Yükselen Asya ve Türkiye düşmanlığı
durumda. Kararla birlikte Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de aralarında kanserden diyabete ve kronik rahatsızlıklara kadar pek çok hastalığın tedavisinde kullanılan binlerce ilacın piyasadan toplanabileceği belirtiliyor. Öte yandan Hindistan’dan jenerik ilaç onayı alan ülkelerin başında Türkiye’de de çok sayıda fabrika yatırımı bulunan Fransız ve Alman şirketleri yer alıyor. Türkiye ise sıralamada 18’inci sırada bulunuyor.
Konuyla ilgili karar Sağlık Bakanlığı’nı da alarma geçirdi. SABAH’a konuşan kaynaklar konunun yakından takip edildiğini, önceliklerinin hasta mağduriyetine yol açmamak olacağını söyledi. Kararın uzun vadede Türkiye lehine avantajlarının da olacağını ifade eden bakanlık yetkilileri, “Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu “İthalden İmale Geçiş projesiyle Türkiye’nin klinik araştırmalarda dünyadaki payını artırmayı hedefliyor. Hindistan’dan boşalan pazarı Türk üniversiteleri ve şirketleri alabilir” dedi. Türk Eczacıları Birliği’nin iştiraki olarak faaliyet gösteren ve bu konuda belgelendirme yapan Novagenix de mağduriyetlerin giderilmesi için özel bir ekip oluşturulduğunu ve çalışma stratejisi hazırladığını duyurdu. CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatılan istihdam seferberliğinde rekora koşuluyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, bu yıl sağlanan ek istihdam sayısının 407 bine ulaştığını açıkladı. Memur, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan 3’lü Danışma Kurulu Toplantısı’nda konuşan Müezzinoğlu, çalışma hayatında milli seferberlik programı kapsamında, 1 Ocak27 Mart tarihleri arasında mevcut istihdama ek olarak 407 bin kişiye iş imkânı sağlandığını söyledi. “Hedefimiz 1.5 milyon rakamına ulaşmak” diyen Bakan Müezzinoğlu, “2017 yılı sonu itibarıyla işsizlik oranını yüzde 9.5 altına çekeceğiz” ifadelerini kullandı.
Çalışanların yakından izlediği kıdem tazminatıyla ilgili de konuşan Müezzinoğlu, “Burada temel felsefemiz alın terinin hakkının korunmasıdır. İşçimiz mağdur olmamalı, çalışanın hak ve hukuku korunmalı, sürdürülebilir olmalı. Bu hak ve hukukun güvencede olduğu, hakkaniyetli olduğu bir sistem temel bakış açımızı oluşturuyor. Ortak aklı ve ortak sonucu paydaşlarımızla bulacağız. Onun dışında konuşulan her cümle spekülatiftir. Bu atmosferde spekülasyon olmamalıdır” dedi.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamuda ihanet şebekelerinin yerleşmesine karşı yürütülen ihraç ve açığa almalarla ilgili ortak görüşün olduğunu dile getiren Müezzinoğlu, yanlış yapanın her türlü yanlışın bedelini ödemesi, kimsenin de haksızlığa maruz kalmaması konusunda da ortak akılla hareket ettiklerini söyledi.
1750’de dünya mal ve hizmet üretiminin yüzde 72’sini gerçekleştiren Türkiye (Osmanlı), Çin, Hindistan, Pakistan gibi ülkeler, bu rollerini 1. ve 2. Sanayi Devrimi’nin ilk 150 yılı sonunda yüzde 11’e kadar kaybetmişlerdi. 'ünya üretiminde yüzde 3 payı olan Osmanlı, bu payını 1900’lerin başında yüzde 0.5’e kadar kaybetmişti. 94 yıllık Cumhuriyet tarihinde bu oranı yüzde 1’e getirebilmişiz. Şimdi, 2050’ye doğru, bu oranı yüzde 3’e yeniden geri getirebileceğimiz tarihi bir fırsat bizi bekliyor. 1980’li yıllar, rahmetli Turgut Özal’la, Türkiye’nin dışa açıldığı ve Avrupa’nın dışında, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Orta Asya, Uzakdoğu ile yakın ilişkiler kurmak adına projeler yürüttüğü bir dönemdi. Ardından gelen 1990’lı yıllar, Türkiye için kaotik bir 10 yıl oldu ve ‘özgüven’ kırılması ile, yeniden Avrupa bağımlısı bir ekonomiye dönüştük.
2000’li yılların başlarında, ihracatımızın yüzde 62’si, doğrudan yatırımların ve finans kanalının yüzde 90’ından fazlası Avrupa’ya bağımlıydı. 2002 sonunda, AK Parti’nin tek başına iktidarı ile geçen ve Türkiye’nin ‘özgüveni’ni yeniden bulduğu 15 yıl, Avrupa’ya bağımlılığımızın azaldığı, ihracatta önemli bir pazar çeşitlendirmesi ile Avrupa dışı coğrafyanın payının yüzde 58.6’ya yükseldiği; Körfez ülkeleri, Rusya ve Çin ile finans alanında işbirliğini artırdığımız ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında dünya ekonomisinin yeni yükselen yıldızlarının Türkiye’de yatırım yapmak üzere adeta sıraya girdikleri bir dönem olarak geçti. ‘Yükselen Asya’nın Türkiye ile yoğun ekonomik ve siyasi işbirliği girişimleri, Avrupa’yı ciddi anlamda telaşlandırdı. 1. ve 2. kuşak komşu ülkeler ile Çin, Güney Kore ve Japonya ile, uzay teknolojileri, haberleşme teknolojileri, raylı sistemler, enerji, nükleer enerji ve yenilenebilir enerji gibi alanlarda, petro- kimya gibi stratejik sektörlerde önemli yatırımları birlikte gerçekleştiriyoruz.
Türkiye, tek başına Afrika’nın kalkınmasında önemli roller üstlenmeye başladı. 2050’de Türkiye’nin milli gelir büyüklüğünün İsviçre’nin 15 basamak, Polonya’nın 12, Hollanda’nın 11, İspanya’nın 2 basamak üzerinde olacağı gerçeği; İtalya ve Fransa ile at başı bir milli gelir gücü veya bu ülkelerin bile üzerinde olabileceğimiz ihtimali, bu ülkeleri çıldırtıyor. Almanya’nın pek çok sektördeki avantajlarının, hızla yaşlanan nüfusuyla, Türkiye’ye geçecek olmasını hazmedemiyorlar. Bu nedenle, panikle, AB projesini birlikte tutacak bir ‘düşmanlık’, bir ‘Türkofobizm’ oluşturmuş durumdalar. Türk halkının iradesi ile Türkiye’nin yükselişini hiçbir güç durduramayacak.