Sabah

İmlası bozuk Türkiye...

-

Türkiye, tarihinin en zor dönemlerin­den birini yaşıyor. Bu hengâme içinde Türk Dil Kurumu bir açıklama yaptı. Kesme işaretleri­ni kaldırdı. Bunun üstüne yorumlar ve metot incelemele­ri geldi. 1urullah Ataç değilim. 0’larda da değiliz. Dolayısıyl­a, onun, o dönemde savunduğu görüşü dile getirip ‘önce dil işini düzeltin sonra her şey düzelir’ diyecek de değilim. Ama hayatıyla yazı yazmayı bütünleşti­rmiş birisiyim. Son tahlilde (belki de ilk tahlilde) edebiyatçı­yım. Bu türden tartışmala­rı önemsiyoru­m. Önemsiyoru­m. Çünkü dilbilgisi kuralını tartışmak sadece o kuralla uğraşmak değildir. Onun ötesine geçen boyutları var. Bir örnek vereyim.

Şimdi, TDK, ‘Kadir Has Üniversite­si’ne’ şeklinde değil ‘Kadir Has Üniversite­sine’ diye yazın diyor. Dil Derneği Başkanı eski dostum Sevgi Özel de kendilerin­in bu öneriyi çok daha önceden yaptıkları­nı belirtti.

Hay hay, öyle yazalım. Bendeniz zaten kesme işaretine, büyük harfle başlamaya falan karşı birisiyim. Sorun o değil. Sorun, bu tartışmanı­n bugünkü günde, ‘modern Türkçe imlasına’ geçtiğimiz­den şunca yıl sonra açılması.

Haydi, onu da kabul edelim. Fransız Akademisi de şu kural mı bu kural mı diye bugün dahi tartışır. Ama o tartışmala­rla bizimkiler farklıdır.

Nedeni, onların yazıya, imlaya, dile önem veren bir toplum olması, bizim olmamamız.

Çok sert bir tanımlama derseniz, hemen iddiamı kanıtlarım.

İlk, orta ve yüksek öğretimde (dikkatiniz­i çekerim, ‘eğitim’ demiyoruz, ‘öğretim’ diyoruz; yani kısıtlı bir alanda durduğumuz­u kabul ediyoruz) milyonlarc­a çocuğumuz okuyor mu, okuyor. Daha ilkokuldan başlayarak üniversite­lerin birinci sınıfı dahil bunlara, ‘mı/ mi-de/ da, ki’ ekleri ayrı yazılır diye öğretiyor muyuz, öğretiyoru­z.

Peki, sokağa çıkın, önünüze gelen ilk vitrinde ‘bizimle çalışmak istermisin­iz’ diye bir sayfa kâğıt üstüne en basit, en ilkel, en özensiz şekilde yazılmış, dolayısıyl­a estetik anlayışımı­zı ve öğretim yetimizi, kapasitemi­zi gösteren o kâğıda bakın. İşte gördünüz, ‘mi’ eki bitişik. (İşte yaptığımız işin ‘öğretim’ olup ‘eğitim’ olmamasını­n sonucu!) Üstelik en ‘ileri’ semtlerde de en ‘geri kalmış’ semtlerde de durum aynı... Buradaki sorun kural değildir, sosyolojid­ir. Ben de onunla ilgileniyo­rum.

Hal böyleyken ‘kesme işareti’ tartışması­nı elbette yapalım, sonuna kadar yapalım fakat neye yarayacak bu tartışma demesem bile, kurallarla ilişkimizi­n bu düzeyde olduğu gerçeğini ne yapalım?

Basit bir önerim var: madem ortada bir gerçek var, gerçekçi olalım. Biliyorum hayatım boyunca savunduğum ilkelere ters düşse bile, dil yaşayan bir şeydir ve on milyonlarc­a, on milyonlarc­a öğrenciye takılar ayrı yazılır diye öğretememi­şsek, evet öğretememi­şsek... kuralı kaldıralım diyorum. Demek ki, çözülemeye­n bir düğüm var, işin içinde.

Derken ‘klavye Türkçesi’ veya ‘tweet Türkçesi’ dediğim dönemden geçiyoruz, derken kelime hazinemiz 50-60 kelimeye düşmüş, derdimizi karşımızda­kine anlatamıyo­ruz. Yani kuralların kuru sıkı tabancalar gibi patladığı bir dönemdeyiz. Kuralları koyalım, savunalım ama bilelim ki, sil kültürdür, dil sosyolojid­ir, dil daima kendisinde­n fazla ve ötede bir şeydir. Kurallı da olsa, kuralsız da olsa... KENDKUDPDQ#VDEDK FRP WU 606 +%. \D] ·\H J|QGHU 7/ 0+ IDFHERRN FRP KDVDQEXOHQ­WNDKUDPDQ

 ?? ?? +DVDQ %OHQW .$+5$0$N
+DVDQ %OHQW .$+5$0$N

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye