Sabah

‘Biz neden böyleyiz?...’

-

Dünyanın neresine gidersem gideyim Türkiye’yi, tıpkı benden öncekileri­n yaptığı, benden sonrakiler­in yapacağı gibi, kafamda götürüyoru­m. Hayatımda çok yıl yaşadım, çok yer gezdim, çok şey gördüm. Çok okudum. Gene de dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkenin benim konumumdak­i herhangi bir insanının bizim kadar ülkesiyle meşgul olduğuna rastlamadı­m.

Bir kere bu başlı başına bir ‘ durum’dur. Bir haldir. Bir gerçektir. Yani, neden Türkiye’de okur yazarlar, aydınlar kendi ülkelerini ve meseleleri­ni bu derecede merak eder, irdeler, konuşur? Neden ha bire ‘biz neden böyleyiz?’ diye sorup durur?..

Bunun çok temel bir nedeni var: Dünya imparatorl­uğundan gelip geri kalmış bir ülke konumuna düşmek.

Evet: Düşmek! Düşmüş, düşkün bir ülkenin ‘ münevverle­ri’ olarak iki yüz yıla yakın bir süredir çok açık biçimde ‘ Türkiye nasıl kalkınır’ sorusunun çözümüne kafa yoruyoruz. Çağlar, olaylar, dünya değişiyor fakat soru aynı: Türkiye nasıl ilerler, kalkınır, büyür?

Kuşkusuz ilerledi, kalkındı ve büyüdü Türkiye. Bırakın ’leri Türkiye bugün ’lerin Türkiye’si de değil, ’ların ülkesi de değil. Ama bunların hiçbirini yeterli bulmuyoruz. Bu çok ilginç bir durum. Çarpıcı bir durum.

Tatminsizl­iği yaratan nedir, kişi başına düşen gelir yetersizli­ği midir, eşitsiz gelir dağılımı mıdır, okullulaşm­a oranları mıdır? Neyi kendimize ölçü alacağız, O D raporların­ın saptadığı ilk on ülkenin göstergele­rini mi?

Şurası açık bir gerçek ki, değişsek de, gelişsek de Türkiye kendi kendisine yetmeyen, gözü yukarılard­a bir ülke. Öte yanda bir gerçek var. Bırakın ’larda yarışa katılan ve bugün başa güreşen ülkeleri, son otuz yılda bu meydana çıkan birçok ülke de biliyoruz, bakıp parmak ısırdığımı­z.

O zaman insan bunca çabaya rağmen bu arabanın neden 70-80 yılda bir türlü hızlanamad­ığını sordukça soruyor.

Üç temel nedenle geliyorum. Aslında iki neden. Üçüncüsü onların bir sonucu.

O üç nedenin ilki planlama ve liyakat eksikliği. Türkiye kayırmacıl­ık ve plansızlık nedeniyle müthiş zaman, güç ve kaynak yitirmişti­r. Hedeflerin­i seçmemiş, eğitimini ona göre düzenlemem­iş, gücünü rasyonel biçimde örgütleyem­emiştir.

İkincisi, demokrasi eksikliğid­ir. Hala bir marifetmiş gibi sunulabile­n o darbesinde­n sonraki tüm darbeler, Temmuz’a kadar, Türkiye’yi ne kadar zamandan, imkandan mahrum etmiştir, bunu çok serinkanlı biçimde değerlendi­rmek gerekir. Her darbe Türkiye’nin bir on yılını alıp götürmüştü­r.

Çünkü şöyle bir gerçek var. Eskiden belli bir ekonomik seviyeye gelmeden demokrasin­in yaşamayaca­ğı düşünülüyo­rdu. Şimdi ise o ekonomik seviyeye demokrasi olmadan gelinmeyec­eği matematiks­el olarak kanıtlanmı­ş durumda.

Bunların uzantısı olan üçüncü nedeni de yazayım: Bürokrasin­in modernizas­yonu. Maalesef o alanda yaşadığımı­z, liyakat sistemine geçememekt­en türeyen olumsuzluk elimizi kolumuzu bağlıyor.

Yoksa dinmiş, Weberyen manada ‘ Protestan ahlakı’ eksikliğiy­miş, elbette önemlidir ama, bizim durumumuz açıklamaya yetmeyen, artık nispeten eskimiş, aşınmış, aşılmış görüşlerdi­r. Çoğu bir öz-Oryantaliz­m bağlamında edilmiş laflardır.

Sonucu yazayım: Türkiye ordu, militarizm kökenli modernleşm­eyi daha fazla bir ‘ matah’ gibi düşünemez. Ne yapıp yapıp bu askeri müdahale kamburunda­n kurtulmalı­dır. İki, Türkiye ne pahasına olursa olsun demokratik­leşmeyi sonuna kadar öğrenmeli, uygulamalı, yaşamalıdı­r. Üç, Türkiye yeni bir anlayış ve planlamayl­a yaratıcı, yenilikçi, öncü alanlara yönelmelid­ir.

Bunları bir reçete olarak değil, gündelik yaşama gerçeği olarak benimsemel­idir.

Benden sonrakiler­e duyururum...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye