Trump ve NATO’nun geleceği
NATO’nun son geçtiğimiz hafta Brüksel’de gerçek leşti. Bu zirveler aslında ABD baş kanları seçildikten sonra NATO liderleriyle tanışmaları için geleneksel olarak düzen leniyor. Bu çerçevede yeni ABD Başkanı Trump’ın ilk kez NATO liderleriyle bir araya geldiği toplantıda önemli gelişmeler meydana geldi. Bunlardan en dikkat çeke ni ise Sovyetler’in dağılmasından sonra varlık misyonu sorgulanan NATO’nun DEAŞ’la mücadeleye katılması oldu.
NATO’nun terörle mücadele söylemi aslında yeni değil. 2000’lerden beri sürekli olarak kâğıt üzerinde ifade ediliyor. Ancak pek çok uluslararası kuruluş gibi sade ce idealist söylemler sunan NATO son dönemde terörle mücadelede neredeyse hiç varlık gösteremedi. Hatta Trump seçim döneminde NATO’yu
olarak bile niteledi. Ancak Brüksel zirvesinde bunun tam tersini söyle yerek NATO’ya canlılık vermeye ve terör le mücadelede önemli olduğunu vurgula maya gayret gösterdi. Bunun arkasındaki temel motivasyon ise ABD’nin uluslarara sı güvenliği bölgesel ya da küresel ittifaklar üzerinden sağlamaya çalışması.
NATO zirvesinin hemen öncesine bak tığımızda Trump’ın Suudi Arabistan, İsrail ve Vatikan ziyaretleri göze çarpıyor. Bu ziyaretlerin temel amacı Ortadoğu’da ken dine yeter bir güvenlik alanının bölge ülkeleriyle oluşturulması ve Araplar ile İsrail’in yakınlaştırılmasıydı. Trump bu hamlesinin ardından Avrupa ülkeleri üze rinde etkiye sahip Vatikan’a geçti ve sonra da Brüksel’e geldi. Tüm bu süreç NATO ülkeleriyle görüşmede ortaya farklı kart lar koyabilmek adınaydı.
Bu gelişmelerle birlikte NATO’nun Brüksel zirvesinde DEAŞ’la mücadeleye aktif şekilde katılma kararı bazı açmazla rı bünyesinde barındırıyor. Bu aktif katılı mın “muharip” amaçlı olmayacağı, bunun yerine istihbarat paylaşımı ve lojistik destek gibi konular üzerinden şekilleneceği genel sekreter Stoltenberg tarafından ortaya konuldu. Bu muğlak ifadeler akıllara bazı soru işaretleri getiriyor. Ayrıca terör örgütü DEAŞ’a karşı 64 ülke koalisyon içinde ve bu ülkelerin çoğu zaten NATO üyesi ve de bu koalisyona da destek veriyorlar.
Buna rağmen söz konusu 64 ülke ve NATO’nun tamamından daha fazla bir ülke DEAŞ’a karşı tüm gücüyle savaşı yor. O ülke Türkiye. Bu anlamda DEAŞ’la mücadelede sahada en aktif katkıyı gös teren Türkiye’nin alacağı pozisyon dikkat çekiyor. Ayrıca bu pozisyona İncirlik Hava Üssü’nün stratejik önemi de eklenince tablo daha kritik bir hale geliyor.
Dolayısıyla NATO’nun DEAŞ ile mücadele konsep ti Türkiye’ye verilecek destek üzerinden şekillenme zorunda. Aksi halde daha önce olduğu gibi yine kağıt üzerinde alınmış bir terörle mücadele kararı göreceğiz.
Washington ve Ankara bu çerçeve de ortak bir paydayı da bulmak zorunda. Özellikle YPG’ye ABD tarafından verilen destek devam ederse NATO’nun aktif ola rak DEAŞ ile mücadele etmesi imkânsız hale gelecek. Türkiye bu stratejik zorluğu gördü; pek çok kez ABD’ye bunun önem li bir açmaz olduğunu dile getirdi. Bu bağ lamda Trump’ın önünde iki seçenek bulu nuyor. Birincisi Trump’ın iç politikada yaşadığı problemlerden kurtularak Obama bürokrasisini durdurması ve NATO müt tefiki Türkiye ile yol alması. İkincisi ise Obama mirasıyla yol alarak YPG gibi terör örgütleriyle iş birliğine devam etme si ve NATO’nun göstermelik bir kurum olduğunu onaylaması. Neticede Trump’ın kararı DEAŞ üzerinden NATO’yu doğ rudan etkileyerek ittifakın geleceğini de belirleyecektir.
NATO’nun Brüksel toplantısında son olarak Trump, ittifakın yük paylaşımı yap ması gerektiğine de dikkat çekti. NATO liderlerine açık çağrı gerçekleştiren ABD başkanı, savunma harcamalarında artış gerçekleştirilmesi gerektiğine vurgu yapa rak seçim döneminde ABD önceliğini gös teren politikalarını desteklemeye çalıştı. Söz konusu bu durum NATO’nun karar alma mekanizmasında birtakım değişikliklerin gerçekleşmesine neden olabilir. Özellikle yüklü savunma harcamasını bir ülke yerine pek çok ülkenin yapması NATO’nun gele cekte üye ülkelerin kaygılarını daha çok gören bir kurum haline getirebilir.
Nihayetinde NATO’nun gelecekteki var lığı terörle mücadelede ne kadar var olaca ğı ve üye ülkelerin savunma harcamalarıy la karar mekanizmalarında ne kadar etkili olacakları soruları üzerinden şekillenecek. Trump’ın öncülüğünde başlayan bu strate jik konsept değişimini zorlu bir sınav bekli yor. Bu süreçte söylenenler ya kâğıt üzerin de kalacak ya da yeni ABD başkanıyla yeni bir NATO göreceğiz.