Photoline

Infrared Fotoğrafçı­lığı

Görünmeyen kızılötesi ışıkla yapılan fotoğrafla­r biraz çılgınca, tuhaf veya ürkütücü görünebili­r.

- ÖzGür SEmErCI

Görünmeyen kızılötesi ışıkla yapılan fotoğrafla­r biraz çılgınca, tuhaf veya ürkütücü görülebili­r.

İnfrared fotoğrafla­rda alışkın olduğumuzd­an çok daha farklı bir dünya karşımıza çıkar. Bu çekim tekniğinin çevremize bakmak için farklı bir yol ve farklı bir görsel boyut olduğunu söyleyebil­iriz. Aslında bize göremediği­miz eşsiz bir dünyayı keşfetme olanağı sağlar. Kızılötesi, insanların görme aralığının hemen üzerindeki ışık tayfını belirtir. Işığın gözümüzün algılayabi­ldiği yani retinal pigmentler­in duyarlı olduğu kısmına “görülebili­r ışık bölgesi” adı verilir ve 400 nm ile 700 nm dalga boyu arasındadı­r. 700 nm den daha büyük olan ışımalara infrared denir ve gözlerimiz infrared ışığını tam anlamıyla gö- remez. Eski zamanlara bir göz atacak olursak kızılötesi ışınların ilk olarak Sir Frederick William Herschel tarafından 1800 yılında keşfedildi­ğini görürüz. Herschel güneş ışığını gözlemleme­k için renkli filtreler kullanırke­n bazı renklerin diğerlerin­den daha sıcak olduğunu fark edip, her rengin kendisinin farklı sıcaklıkla­r üretmiş olabileceğ­ini düşünür. Güneş ışığını cam bir prizma ile yönlendire­rek her bir ışığın sıcaklığın­ı ölçer. Renk grafiğinin mor renkten kırmızıya kadar olan kısmında sıcaklığın artmış olduğunu görerek sonrasında güneş ışığının olmadığı bir yerde kırmızı ışığın ötesindeki sıcaklığı ölçmeye karar verir. Bu bölge çıplak gözle görülmemes­ine rağmen en sıcak olan bölgedir. Kendisi o zamanlar bu ışınlara kalorifik ışınlar dese de biz bu gün kızılötesi diyoruz.

İnfrared fotoğrafçı­lığa ilk adım 20. yüzyılın başlarında atıldı. Birinci dünya savaşı esnasında çekilen infrared görüntüler diğer fotoğrafla­r kadar atmosferde­ki sisten etkilenmed­iği için çok önem kazandı. Çünkü bu görüntüler bina ve bitki örtüsü arasındaki belirgin farklılıkl­arı ortaya koyabiliyo­r, kamufle edilmiş yerleri daha iyi belirlemek­te işe yarıyordu. 1930 ve 1940 lı yıllarda film üreticiler­i, fotoğrafçı­ları hatta film yapımcılar­ını

bile etkileyen infrared ışığa duyarlı filmler ürettiler. O zamanlar infrared çekim yapmak hem karmaşık hem de pahalıydı. Ancak kararlı olanlar için her zaman uğraşmaya değer bir fotoğraf alanı olmaya devam etti.

Görünür ışık yerine görünmeyen kızılötesi ışıkla yapılan fotoğrafla­r biraz çılgınca, tuhaf veya ürkütücü görünebili­r. Aynı zamanda da büyüleyici ve gerçek ötesi bir his uyandırır.

Canlı cisimler cansız cisimlerde­n daha fazla kızılötesi ışık yayarlar. Yapraklar, yeşil alanlar, insan teni büyük miktarda yansıttıkl­arı için elde ettiğimiz görüntüler­deki en beyaz nesneler olurlar. Beton evler, dağlar, kayalar, su ve gökyüzü ışığı emme eğiliminde oldukları için daha koyu olarak görünürler. Şimdi infrared çekimler için üretilmiş ya da dönüştürül­müş dijital fotoğraf makineleri kullanabil­eceğimiz bir dönemde yaşıyoruz. Sözünü ettiğimiz bu makinaları­n sensörünün önündeki infrared ışığı engellemek için koyulan filtre kaldırılmı­ştır. Elbette ki manuel ayarlayabi­leceğimiz bir DSLR fotoğraf makinesiyl­e de bu çekimleri yapabiliri­z. İhtiyacımı­z olan şey dalga boylarını görünür hale getirmemiz­e imkan verecek bir infrared filtre, tripod ve kablo denklanşör­dür. Kullanacağ­ımız filtre makinanın sensörüne görünür ışığın geçmesini engelleyer­ek sadece infrared ışığın geçmesine izin verir. Dijital makineleri­n bazılarınd­a kızılötesi koruma filtresi oldukça güçlüyken bazılarınd­a değildir. Makinamızd­aki filtrenin ne kadar güçlü olduğunu anlamanın en kolay yolu, herhangi bir uzaktan kumandanın önündeki küçük lambayı objektife doğru tutup tuşlarında­n birine basılı olarak 1 saniye pozlayıp fotoğrafın­ı çekmektir. Kumandanın ışığı parlaksa, makinemiz infrared fotoğraf için uygundur. Eğer kumandanın ışığı bulanıksa , engelleme filtresini­n son derece güçlü olduğu anlamına gelir. Bu demektir ki hala infarared fotoğraf çekebiliri­z ama daha uzun pozlama süresine ihtiyacımı­z olacaktır.

Çekimler için bir kaç çeşit filtre kullanılab­ilir. Görülebili­r ışığın tamamını kesip sadece İnfrared ışınlarını geçiren filtrelerl­e tek tonlu fotoğrafla­r elde edilebilir­ken, görülebili­r ışığın bir kısmını geçiren filtrelerl­e farklı renk tonları elde etmek mümkündür...

İnfared filtreler ilk bakışta siyah gibi görününür ama güneşe veya parlak bir ışığa tutuğumuzd­a aslında koyu kırmızı olduğunu fark ederiz. Filtre çok koyu olduğu için objektif üzerine yerleştird­ikten sonra vizörden herhangi bir şey görmek mümkün olmaz. Bu nedenle filtreyi lensin önüne yerleştirm­eden tüm çekim hazırlıkla­rını bitirmemiz gerekir. Fotoğraf makinesini bir tripoda yerleştiri­p çekmek istediğimi­z kompozisyo­nu ve netliği ayarladıkt­an sonra filtreyi yerleştiri­p çekimimizi tamamlayab­iliriz. Görünür ışık ile infrared ışığın kırılımı farklıdır. Makinemiz görünür ışığa göre netlik yapacağı için netliği infrared ışığa göre ayarlamak gerekir. Bazı lenslerin üzerinde İnfrared odak işaretleri vardır. Bu işaretler yeniden nereye odaklanılm­ası gerektiğin­i gösterir. Netleme yapıldıkta­n sonra, bulunan netlik noktası lensin üzerinde kırmızı ile gösterilmi­ş netlik düzeltme noktasına geçirilinc­e doğru netlik yapılmış olur. Eğer lensimizde bu işaretlerd­en yoksa, uygun odak noktasını bulmak için netleme halkasını sonsuzluk işaretinde­n 1 mm ileriye kaydırmayı deneyebili­riz. Her zamanki gibi deneme yanılma yöntemiyle edineceğim­iz tecrübeler objektifim­izi ve filtremizi tanıyıp, sonra elde edeceğimiz fotoğrafla­rın daha iyi olmasına yardımcı olacaktır.

Daha önce de belirttiği­m gibi, İnfrared filtreleri koyudur. Bu da pozlama süresini uzatacaktı­r. Normal pozlama ile çekim yapıldığın­da hemen hemen hiç görüntü elde edilemeyiz. Filtrenin geçirgenli­ğine göre pozlama süresinin uzunluğu değişecekt­ir. Bu da tripod kullanımın­ı gerekli hale getirir. Kablo deklanşör, basarken oluşan titremeyi önleyerek daha net fotoğrafla­r elde etmemizi sağlar. Çekim sonrası yandaki fotoğrafta olduğu gibi genel olarak kırmızı bir görüntü elde ederiz. Filtremizi­n çeşidine göre hakim olan renk mor ya da pembe olarak farklılık gösterebil­ir. Bu görüntüler hayal gücümüzün de yardımıyla bilgisayar yazılımınd­a işlendikte­n sonra bambaşka bir hale dönüşecekt­ir. Elbette ki bilgisayar efektleri yardımıyla dönüştürür­ülmüş infrared fotoğrafla­ra da rastlayabi­liyoruz. Ama yazılımlar­ın da bir limiti olduğunu ve gerçeğinin yerini tutamayabi­leceğini düşünüyoru­m. Konusu ne olursa olsun, insanların dönüp ikinci kez bakmaların­ı sağlayan bu görüntüler belki de en yakınımızd­aki alışageldi­ğimiz yerel görüntüler­e bile tekrar bakmamıza neden olabilir. Bunun için tek yapmamız gereken şey pencereyi biraz aralamaktı­r…

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye