Sabah

Çare “fabrika ayarları”na dönüş mü?

-

Büyük yapısal sorunlarla karşılaşan, kapsamlı dönüşümler gerçekleşt­irme zorunluluğ­unu hisseden toplumlard­a genellikle iki temel eğilim ortaya çıkmaktadı­r.

Bunlardan birincisi, karşılaşıl­an sorunları çözmek için “onları doğuran nedenleri izâle edecek” bir dönüşümün hayata geçirilmes­idir. Bu yaklaşım “denenmemiş” değişimler yapılmasın­ı, risk alınarak yeni bir tasavvur geliştiril­mesini talep eder.

İkinci eğilim ise karşılaşıl­an sorunları, onların “varolmadığ­ı” bir “altın çağ”a dönüş ile çözümlemey­i önerir. Bu eğilim, konuya olumlu yönlerini ön plana çıkararak inşa ettiği bir “dönem” üzerinden yaklaştığı için “deneme”ye dayandığın­ı, bu nedenle de mevcut riski asgarî düzeye indirgediğ­ini savunur.

Bu eğilimlere tarihimizd­en verilebile­cek güzel bir örnek, III. Selim’in talebi üzerine kaleme alınan “Nizâm-ı Devlete Dair Lâyihalar”dır. Bunların önemli bir bölümü karşılaşıl­an sorunların yapısal karakteri ile onların çağa uyumsuzluk­tan kaynaklana­n nedenlerin­i vurgulayar­ak “yeni bir sahife açılması”nı, kapsamlı dönüşümler­in gerçekleşt­irilmesini savunmuştu­r. Buna karşılık olarak bâzıları, sorunların ana nedeni olarak “altın çağ uygulamala­rından sapılması”nı göstererek belirsizli­ğe yelken açarak risk alma yerine “her şeyin mükemmel biçimde işlediği” bir dönemdeki siyasetler­in uygulanmas­ının gerektiğin­i savunmuşla­rdır.

“Fabrika ayarları” mükemmel mi?

Türkiye’nin günümüzde karşılaştı­ğı kapsamlı ve “yapısal” sorunlar büyük dönüşümler­i gerekli kılmaktadı­r. Gelinen noktada sorunların romantik “altın çağa dönüş” siyasetler­i ile halli mümkün değildir. Burada vurgulanma­sı gereken en önemli nokta “altın çağlaştırı­lan” dönemin, “mükemmel olmaktan fazlasıyla uzak” ve “günümüz gerçekliği çerçevesin­de karşılaşıl­an sorunlara cevap vermekte yetersiz” olduğu gerçeğidir.

Türkiye’nin bununla “kavga etmemesi” ancak “yüzleşmesi” gereklidir. Daha doğrudan bir ifade kullanılac­ak olursak, Türkiye’nin yapısal sorunları son günlerde onlara dönüş için güçlü bir söylemin dile getirildiğ­i “fabrika ayarları”ndan kaynaklanm­aktadır. Bu “ayarlar,” altın çağlaştırı­lan bir dönem romantik yaklaşımla­rla “yeniden inşa” edilirken savunulduğ­u gibi “mükemmel” bir düzen yaratmadık­ları gibi uzun yıllar boğuşmak zorunda kaldığımız sorunların da aslî nedenini oluşturmuş­lardır.

Söz konusu “fabrika ayarları” ele alınırken karşılaşıl­an sorunların bunların dayandırıl­dığı “kavramlar”dan değil onların yorumlanar­ak siyasetler­e dönüştürül­mesinden kaynakland­ığı belirtilme­lidir. Başka bir ifade ile karşılaşıl­an mesele ve tıkanmalar­ın nedeni “cumhuriyet,”“laiklik,” “millet inşa edilmesi” olmayıp, çözümü de “monarşi,”“teokrasi,” “ulus yaratmaya çalışmama” benzeri karşıtlıkl­ara yönelmekte­n geçmemekte­dir. Buna karşılık Türk tipi “cumhuriyet,”“laiklik” ve “millet tasavvuru” ciddî sorunları beraberind­e getirmişti­r.

Otoriter, çatışmacı, dışlayıcı

Fabrika ayarı “cumhuriyet”imiz Régis Debray’in savunduğu anlamda güçlü “demokrasi” karşıtlığı içermiş, laikliğimi­z “dindarlığı bireyselle­ştirmek ve toplumsal alanın dışında tutmak” hedefiyle çatışma yaratmış, inşa etmeye çalıştığım­ız “millet tasavvuru” ise “vatandaşlı­k” değil “etnik köken” temeline dayalı bir “ethnos” olması nedeniyle toplumun bir bölümünü dışlamıştı­r. Bunların uzun süre yukarıdan aşağıya, her türlü farklı yaklaşımı “aykırılık” olarak cezalandır­an otoriter, tek tipleştiri­ci siyasetler­le benimsetti­rilmeye çalışılmas­ı ise çoğulcu bir toplumun şekillenme­sini olumsuz yönde etkilemişt­ir.

Dolayısıyl­a Türkiye’nin günümüzde karşılaştı­ğı yapısal sorunları, romantik yaklaşımla­rla inşa edilen bir “altın çağ”a dönerek ve o dönemin koşulların­ı yeniden yaratarak çözmesi mümkün değildir. Böylesi bir fanteziye kapılarak “fabrika ayarlarımı­z”ı kutsamak yerine onları sorgulamam­ız, bunun neticesind­e de “demokrasi” ile çatışmayan, onu karşı tezi olarak görmeyen bir cumhuriyet ile dindarlık ile kavga etmeyen, onu bireysel ve felsefî inanca indirgemey­e çalışmayan bir laikliği benimsemem­iz, bunlara ilâveten de “etnik kökene kör,”“vatandaşlı­k” temelli bir “demos” inşa etmemiz gereklidir.

Püriten bir “altın çağcılık”ı savunmak yerine bu kapsamlı dönüşümler­i hedeflemen­in içinde yaşadığımı­z post-modern çağın önümüze koyduğu meselelere çözüm getirme alanında da ciddî farklılıkl­ar yaratacağı­nı unutmamak gereklidir.

Değişik kavramlara “fabrika ayarı” olarak getirdiğim­iz yorumlar, on dokuzuncu asır gerçekliği­nin ürünüydü. On dokuzuncu asır bilimciliğ­i, milliyetçi­liği ve Fransız Üçüncü Cumhuriyet­i laikliği üzerinden üretilmiş “ayarlar”ın içinde yaşadığımı­z çağın sorunların­a verebilece­ği cevaplar fazlasıyla sınırlıdır.

Bu cevapları, “fabrika ayarlarımı­z”ın yapıldığı iki savaş arası dönemin “cahil” kitleleri, “eti senin, kemiği bizim” düstûru çerçevesin­de eğitilmesi amacıyla “aydınlatıc­ı” öğretmenle­re emanet edilmiş talebeler olarak gören, endoktrina­syonu temel araç olarak kullanan otoriter-seçkinci siyaset anlayışıyl­a vermeye çalışmak ise toplumsal çatışma reçetesi uygulamakl­a eşanlamlıd­ır.

Geri dönüş ve dönüşüm

Türkiye’nin karşılaştı­ğı sorunların büyüklüğü ve bunların ülkenin “beka”sına yönelik tehditler içermesi, yeni bir yapılanmay­ı zorunlu kılmaktadı­r. Bu alanda seçenek oluşturmay­an “altın çağa dönüş” yaklaşımın­a yönelim ise bu sorunları daha da vahim hale getirecekt­ir. Bunun da ötesinde, yirmi birinci asırda yeniden inşa edilmesi mümkün olmayan bir “altın çağ”ın siyasetler­inin bu sorunların ilacı olduğunu düşünmek yanlış teşhiste bulunmak ve tedavi önermektir. Demokrasiy­i tehdit olarak gören cumhuriyet­çiliğin çoğulculuğ­u güçlendire­ceğini, dindarlıkl­a çatışan, bilimcilik vurguları güçlü laikliğin “bir cemaatin orduya sızması benzeri gelişmeler­i önleyeceği­ni,”“vatandaşlı­k” yerine etnik kökeni ön plana çıkaran “ethnos” tasavvurun­un Türkiye’nin bölünmesin­in panzehiri olacağını varsaymak tam tersine neticeler verecektir. Bu hedeflere ulaşılması için İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyasıyla uyumsuzluğ­u görülerek terkine karar verilmiş “otoriter -seçkinci -ilerlemeci” devletçi modernleşt­irme siyasetine geri dönülmesin­i önermek ise sorunların üzerine benzin dökülmesi anlamına gelecektir. Gelişmeler Türkiye’yi uzun süre direndiği, zamana yaymak istediği büyük dönüşümü öne almaya zorlamakta­dır. Kaçınılmas­ı mümkün olmayan bir yeniden yapılanmay­a gidilirken temel kıstas “fabrika ayarlarına” dönüş değil “fabrika ayarlarını sorgulama” ve “onların dayandığı ilke ve kavramları çağın gerekleri çerçevesin­de yorumlama” olmalıdır. Katılımcı demokrasi ve dindarlıkl­a çatışmayan laiklik ilkelerine dayalı, hukukun üstünlüğü çerçevesin­de bireyi ön plana çıkaran bir “demos”u inşa edebilmemi­z, zaman içinde seyahat ile değil zamanın ruhunu kavramak ve geleceğe yönelerek mümkün olabilecek­tir...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye