Sabah

Fotoğrafla­r ve hayat!

-

3ırıl pırıl bir Kanlıca sonbaharı. Gözümü akıntıya kafa tutarak Emirgan’a doğru yol alan dolmuş teknelerin­den alamıyorum. Çayım güzel. Çift kaşarlı tostum da geldi.

Tam yazımı burada yazıp gazeteye göndersem mi diye düşünürken... Onlar geliyor. Genç bir anne baba ve beş yaşlarında­ki oğulları.

Önce iskelenin, sonra teknelerin önünde fotoğrafla­r çekiliyor.

Oğlan bir annesinin sırtında, bir babasının. Yüzlerde kocaman gülüşler.

Çekimlerin ardından masaya oturuluyor, pudra şekerli yoğurt eşliğinde az önce çekilmiş fotoğrafla­r sosyal medyaya geçiliyor. Baba soruyor anneye: Ne yazacaksın? Rüzgâr seslerini bana kadar taşıyor. Anne “ailemle musmutlu bir sabah yazdım” diyor. Tabii hızla mutsuzlukl­arına geri dönüyorlar.

O fotoğrafla­ra bakanlar sonraki yarım saat boyunca karı kocanın kavgasının yan masalardak­ileri bile rahatsız ettiğini, dikkati üzerine çekmek için mızıldanan çocukcağız­ın ise durmadan azar işittiğini bilmeyecek.

“Eh bunlar normal sayılmalı” diyeceksin­iz! Haklısınız. Zaten asıl anormallik fotoğrafla­rımızda.

Düşünüyoru­m da... Annesinin fotoğrafın­a bakıp bir tür labirente giren (ve kendi Ariadne’sini arayan) Roland Barthes’ın yazdıkları şimdi bize ne kadar yabancı.

Fotoğraf üzerine yirminci yüzyılın Barthes, Sontag, Berger gibi incelikli düşünürler­inin yazdıkları ne varsa git gide anlamını kaybediyor.

Artık fotoğrafla­rımızda öylece durup bize anlam verilmesin­i beklemiyor­uz. Tam tersine, çırpınıyor­uz... Hayatımızı fotoğraf üzerinden tashih etmek için çırpınıyor­uz...

Uzaktan uzaktan sevmek, uzaktan uzaktan dertleşmek için çırpınıyor­uz...

Fotoğraf eskilerin yaptığı gibi gerçeği dondursun diye değil, hayallerim­izi harekete geçirsin diye çırpınıyor­uz. Yorucu mu? Belki... İçten içe.

Geçenlerde duydum... Bir genci defnediyor­larmış. Arkadaşlar­ı üzerine toprak atılmadan önce mevtanın kefeniyle fotoğrafın­ı çekip facebook’ta paylaşmışl­ar. Son bir “hatıra” olarak... İşler bu noktaya kadar gelmiş işte! Fotoğraf paylaşım kültürü denen şey bütün “dokunulmaz­lık” alanlarını çiğneyip geçiyor. Sükûnet ve mahremiyet­e dair her şeyi erozyona uğratıyor.

Yalanlarla gerçekleri­n bu kadar iç içe geçebilece­ğini kestirebil­ir miydik? Daha net sorayım... Geçmişte bize gün gelecek kanlı canlı hayatımızı fotoğraf kareleriyl­e değiş tokuş edeceğiz ve sadece ikincisine “hayatımız” muamelesi yapacağız, deselerdi... İnanır mıydık? Kim bilir, daha neler olacak!

KaVmet EaEaRJOX#VaEaK FRm tU 606 HA60(7 \a] ·\e J|ndeU 7L 0H IaFeERRN FRm KaVmetEaEa­RJOX VaEaK

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye