ABD’nin YPG’yi silahlandırması bizi şaşırtmasın

Amerika’nın Rakka’daki DEAŞ’lılara karşı savaşması için YPG’ye ağır silahlar verme kararı, öncelikle Türkiye’ye karşı bir davranış biçiminde yorumlanıyor. İşin garip tarafı ABD Başkanı Trump bu kararın açıklandığı günün sabahı Hulusi Akar, İbrahim Kalın ve Hakan Fidan’dan oluşan Türk heyeti ile sürpriz bir şekilde Oval Ofis’te bir araya gelmiş.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyareti öncesinde Türkiye’yi çok rahatsız edeceği bilinen böyle bir kararın alınması, aslında Türk-ABD ilişkileri tarihinde ilk kez rastlanan bir nezaketsizlik değildir. 1964’te Sovyet Komünist Partisi Genel Sekreteri Kruşçef, Kıbrıs dolayısıyla Türkiye’yi tehdit ettiğinde, Amerika’nın o zamanki Başkanı Johnson da bir mektupla, adeta Kruşçef’i destekleyen bir uyarı göndermişti Türkiye’ye.

O zaman dönemin Başbakanı İsmet İnönü, Johnson Mektubu’na, şimdiki Başbakan Binali Yıldırım’ın YPG’ye ağır silah verilmesi kararına sinirlendiği gibi sinirlenmişti. İnönü “Yeni bir dünya kurulur, biz de bu dünyada yerimizi buluruz” diye tepki göstermişti ABD’ye... Sonra da TBMM’deki bir bütçe oylaması ile İnönü hükümeti düşürülmüştü.

Ya da 1974 Kıbrıs harekâtı sonrasında Amerika Türkiye’ye ambargo uygulamamış mıydı? Bu ambargo ancak 1980’deki 12 Eylül askeri darbesi ile sona ermişti. Darbe sonrasındaki ilk karar ise ABD Genelkurmay Başkanı General Rogers’ın adı ile bilinen planın kabulü ve böylece Yunanistan’ın NATO’nun askeri yapısına dönmesine onay vermemizdi.

Yani Amerika böyledir. Ve bizim gibi müttefiklerinin uyarılarına kulak vermezler ama sonra yaptıkları kendi başlarına bela olur. Şimdi Suriye’de PKK’nın uzantısı olan YPG’yi silahlandırıyorlar. 1990’larda da Sovyet işgaline karşı savaşsınlar diye Afganistan’da Taliban’ı ve dolayısıyla El Kaide’yi silahlandırmışlardı. Sonra o El Kaide ABD’yi vurmadı mı?

Neyse... Bu vesile ile Trump’ı da daha yakından tanıdık. Obama’nın beyaz derili olanı diyebileceğimiz bir portre çıktı karşımıza...