BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİNDEN
Yaban Hayatı Fotoğrafçılığı
Bu sayıda yazarımız Alptekin Kutlu, Tuna Deltası’nda çektiği birbirinden güzel yaban hayatı fotoğrafları ve bunların hikayelerini sizlerle paylaşıyor.
Gün ağaralı çok oldu. Tuna deltasında ilk gecemi geçirdiğim yüzen evde (houseboat) kalan diğer konuklar kahvaltılarını bitirmek üzereyken, ben terk edilmiş bir balık çiftliğinde kurduğum kamuflaj ağının altında saatlerdir bekliyorum. Yüzen evden buraya kadar olan bir saatlik yolu en az otuz kiloluk ekipmanla tek başına gelmediğim için şanslıyım. O sabah kahvaltı saatinden dört saat önce balık çiftliğine gelmek üzere yola çıkacağımı duyan yerel rehberimizin gözleri parlamıştı “ben de geliyorum sizinle, ekipmanlarınızı taşımaya yardımcı olurum” diye gülümsedi. İkinci işi Romen çevre bakanlığına bağlı bölgesel çevre koruma yetkilisi olan bu gencin gönüllü yardım talebi beni şaşırtmamıştı açıkçası. Rehberimin yanımdan ayrılırken bıraktığı kumanyadaki ekmeği çiğnerken darısı ülkemiz sulak alanlarının başına dedim içimden. Az sonra, solumdaki yeşilbaşlarda bir kıpırdanma oldu, o anda göz ucuyla dev bir yırtıcının kanatları adeta suları yalayarak bana doğru son hızla geldiğini fark ettim. Saatlerdir beklediğim hedefim, akkuyruklu kartal aramızda duran yeşilbaşlara saldırıya geçmişti. Saniyeler içinde akkuyrukluyu kadraja alıyorum, ama o da ne, netleme sistemi arka planı daha çok sevdiğimi düşünmüş olacak ki vizörde bana doğru uçan dev bir kuş siluetinden başka bir şey gözükmüyor. Yeşilbaşların yıldırım hızıyla kendilerini ters yöne atmalarıyla saldırısı boşa giden akkuyruklu dönüş yaparken “artık” netleyen fotoğraf makinama birkaç poz veriyor, ben ise fotoğraf çantamda alternatif marka gövde ve objektifler bulundurma kararını alıyorum sonrasında. Bu tip anlar hayal kırıklıkları ve zaferler arasında gidip gelen yüksek adrenalin dozlarına alışkın yaban hayat fotoğrafçısının arazideki günlük
yaşamının bir parçası aslında. Avrupa’nın ikinci en uzun nehri olan Tuna, aktığı 2859 km boyunca 19 ülke ve dört Avrupa başkentinden (Viyana , Bratislava, Budapeşte ve Belgrad) geçiyor, bu sırada 1.5 km genişliğe ve 8 m derinliğe ulaşıyor. Karadenize dökülmeden önce % 80’i Romanya sınırları içinde ve kalanı Ukrayna’da olmak üzere 5000 km2 alana sahip bir delta oluşturmakta. Kıtanın en büyük sulak alanı Tuna deltasının 5400 hayvan ve bitki türüne ev sahipliği yapıyor olması deltanın 1990 yılında UNESCO’nun biyosfer rezervi kapsamına alınmasına yol aç-
mış. Deltada 20 farklı kültürden, 6 ayrı dilden 15000 insan yaşamakta ve geçimlerini başlıca balıkçılık ve turizmden sağlamaktalar. Her ne kadar çevre kirliliği, kaçak avcılık ve özellikle kış aylarındaki av turizmi deltanın çevre barışını halen tehdit etse de, Romanya’nın AB üyeliği ile hızlanan AB destekli çevre projeleri ve gittikçe artan doğa turizmi ile UNESCO dünya mirası kapsamındaki Tuna deltası için geleceğe olumlu bakmak daha olası bizim deltalarımıza oranla. Kıtanın en yüksek küçük karabatak popülasyonunu barındıran deltada türü tehlike altında bulunan akkuyruklu kartal, karaağaçkakan ve tepeli pelikan gibi türler de üremekteler. Tuna deltasında kaldığım hafta boyunca, genelde turistlerin yaptığı gibi her gün motorbotla kanallarda turlamak yerine, bizim usül kamuflaj altında 11 saate varan sürelerde beklemeleri tercih ettim. Bu tekniği tercih etmemin en büyük ödüllerden biri yaban kedisini belgeleyebilmek oldu. Aslında sanki yaşadığım bölgede yokmuş gibi yalıçapkını beklemek üzere girmiştim kamuflaja. Kanalı çevreleyen toprak duvarın içine çevredeki kuru ağaç dallarının da yardımıyla yaptığım kamuflaj bu sefer öyle başarılı olmuştu ki seyrek de olsa önümden geçen turist botları dahi varlığımı fark etmiyorlardı. O anda kanalın karşı yakasında ağaçların arasından bir kedi çıktığı fark ettim. Önceki gün yaşadığım akkuyruklu hayal kırıklığından olsa gerek karamsar bir yaklaşımla “ev kedisidir canım” diyerek yalıçapkını için hazırlamış ol- duğum makine ayarlarını dahi değiştirmedim. O anda gözüm kuyruğa takıldı : Avrupa Yaban Kedisi - European Wildcat - Felis silvestris silvestris - Batı, Orta, Doğu Avrupa ormanlarında ve Türkiye ve İskoçya da nadiren görülebilen bu tür, evcil kediden daha iri (45 - 80 cm, 3 - 8 kg) ve yaklaşık 30 cm uzunluğunda belirgin bir kuyruğa sahiptir. Özellikle kuyruk olmak üzere, tüm gövde siyah çizgilerle bezenmiş kahverengi-gri tonlarındadır. En çok görülebildiği İspanya ve Portekiz de bile çevre kaybı sebebi ile tehlike altında bir türdür. Bir gün önce yanımda olmayan şans şimdi adeta bu pozu alabilmek için ağırdan alıyordu. Yaban kedisi biraz oyalandı, hafif esintinin bana doğru olması sayesinde beni farketmedi, 3 kare pozunu alabildim ağaçların arasında sessizce kaybolmadan önce Bundan birkaç sene önce ziyafet sofrasında önüme gelse hayır demeyeceğim sülünü ilk defa doğal ortamında gördüğümde bu zarif kuşun asıl gözlere ziyafet olduğu kararına vardım, en azından kendi adıma. Bir yaz gecesi rüyası gibi sessizce çalıların arasından kaybolup gitmelerini düşündükçe bir daha sülün yiyebileceğimi zannetmiyorum. Deltayı ziyaret ettiğim Mayıs ayı, aşırı sıcak veya soğukların olmaması ve su seviyesinin deltanın kanallarında ve göletlerinde botla ilerlemeye olanak sağlaması nedenleriyle ziyaret için en uygun zaman. Ancak sık sık karşılaştığımız sağanak yağmurları da es geçmemek gerek. Bulutlu bir havada sandal büyüklüğündeki motorbotla büyük bir göle girdiğimizde rehberimiz havaya bakarak “this is Lake Furtuna…” derken yıldırımlar eşliğinde bir fırtınaya yakalandık ve gölün isminin Türkçe kökenli olduğunu anlamam uzun sürmedi. Yağmurdan korunmak için botumuzu gölü çevreleyen dev ağaçlardan birinin koruyucu dalları altına çekmemizle çevreye düşen yıldırımlarla ortadan ikiye yarılan kömürleşmiş ağacları fark etmemiz bir oldu. Az sonra tekrar yola koyulduk, uçsuz bucaksız “Furtuna” gölünü tam ortasından geçiyoruz. Sandalın ortasında kurulu tripod üzerindeki fotoğraf makinam büyük gölün en yüksek noktasını oluşturuyordu pervasızca. Sık sık pervanemize dolanan su bitkileri nedeniyle hızlı yol alamıyor, bir yandan da pet şişelerle bota dolan yağmur sularını boşaltmaya çalışıyorduk.
Yağmur ara verdiğinde artık tükenmiş ve fotoğraf çekebilme umudunu yitirmiş, ekipmanları yağmurluğuna sarıp sarmalamış ilerlerken, bir anda önümüzde kanalı yüzerek geçen karacaları gördük. Apar topar 2 kare alabildim, daha sonra karaya çıktıkları yerde büyük bir şans eseri adeta bana poz vermek için beklediler. Bulutlu bir havada orman içindeki karacaları motorbot üzerinde kurulu tripodla fotoğraflarken hiç bir karenin net çıkmasını beklemiyordum açıkçası. Ancak 1/60 perde hızına rağmen sevdiğim birkaç poz yakalayabildim. Büyük fotoğraf orijinal kadrajdır.
Deltaya turlar genelde Tulça limanından başlıyor. Burada bağlı olan yüzen evler römorkör gemilerle çekilerek tur boyunca evin konaklayacağı kanallara taşınıyor. Eğer kalacağınız yüzen ev deltanın iç bölgelerinde demirlemişse Tulça’dan motorbotlarla evinize taşınıyorsunuz. Tur başında ve dönüşte Tulça’da konaklamanız mümkün. Sulak alanların iyi planlanan, koordine edilen ve kontrollü olarak uygulamaya konan doğa turizmi projeleri ile sürdürülebilir doğal yaşama, bu sulak alanları paylaşan yöre insanı ile birlikte, kavuşmasının olumlu bir örneği olarak gördüm Tuna deltasını. Deltada görev yapan rehberlerin de aynı zaman da resmi çevre koruma yetkilileri olması, kaçak avcılığa ve çevre kirliliğine karşı başarılı bir kontrol mekanizması oluşturmuş. Ülkemiz sulak alanlarında da benzer projelerin hayata geçirilmesi en büyük dileğim. Doğa ona verdiğiniz emeğin karşılığını her zaman fazlası ile geri vermiştir.