Usta Sizlerden Gelen Fotoğrafları Yorumluyor
Fotoğraf severlerin bizlere ulaştırdığı fotoğraflar arasından seçtiklerimizi Çetin Özer tüm yönleri ile yorumluyor. Ayrıca Özer, yol gösterici bir anlayışla değerli birikimlerini paylaşırken eleştirel yanıyla da beğeni kazanıyor. Yüksek çözünürlüklü fotoğ
✪ Oya aKKUL
Bazı fotoğraflara baktığım zaman aklıma bir şiir gelir ve ben onu büyük bir zevkle sizlerle paylaşırım, daha önceki yazılarımdan biliyorsunuz. Sevgili Oya Akkul’un fotoğrafı ise aklıma birden fazla şiir getirdi, hangisini sizlerle paylaşsam diye düşünüyorum şimdi.
İlk önce Jorge Luis Borges’in ünlü “Anlar” şiirine açıp bakın. Hani şu “Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya..” diye başlayan. Bu fotoğrafta büyülü bir gerçekçilik var, tıpkı Arjantinli Borges’in öncüsü olduğu edebiyat akımında olduğu gibi. “Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır / Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer...” diye devam eden o güzel şiiri bu fotoğrafa bakarak okuyun, ferahlarsınız. Aklıma gelen şiirlerden biri de sevgili edebiyat hocam Ayhan Kurtoğlu’na ait. Altı sene önce sonsuzluğa uğurladığım sevgili hocamın “Dümdüz” adlı şiiri de bu fotoğrafa çok güzel uyuyor. “Dümdüz olsa her şey, dümdüz olsa evren / Yürüyüp gitsek sen ve ben...” Bize hayaller kurduran, şiirler hatırlatan böyle güzel bir fotoğraf çektiği ve bizimle paylaştığı için sevgili Oya Akkul’a gönül dolusu teşekkürler.
✪ SeLva BaL
İnsanları tensel olarak kolay ve ekonomik bir şekilde betimleyebilme isteği, fotoğrafın icadında önemli bir rol oynamıştır. Fotoğrafın icadından sonra da, günümüzde “Portre Fotoğrafı” dediğimiz “Kamera Resmi”, fotoğraf disiplini içersinde daima bir önceliğe sahip ola gelmiştir. Portre fotoğrafının; duvara asılmaktan, kimliklerde vesikalık olarak kullanılmaya kadar değişen çeşitli işlevleri vardır. Portre fotoğrafının çekilme amacı her ne olursa olsun, sihirli cümle hiç değişmez: “Acaba nasıl çıkmışım?” Kimse bu evrende, kendince hoş bulmadığı bir suretini bırakmak istemez. Bu yüzden de kolay kolay fotoğraf çektirmeye yanaşmaz. Hem kendine hem de fotoğrafçıya güvenmesi gerekir. Şimdi biz gelelim sevgili Selva Bal’ın çektiği portre fotoğrafına. Burada el ve onun gölgesi de portreye ilave edilmiş. Bir dönemin dünya çapındaki portre fotoğrafçısı Yousuf Karsh da fotoğraflarında elleri ve gölgeyi sıkça kullanarak zengin bir anlatım elde etmiştir. Yalnız burada dikkat edilecek husus; el yüze yardımcı olmalı, ön plana çıkarak sahne çalmamalıdır. Ayrıca fotoğraflarda daima elin dış yüzeyi kullanılır, çünkü avuç içi estetik bir görüntü vermez ve ışık alınca çok parlar.
Dediğim gibi bazı şeylere biraz daha dikkat etmek lazım fakat bu cesur bir deneme olduğu için sevgili Selva Bal’ı kutluyorum. Mükemmele çeyrek var, devam...
✪ Tanin HeLvaCI
Sevgili Tanin Helvacı’nın fotoğrafına baktığımız zaman, teknik olarak belli bir çizginin üzerinde olduğunu görüyoruz. Yapmış olduğu kompozisyonda birçok doğrular var. Pozlama, ufuk hattının düzgün olması, gelinin yeri vs. gibi.
Bütün bu doğrulara karşın, sağ üst taraftaki ışık patlaması beni biraz rahatsız etti. Bu fotoğraf güneşe karşı çekilmiş olamaz. Ters ışıkta lalelerde ve gelinlikte ışık konturları olması gerekirdi. Flaş kullanılmışa da pek benzemiyor. O halde, o ışık patlaması oraya sonradan mı ilave edildi? Exif dosyasında çekim bilgileri olmadığından pek anlayamadım.
Görüntüde bir gelinin olması ister istemez aklımıza “Damat nerede?” sorusunu getiriyor. Sağdaki yoldan bize doğru gelmekte olan bir damat, bu fotoğrafa daha zengin anlamlar katabilirdi. Sevgili Tanin Helvacı bu laleleri bulmuşken muhtemelen bu fotoğrafın damatlı versiyonunu da çekmiştir, artık onu da biz hayal edelim.
✪ DORUK Can
Sevgili Doruk Can’ın çektiği fotoğraf ilk bakışta bize sıradan gibi gelsede, içine girince çok ilginç bir enstantane yakalamış olduğunu görüyoruz. Farkındaysanız “dikkatli bakmak” yerine “fotoğrafın içine girmek”ten bahsediyorum. Bunu şöyle açıklayabilirim; “Fotoğrafın içine girmek”, dikkatli bakmanın bir sonraki aşamasıdır ama öyle zannedilen kadar kolay değildir birinden diğerine geçmek. Değerlendirme bekleyen çoğu fotoğraf, dikkatli bakma aşamasına bile gelinemeden bir kenara atılır. Tabii bu talihsiz değerlendirmeler, fotoğrafı çekende büyük bir moral çöküntüsüne yol açar. O yüzden siz siz olun, her önünüze gelenden değerlendirme yapmasını istemeyin. Hadi diyelim ki yaptılar, onu da kafanıza fazla takmayın. Fotoğrafın içine girdiğimiz zaman, 20. yy ile 21. yy’ın yan yana olduğunu fark ediyoruz. Dünyamızın birçok yerinde de durum böyledir. Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde 21. yy yaşanırken, değişik coğrafyalarda farklı yüzyıllar hüküm sürmektedir. Örneğin Afrika’nın bazı kabilelerinde hala Taş Devri’nin yaşandığını bilmekteyiz. İşte bu zıtlıkları fotoğraf ile ifade edebilmek takdir edilmesi gereken bir başarıdır. Bu yüzden sevgili Doruk Can’ı kutluyoruz.
Kağıt balyasını kapıdan çıkarmaya çalışan 20. yy adamı, Ginger’a binen, kulağı telefonlu 21. yy adamına baksaydı ve bu fotoğraf bir de renkli olsaydı işte o zaman tadından yenmezdi diyerek “never enough” felsefemizi ortaya koyuyoruz. İyinin de iyisi daima vardır sevgili okurlar.