CHP’nin FETÖ’den farkı ne?
YALANLAR, yalanlar, yalanlar... Söyleyip inkâr etmeler... Topu taca atmalar... Göz göre göre kıvırmalar... Aynı FETÖ gibi...
Tamam, unutkanız! Bir de üzerine olayların hızlanması binince bir tuhaf olduk.
Sanki her şey her sabah en baştan başlıyormuş gibi bir havadayız.
Mesela &+P’liler durup dururken bu sabah saçmalar hale gelmişler
gibi...
Kılıçdaroğlu ilk kez 15 Temmuz’un üzerini örtmeye kalkışmış, birdenbire “kontrollü darbe”den söz etmeye başlamış gibi...
Sürekli “derin CHP” imiş gibi yapan Baykal daha yeni lafları eveleyip geveler olmuş gibi davranıyoruz. Oysa yanlış! Ciddi hata! Çünkü uzun bir stratejik çalışmanın sonuçlarıyla karşı karşıyayız. İşin doğrusu, CHP’nin 1
baharında kaset komplosuyla nasıl “küreselci çete-)etö
ittifakı” tarafından kontrol altına alındığını unutmaya hakkımız yoktu. Ama galiba unuttuk. Kılıçdaroğlu’nun yalanlarına ve çarklarına gülerek oyuna geldik.
Şimdi de bu kontrollü parti kalkmış bize “kontrollü darbe”den söz ediyor.
27 Ekim 2016’da, yani kanlı darbe girişiminden sadece üç ay sonra, yani kamuoyu hâlâ “Yenikapı ruhu”yla oyalanırken bu köşede şöyle yazmıştım: “Bakıyorum da, sanki 15 Temmuz’un acısı, anlamı ve tarihsel yeri değişsin isteniyor. CHP Genel Başkanı ısrarla Fetö’cülerin mağduriyetinden söz ediyor. Mağdurların sayısını bir milyona kadar
yükseltti. Son grup toplantısında işi ‘darbeyi AKP yaptı’ noktasına kadar getirdi.” Şimdi söyleyin, o günden bu güne gerçekten değişen ne var ki! Ana muhalefet liderinin “Darbeyi AKP yaptı” kabalığından daha inceltilmiş bir iddiaya, yani “kontrollü darbe” deyimine geçmiş olması çok mu orijinal? Kaldı ki... Kılıçdaroğlu’nun
Yenikapı’ya gidişinin de, tıpkı bugünkü ima ve açıklamaları gibi dışarıdan kontrollü olduğuna eminim. ★★★
Tabloya bir bakın... Yalanlar, yalanlar, yalanlar...
Söyleyip inkâr etmeler, topu taca atmalar, göz göre göre kıvırmalar...
CHP’de bu gördüklerinizi bir de başka nerede görüyorsunuz? Fetö’de değil mi? Eh, en azından işin bu yanını anlayalım artık.
Pek umutlu değilim ama bu partinin “yalan
mekanizmaları”ndan seçmen kitlesini kurtarmayı becerebilseydik, ne iyi olurdu!
Yine de bunun için samimiyetle çalışmalıyız. İşin siyasi yanı önemli değil. Fakat beceremezsek geleceğin Türkiye’si ciddi bir sosyolojik/ahlaki kayıpla yüzleşmeye mecbur kalacak.