Infrared Fotoğrafçılığı
Görünmeyen kızılötesi ışıkla yapılan fotoğraflar biraz çılgınca, tuhaf veya ürkütücü görünebilir.
Görünmeyen kızılötesi ışıkla yapılan fotoğraflar biraz çılgınca, tuhaf veya ürkütücü görülebilir.
İnfrared fotoğraflarda alışkın olduğumuzdan çok daha farklı bir dünya karşımıza çıkar. Bu çekim tekniğinin çevremize bakmak için farklı bir yol ve farklı bir görsel boyut olduğunu söyleyebiliriz. Aslında bize göremediğimiz eşsiz bir dünyayı keşfetme olanağı sağlar. Kızılötesi, insanların görme aralığının hemen üzerindeki ışık tayfını belirtir. Işığın gözümüzün algılayabildiği yani retinal pigmentlerin duyarlı olduğu kısmına “görülebilir ışık bölgesi” adı verilir ve 400 nm ile 700 nm dalga boyu arasındadır. 700 nm den daha büyük olan ışımalara infrared denir ve gözlerimiz infrared ışığını tam anlamıyla gö- remez. Eski zamanlara bir göz atacak olursak kızılötesi ışınların ilk olarak Sir Frederick William Herschel tarafından 1800 yılında keşfedildiğini görürüz. Herschel güneş ışığını gözlemlemek için renkli filtreler kullanırken bazı renklerin diğerlerinden daha sıcak olduğunu fark edip, her rengin kendisinin farklı sıcaklıklar üretmiş olabileceğini düşünür. Güneş ışığını cam bir prizma ile yönlendirerek her bir ışığın sıcaklığını ölçer. Renk grafiğinin mor renkten kırmızıya kadar olan kısmında sıcaklığın artmış olduğunu görerek sonrasında güneş ışığının olmadığı bir yerde kırmızı ışığın ötesindeki sıcaklığı ölçmeye karar verir. Bu bölge çıplak gözle görülmemesine rağmen en sıcak olan bölgedir. Kendisi o zamanlar bu ışınlara kalorifik ışınlar dese de biz bu gün kızılötesi diyoruz.
İnfrared fotoğrafçılığa ilk adım 20. yüzyılın başlarında atıldı. Birinci dünya savaşı esnasında çekilen infrared görüntüler diğer fotoğraflar kadar atmosferdeki sisten etkilenmediği için çok önem kazandı. Çünkü bu görüntüler bina ve bitki örtüsü arasındaki belirgin farklılıkları ortaya koyabiliyor, kamufle edilmiş yerleri daha iyi belirlemekte işe yarıyordu. 1930 ve 1940 lı yıllarda film üreticileri, fotoğrafçıları hatta film yapımcılarını
bile etkileyen infrared ışığa duyarlı filmler ürettiler. O zamanlar infrared çekim yapmak hem karmaşık hem de pahalıydı. Ancak kararlı olanlar için her zaman uğraşmaya değer bir fotoğraf alanı olmaya devam etti.
Görünür ışık yerine görünmeyen kızılötesi ışıkla yapılan fotoğraflar biraz çılgınca, tuhaf veya ürkütücü görünebilir. Aynı zamanda da büyüleyici ve gerçek ötesi bir his uyandırır.
Canlı cisimler cansız cisimlerden daha fazla kızılötesi ışık yayarlar. Yapraklar, yeşil alanlar, insan teni büyük miktarda yansıttıkları için elde ettiğimiz görüntülerdeki en beyaz nesneler olurlar. Beton evler, dağlar, kayalar, su ve gökyüzü ışığı emme eğiliminde oldukları için daha koyu olarak görünürler. Şimdi infrared çekimler için üretilmiş ya da dönüştürülmüş dijital fotoğraf makineleri kullanabileceğimiz bir dönemde yaşıyoruz. Sözünü ettiğimiz bu makinaların sensörünün önündeki infrared ışığı engellemek için koyulan filtre kaldırılmıştır. Elbette ki manuel ayarlayabileceğimiz bir DSLR fotoğraf makinesiyle de bu çekimleri yapabiliriz. İhtiyacımız olan şey dalga boylarını görünür hale getirmemize imkan verecek bir infrared filtre, tripod ve kablo denklanşördür. Kullanacağımız filtre makinanın sensörüne görünür ışığın geçmesini engelleyerek sadece infrared ışığın geçmesine izin verir. Dijital makinelerin bazılarında kızılötesi koruma filtresi oldukça güçlüyken bazılarında değildir. Makinamızdaki filtrenin ne kadar güçlü olduğunu anlamanın en kolay yolu, herhangi bir uzaktan kumandanın önündeki küçük lambayı objektife doğru tutup tuşlarından birine basılı olarak 1 saniye pozlayıp fotoğrafını çekmektir. Kumandanın ışığı parlaksa, makinemiz infrared fotoğraf için uygundur. Eğer kumandanın ışığı bulanıksa , engelleme filtresinin son derece güçlü olduğu anlamına gelir. Bu demektir ki hala infarared fotoğraf çekebiliriz ama daha uzun pozlama süresine ihtiyacımız olacaktır.
Çekimler için bir kaç çeşit filtre kullanılabilir. Görülebilir ışığın tamamını kesip sadece İnfrared ışınlarını geçiren filtrelerle tek tonlu fotoğraflar elde edilebilirken, görülebilir ışığın bir kısmını geçiren filtrelerle farklı renk tonları elde etmek mümkündür...
İnfared filtreler ilk bakışta siyah gibi görününür ama güneşe veya parlak bir ışığa tutuğumuzda aslında koyu kırmızı olduğunu fark ederiz. Filtre çok koyu olduğu için objektif üzerine yerleştirdikten sonra vizörden herhangi bir şey görmek mümkün olmaz. Bu nedenle filtreyi lensin önüne yerleştirmeden tüm çekim hazırlıklarını bitirmemiz gerekir. Fotoğraf makinesini bir tripoda yerleştirip çekmek istediğimiz kompozisyonu ve netliği ayarladıktan sonra filtreyi yerleştirip çekimimizi tamamlayabiliriz. Görünür ışık ile infrared ışığın kırılımı farklıdır. Makinemiz görünür ışığa göre netlik yapacağı için netliği infrared ışığa göre ayarlamak gerekir. Bazı lenslerin üzerinde İnfrared odak işaretleri vardır. Bu işaretler yeniden nereye odaklanılması gerektiğini gösterir. Netleme yapıldıktan sonra, bulunan netlik noktası lensin üzerinde kırmızı ile gösterilmiş netlik düzeltme noktasına geçirilince doğru netlik yapılmış olur. Eğer lensimizde bu işaretlerden yoksa, uygun odak noktasını bulmak için netleme halkasını sonsuzluk işaretinden 1 mm ileriye kaydırmayı deneyebiliriz. Her zamanki gibi deneme yanılma yöntemiyle edineceğimiz tecrübeler objektifimizi ve filtremizi tanıyıp, sonra elde edeceğimiz fotoğrafların daha iyi olmasına yardımcı olacaktır.
Daha önce de belirttiğim gibi, İnfrared filtreleri koyudur. Bu da pozlama süresini uzatacaktır. Normal pozlama ile çekim yapıldığında hemen hemen hiç görüntü elde edilemeyiz. Filtrenin geçirgenliğine göre pozlama süresinin uzunluğu değişecektir. Bu da tripod kullanımını gerekli hale getirir. Kablo deklanşör, basarken oluşan titremeyi önleyerek daha net fotoğraflar elde etmemizi sağlar. Çekim sonrası yandaki fotoğrafta olduğu gibi genel olarak kırmızı bir görüntü elde ederiz. Filtremizin çeşidine göre hakim olan renk mor ya da pembe olarak farklılık gösterebilir. Bu görüntüler hayal gücümüzün de yardımıyla bilgisayar yazılımında işlendikten sonra bambaşka bir hale dönüşecektir. Elbette ki bilgisayar efektleri yardımıyla dönüştürürülmüş infrared fotoğraflara da rastlayabiliyoruz. Ama yazılımların da bir limiti olduğunu ve gerçeğinin yerini tutamayabileceğini düşünüyorum. Konusu ne olursa olsun, insanların dönüp ikinci kez bakmalarını sağlayan bu görüntüler belki de en yakınımızdaki alışageldiğimiz yerel görüntülere bile tekrar bakmamıza neden olabilir. Bunun için tek yapmamız gereken şey pencereyi biraz aralamaktır…