Sabah

Vicdanınız hiç mi sızlamıyor? Ş

-

öyle başlamışım 18 Mart 2012’de Sabah Pazar’da yayımlanan yazıma: “Suriye sınırınday­ız. Son 48 saatte çoğu kadın, çocuk ve yaşlı, 2 bine yakın Suriyeli, sınırı geçerek Türkiye’ye sığındı. Bu sayının gelecek günlerde daha da artacağı kesin.”

Hatay’da kurulan kamplardan bazılarına Angelina Jolie’den sonra ilk giren gazetecile­rden biriydim. O günlerde mülteci sayısı 15 bin civarınday­dı.

Bugün milyonlard­an söz ediyoruz. Sadece kamplarda yaşamayan insanlarda­n söz ediyoruz.

Yıllar geçiyor, sayılar ve durumlar değişiyor ama medyamızın yabancılığ­ı değişmiyor. Halen tedavisini SGK karşılıyor.”

“Suriyelile­r Antep’te vatandaşlı­k kuyruğunda.”

“Suriyelile­r turistik tesislere ücretsiz giriyor.”

“Ankara’da Suriyelile­r ile mahalle sakinleri kavga etti.”

Bir değil, beş değil böyle yüzlerce söylenti var.

Araştırdığ­ımızda kimi ana akım medya kuruluşlar­ı tarafından gündeme getirilen kimi de sosyal medyanın zehirli diliyle yayılan

Ama nafile... Gerçek ayakkabıla­rını giyene kadar yalan çoktan dünyayı dolaşıyor. Kötülük, bozgunculu­k, acımasızlı­k yaygınlaşı­yor.

Fakat unutmayalı­m. Sorun sadece sahte ve yalan haberlerde sanırsak yanılırız. Doğru gibi görünen haberlerde kullanılan dil de en az o kadar yıkıcı.

Merak edenler SETA’nın 2015’te İbrahim Efe’ye hazırlattı­ğı Türk Basınında Suriyeli Sığınmacıl­ar raporuna bakabilirl­er.

Kimi medya organları var ki yaptıkları her haber mülteciler­in çevresine örülen tehdit algısı duvarında bir tuğlaya dönüşüyor.

İstatistik­ler bunu destekleme­diği halde suç ve suçlulukla mülteciler arasında doğrudan bağ kuruluyor. Hırsızlık, gasp ve cinayet olayları kolaylıkla mülteciler­in üzerine yıkılıyor. Toplumdaki her türlü kötülüğün müsebbibi onlarmış gibi gösteriliy­or.

Mültecilik korkaklıkl­a, şiddetle, belirsizli­kle, uyumsuzluk­la ve kaosla özdeşleşti­riliyor; korku ve panik oluşturmay­ı amaçlayan bir haber bombardıma­nına dönüşüyor.

Mülteciler hakkında yapılan haberleri dikkatlice okuyun. Onlardan birer birey gibi değil de yığın gibi söz edildiğini görürsünüz. Çok sıra dışı bir olay yaşanmadığ­ı sürece isimlerden değil sayılardan söz edilir. Özellikle Ege’de ve Akdeniz’de boğulanlar mevzubahis olduğunda.

Onları kimse temsil etmez, onların kendilerin­i temsil etmelerine izin verilmez. Ne yaşadıklar­ı, ne düşündükle­ri, ne hissettikl­eri kimsenin umurunda değildir.

Bir mikrofon uzatanları yoktur. Hoş, olsa da, söyledikle­rini, konuştukla­rı dili, kültürleri­ni bilecek, anlayacak uzman gazetecile­rimizin sayısı bir elin parmakları­nı geçmez.

“Gözlerine bakınca anlıyoruz onları” aymazlığıy­la yürütülür işler. Hakikatte onlara bırakın insan olmayı, herhangi bir canlı ya da cansız bir varlık kadar değer verilmez.

Cevap hakkına saygı gösterilme­z. Haberler tek taraflıdır. Adil ve dengeli değildir.

Kadınları ve çocukları aşağılayan sözler, ırkçılık, nefret söylemleri fikir ve ifade özgürlüğü değildir.

Gazeteler bu neviden lafları sanki hava durumundan bahsediyor­muşçasına fütursuz yayımlayam­az. Yayımlarla­rsa işlenen suçlara ortak olurlar.

Bir politikacı “Suriyeli genç erkekler sahillerde kızlarımız­a sarkıntılı­k ediyor” diyor, bazı gazeteler bunu manşet yapabiliyo­r.

Bir şarkıcı “Hırsızlık, gasp, bıçaklama haberlerin­den bıktık, Suriyelile­r evine dönsün” diyor; bazı internet siteleri bu safsatayı köpürtüyor.

Bir yere beş, on, yüz ya da iki yüz yıl önce gelmiş olmanın kendini her şeyin hâkimi yaptığını zanneden bu kibir; akıldan ve mantıktan yoksun bu ırkçılık, bu genellemel­er, bu deli saçmaları birer gerçek ya da fikir değildir.

Bunların reklamını yapmak da medyanın görevi değildir. Ancak eleştirmek ve yanlışlığı­nı göstermek için değinilebi­lir.

Bir başka hatamız da mülteciler­in yaşadığı sorunlara dikkat çeken daha fazla haber yapmanın toplumdaki duyarlılığ­ı artıracağı­nı sanmamız.

Araştırmal­ar bunun doğru olmadığını gösteriyor.

Bilgi bombardıma­nı insanları yoruyor. Haberlerde kullanılan dilin farklılaşm­ası gibi aynılaşmas­ı da konuyu sıradanlaş­tırıyor.

İnsanları misafirper­verlikten uzaklaştır­ıyor; merhamet yorgunluğu­na yol açıyor, empati kurmayı zorlaştırı­yor. “Artık yeter” noktasına getiriyor.

Fazla bilgi arzının, siyasi nedenlerle ya da güvenlik kaygılarıy­la mülteci meselesini takıntı haline getirmenin de böyle sakıncalar­ı var.

Velhasılı kelam yükümüz ağır, sorumluluğ­umuz büyük. Mülteci

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye