındırmıyor. Üzerinde Türkçe mesajların da olduğu her dilden ses ve insan anatomisine ait çizimler içeriyor. Voyager-1’in 36 yıldır uzayda olduğunu düşünürsek, Dünya dışı varlıklara kesin delil olacak bilgilere ulaşmak bir hayli vakit alabilir.