Kılıçdaroğlu bozgunculuk yapıyor
SABAH ailesine katılan usta kalem Salih Tuna: ‘Kontrollü darbe’ söyleminin Pensilvanya tarafından servis edildiğini bilmeyen yok. FETÖ bugün bir parti kursaydı CHP’den farklı bir şey yapmazdı. Kılıçdaroğlu darbeyi sulandırıyor. 15 Temmuz direniş ruhuna karşı bozgunculuk yapıyor.
Gazeteci, yazar ve senarist Salih Tuna, özellikle son dönemde Türkiye muhafazakarlığı, CHP’deki kimlik bunalımı ve AK Parti’nin geleceği konularında ses getiren yazılara imza atan usta bir kalem. Yaklaşık iki aydır okurlarından ayrı kalan Tuna, çarşamba günü ilk yazısıyla birlikte SABAH ailesine katılacak. Bu haberi alır almaz Tuna’nın kapısını çaldık. SABAH’ta başlayacak olan yolculuk sadece bize değil Tuna’ya da sürpriz olmuş. Konuştukça Tuna’nın köşe yazarlığı dışında bilmediğimiz birçok yönleri olduğunu keşfettik.
12 yıl aralıksız yazdıktan sonra yazmamak nasıl bir duyguydu?
Öncelikle tüm Sabah okurlarının mübarek Ramazan Bayramı’nı kutluyorum. Sabah’ta yeniden okurlarla buluşmak sadece okurlar için değil benim için de sürpriz oldu. Zira köşe yazarlığına hepten veda etmekti niyetim. Lakin, bu iki aylık süre içinde, bir yerde yazmaya devam etmem için okurların “tazyik” derecesinde “teşvikine” öyle maruz kaldım ki şaştım kaldım. Okurların ilgisi, kimi duayen köşe yazarlarının önerisi ve hatta karşı mahalleden çok bilinen yazarların teşvikinin yanı sıra Sabah’ın teklifi söz konusu olunca, haliyle bir kez daha düşünmek zorunda kaldım. Peki nasıl başladı yazarlık macerası?
Orta mektepte, Ahmet Haşim’i taklit etmeye çalışarak şiir yazıyordum. Her Türk genci gibi. Demiş ya, Cahit Zarifoğlu, “Artist milletizdir...” Sadece artist değil, şair milletiz de. Herkesin okuyacağı yazılarımı 12 Eylül öncesi duvarlara yazdım. Diğer yazılardan farkı, telifini yakalanırsan polislerden alıyorsun; tabii cop olarak. Yazılarım ilk lisedeyken yerel dergilerde basıldı. 80’lerin başında kendim dergi çıkardım, yayınevi kurdum vs.
Bazı okurlarınız bilmeyebilir ama siz sahne sanatlarıyla da ilgilisiniz...
80’lerin başında oyun yazmaya başladım. Bir oyunum yüzünden 6 yılla yargılandım. Hem komünist hem şeriat propagandasından yargılanan ender yazarlardanım. En son oyunum 2005’te Afife Jale sahneledi: “Suya Düşen Akıllar.” 1994’te senaryosunu yazdığım, “Bize Nasıl Kıydınız” filmi nedeniyle dönemin Genelkurmay Başkanlığı “düşük yoğunluklu bir muhtıra” verdi. Sonra dizi çalışmalarına devam ettim.
Günlük yazmak zor bir periyot. Bu kadar işinizin arasında zor olmadı mı?
90’ların ortasında bir iki gazetede az sayıda köşe yazdım. Ama sarmadı. Çünkü bazen konuşasın gelmez. 2005’te tekrar başladım. Aralıksız, 2 ay öncesine kadar da devam ettim. Sardı mı inat mı ettim bilemiyorum. Galiba ikisi.
Türkiye’de gündemin çok hızlı değişmesi işinizi kolaylaştırıyor mu?
Köşe yazarları artık konu bulamamaktan değil, konular arasında tercih yapmaktan yoruluyor. Günlük köşe yazmanın motive eden yanı olduğu kadar tüketen, iğva eden yanı da var. Motive eden yanı, düşüncelerinizi paylaşıyorsunuz. İğva eden, tüketen yanı kendinizi vazgeçilmez zannediyorsunuz. Polemik yazmak zor mu?
Sanırım bazıları için gerçekten zor. Polemik yapayım derken kendi kendilerini rezil ediyorlar. Riya üsluplu tevazuda bulunacak değilim; benim için en kolay en keyifli yazı tarzı polemik. Lakin zıpçıktıların ifadesiyle muhatabıma ben hiçbir zaman “çakmam,” tam aksine “severim.” Sevince de haliyle dünya güzel oluyor. Ben de keyif alıyorum, okur da.
Yazılarınız bazılarını da kızdırıyor. Yazmanın yalnızlaştırdığına katılıyor musunuz?
Bu kadar sevenimin olduğunu bilmiyordum. Şimdi ben “yazmak yalnızlaştırır” nasıl diyeceğim? Kimilerinin öfkesini üzerinize çekersiniz. Ama ya her gün sizi okuyarak, size dua ederek güne başlayan okurların varlığı... Tiyatroda nasıl ki seyirci oyuncunun meslektaşıdır; köşe yazarıyla okur ilişkisi de aynı. Kılıçdaroğlu’nun uzun yürüyüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
“FETÖ’ye dokunan adaleti” itibarsızlaştırmak için “adalet yürüyüşü” başlattı. HSYK Fetullahçı çetenin kontrolündeyken neredeydi? Samimi değil. Onun için de CHP tabanında bile karşılık bulmuyor. Bir gün önce “Kavurmacı niye tutuklanmadı” diyor, bir gün sonra “Kavurmacı neden tutuklandı” diyor. Israrla “kontrollü darbe” söylemini sürdürdü. Bunu Pensilvanya’nın servis ettiğini bilmeyen yok. FETÖ bugün bir parti kursaydı “eylem planı” olarak CHP’den farklı bir şey yapmazdı. Kılıçdaroğlu darbeyi sulandırıyor. 15 Temmuz direniş ruhuna karşı “bozgunculuk” yapıyor.
Kılıçdaroğlu FETÖ için mi yürüyor diyorsunuz?
FETÖ’nün her eylemine koşarak giden Mahmut Tanal, Eren Erdem, Barış Yarkadaş, Sezgin Tanrıkulu yürüyüşte de en ön safta. Başka söze gerek var mı? Kemal Tahir, Attila İlhan veya Can Yücel gibi yurtsever aydınlar hayatta olsa Kılıçdaroğlu’nu sopa ile kovalardı. Peki Kılıçdaroğlu ne yapmak istiyor?
FETÖ tetikçisi Michael Rubin’in açıklamalarından ve firari FETÖ’cülerin yorumlarından şunu çıkarabiliriz. Bu yürüyüş CHP’nin kurmayları tarafından ölçülüp biçilip karar verilmiş bir yürüyüş değil. Kılıçdaroğlu söyleneni yapıyor. Ama gönüllü. Demek ki bu şekilde raf ömrünü uzatmış olacağına inandırılmış. Ayrıca, yüzde 48’in 2019 Cumhurbaşkanı adayı olmayı da bu yürüyüş PR’ıyla elde edebilirim diye düşünmüş olabilir.