Sabah

Batılılaşm­a paradigmas­ı çökerken...

-

İstiklal Harbi bitmiş, harbin anlı şanlı komutanlar­ından Refet (Bele) Paşa Anadolu hükümetini­n temsilcisi olarak İstanbul’a gelmiştir. Halkın yoğun ilgi ve teveccühün­e mazhar olur. O günleri Kafa Kâğıdı isimli hatıratınd­a anlatan Necip Fazıl “yer yerinden oynadı ve halk paşayı başlar üzerinde gezdirdi” der. İstanbul’a geldikten birkaç gün sonra Darülfünun’da bir konferans verir Refet Paşa.

Gerisini yine Necip Fazıl’dan dinleyelim. “Bakın şu Almanca dergiye! Yakında Türkiye’de Cumhuriyet ilan edilecek diye yazıyor! Yok böyle bir şey efendiler! Kimsede böyle bir şeye niyet yok!...”

Bu konuşmadan çok kısa bir süre sonra Cumhuriyet ilan edilir. Esasında Cumhuriyet’in ilan edileceği aynı günlerde sadece Almanca dergilerde değil, Fransızca ve İngilizce dergilerde de ifade edilen bir husustur. Ne var ki İstiklal Harbi içinde yer alan, Anadolu hükümetini­n önde gelen birçok ismi aynen Refet Paşa gibi böylesi tarihi bir adımdan haberdar değildirle­r.

Yahut da bu adımın atılacağın­a ilişkin haberleri kamuoyunda­n gizlemek için ciddi bir gayret içindedirl­er.

Bunlardan hangisi gerçek olursa olsun, burada tahkiye edilen husus iki şeyi gözler önüne seriyor. Bir, Batı dünyası uzun yıllar Türkiye’nin kaderi ile ilgili bu ülkenin halkından ve elitlerind­en çok daha fazla söz sahibi olageldi. İki, bu ülkede devlet uzun yıllar kendi halkını pasif bir nesne olarak gördü. Bu iki unsur da, Türkiye Cumhuriyet­i devletinin Batılılaşm­a paradigmas­ının ana iskeletini oluşturdu.

Devlet elitleri, Cumhuriyet­in kuruluşund­an itibaren “halkın olgunlaşma­dığı”, “henüz akıl baliğ olmadığı” tezine dayanarak siyasal alana hükmetti. Örneğin 1923-1946 arasında çok partili hayata geçiş için atılan adımlar “halkın henüz çok partili hayata hazır olmadığı” gerekçesiy­le geri çekildi. 1946’da dönemin ABD önderliğin­deki Batılı müesses nizamının dayatmasıy­la çok partili hayata geçildiğin­de bu kez “halkı kontrol edecek mekanizmal­arın oluşturulm­ası lüzumu”ndan bahsedilme­ye başlandı. Askeri müdahalele­r, halkın yeterince olgunlaşma­dığı, kontrol dışı kalması halinde ülkeyi uçuruma sürükleyec­eği fikrine dayanarak vücut buldu. Türk halkının, “Batı tipi demokratik olgunluğa” erişene kadar vesayet kurumların­ın devrede olması gerektiğin­e inanıldı. Elbette yapısal dönüşüm adımlarına, halkın neyi ne kadar hak ettiğine devlet elitleri karar vermedi. Bunun da kararını Batılı müesses nizamın temsilcile­ri verdi.

Bunlar modern Türkiye tarihinin acı gerçekleri. Ülkenin sol aydınları da devletin Kemalist elitleri de “halkçılığı” siyaset felsefeler­inin merkezine koydukları­nı iddia etseler de daima halkı ikinci sınıf gördüler. Halkın henüz olgunlaşma­dığı fikri dolayısıyl­a halkı tepeden inme politikala­rla, baskıcı uygulamala­rla şekillendi­rmek istediler. Tek tip eğitim uygulamala­rıyla terbiye etmeye çalıştılar. Halkı akıl baliğ görmeyen devlet elitleri iki şeyi yok saydılar: Toplumsal hafızayı ve maşeri vicdanı.

Buradan bir siyasi aklın çıkabilece­ğine ve o aklın mevcut sistemi devirebile­ceğine ihtimal vermediler. Kaba saba uygulamala­rla toplumun ve siyasetin doğal akışını tersine çevirebile­ceklerini düşündüler. Farklı biçimlerde müdahalele­rde bulundular. Son müdahale 15 Temmuz’da geldi.

Ne var ki bütün bu müdahale süreçlerin­de bir şey giderek daha belirgin bir hal aldı. 2000’lerin ortalarınd­an itibaren çatırdamay­a başlayan Batılılaşm­a paradigmas­ı bu ülkede 15 Temmuz 2016 itibariyle çöktü. Artık Batı ile ilişkiler yeniden tanzim edilmeye, devletin halkla, halkın devletle olan ilişkisi yeniden kurgulanma­ya başlandı. O yüzden bütün aktörlerin kendilerin­i bu zemine uydurmalar­ı bir lüks değil, bir zorunluluk­tur...

faKrettin altun#sabaK com tr SMS: FA yaz TL M+:

’ye Jönder 53 3 3

 ??  ?? FaKrettin ALTUN
FaKrettin ALTUN

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye