İsimsiz ama muhteşem insanlar!.. Teşekkür mü, kahır mı?.
Mahmut Kaşıkçı ya da Metin Tokel adlarını duydunuz mu?. Ya da Sema Çelik?. Nerden duyacaksınız ki?. Oysa üçü de “Muhteşem” insanlar, bunların.. Onları bana, cumartesi gecesi, Çanakkale sahilinde şirin bir restoranda, harika bir dostlar ekibi ile yemek yerken Mete Gökçe anlattı.. O da mı kim?. Bir isimsiz “Muhteşem” de, o işte.. Hepsini anlatacağım..
Yüksekova Fatih Sultan Mehmet Ortaokulu müzik öğretmeni..
2014-15 ders yılında.. Mezunlar gitmiş, yeniler gelmiş, koro devam etmiş.. 23 Nisan’da, 10 Kasım’da, 18 Mart Çanakkale Şehitleri Anma Günü’nde, 13 Mayıs Bahar Bayramı’nda konserler vermişler.
Bu koroyu işte, temmuzun ilk haftasında, Çanakkale’de iki yılda bir düzenlenen “Çanakkale Korolar Festivali’ne götürmek istemiş işte Sema Hoca.. Ama Yüksekova, yani Hakkâri nire, Çanakkale nire?.
“Mavi Hayaller Korosu” için bile, hayal ötesi..
İşte o zaman ortaya çıkmış
İşte o zaman ortaya çıkmış
Mucize gerçekleşmiş. Mavi Hayaller Korosu Çanakkale’ye gelmiş, festivale katılmış..
Mete Gökçe anlatırken, gözleri yaşarıyor.. Dinlerken de benim..
“İlk defa deniz gördüler bu çocuklar.. Hepsine mayolar verdik, ilk defa denize girdiler.. Son gün, bütün korolardaki çocukları ve gençleri tekne gezisine çıkardık. İlk defa tekneye bindiler Yüksekovalı küçük öğrenciler..”
İki yılda bir yapılan Çanakkale Korolar Festivali’ni “Dördüncü” defa başarıp, sekizinci yıla ulaştıran ve gelenekselleştiren isimsiz kahramanların başında gelen Mete Gökçe.. Festival Genel Sanat Yönetmeni..
Geç vakit otele döndüm.. Kafamda Yüksekovalı “Mavi Hayaller” varken, televizyona dokundum.. Ne var ne yok!..
NTV alt yazı geçiyordu. Yüksekova’da, hem de Yüksekova’da, PKK, yol yapımında çalışan sivillere saldırmıştı.. Dört Ölü..
Mavi Hayaller’i anlamaya çalıştım.. Hayatlarında ilk defa deniz gören, ilk defa denize girip, tekneye binen, ilk defa harika bir salonda sahneye çıkıp, o salonu dolduran yüzlerce insan tarafından çılgınca alkışlanan çocukları düşündüm..
Nerden nereye gelmişlerdi ve yarın gene nereye döneceklerdi?.
Bizim ülkede en olmayan şey, “Haberleşme!..”
Yıllar yılı bu köşede imrenerek yazdıklarımı okursunuz, her yıl geleneksel bir konser veren İstanbul Ermeni Cemaati Korosu ve Halk Oyunları gurubu hakkında..
“Başka guruplar niye böyle korolar kurulmaz” diye sorarım hep!. Kurarlarmış meğer.. Çanakkale Korolar Festivali’ne bu yıl, yurdun dört bir yanından tam 28 koro katılmış.. Orta okul, lise, üniversite, üniversite mezunları, sivil toplum örgütleri koroları..
Bunlar gelenler?. Gelemeyenler.. Demek var.. Var ama, haberimiz yok..
Çünkü haberleşme yok.. Öyle yok ki, benim gibi bu işlere fena halde meraklı birisi, Beylikdüzü Klasik Müzik Festivali’ni, bu yıl orada söyleyen arkadaşlarım “Üç tenor/ Şenol Talınlı, Ayhan Uştuk, Aydın Çınar” dan alıyorum.
Çanakkale Korolar Festivali’ni bana duyuranlar da onlar.. Peki organize edenler niye duyurmuyor?.
“Efendim medyaya bültenlerimiz gitti..”
Medyaya bülten demek, çöpe bülten demek.. Haberleşme için bizahmet “Nokta atış” yapacaksın. Böyle şeyleri yazan kaç kişi var ulusal basında.. Parmak hesabı saysan ikinci ele gerek zahmet kalmaz.. Bir avuç insanı belirlemek, onlara doğrudan bir mail, ya da telefon mesajı yollamak çok mu zor?.
Bunu bir öğrensek artık.. Bilsem en başından gelir, bütün koroları dinler yazardım. Haberim olduğunda, Kapanış Konserine gelmişti, sıra.. Geçenlerde yazmıştım.. Mimar Sinan Konservatuarı’ndan bir bale öğrencisinin annesi “Yıl sonu gösterilerine gelirdiniz çocukların, görünmez oldunuz” dedi..
“Haber verdiler de gelmedim mi” dedim..
Gittiğim her gösteriyi yarım gazete sayfası yazdığım halde, o üniversitenin benim vergilerimle maaş alan İletişim Danışmanları, ya da yılsonu gösterisini düzenleyenler, bizahmet edip, “Hıncal Bey, gösterimiz, şu tarihte, şurda” demiyorlar.. Ben tesadüfen duyar da gidersem.. Oysa hepsinin elinde akıllı telefon var, ellerinde parçalanası..
Neyse.. Bugünlük yerim doldu.. Yol Notlarımla birlikte.. 7E%ESShM Çanakkale ve
Bir yanda bu güzel yayınları yaptıkları için teşekkür, öte yandan böyle felaket sundukları için kahır?. Televizyonlarımızdan söz ediyorum.. Harika spor günleri yaşıyoruz.. Wimbleden Tenis Turnuvası.. Fransa Bisiklet Turu.. Diamond League başta.. Futboldan kusar hale geldiğimiz günlerde tenis, bisiklet ve atletizmin en güzellerini bize canlı getiren Eurosport’a, BEin Tv’ye nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum..
Ama anlatımlarıyla beni sesi kısmaya kadar zorlayan sunuculara ne demek lazım bilemiyorum.
Eurosportcuların geleneksel Froome nefretleri, giderek patladı ve pazar günü tepe yaptı..
Önde Bardet atak yapmış giderken, hesapları farkı açarak sarı mayoyu da ele geçirmesi olan Eurosport anlatıcı ve yorumcusu öfkelendiler ve arkadaki gurubun içinde yer alan Froome’un yanındakilere adeta hakaret eden yorumlar yaptılar..
Niye bırakmıyorlardı ki, Bardet, Froome’dan sarı mayoyu alsın?. Niye Froome’u yetiştirmek için çalışıyorlardı, yavaşlayacaklarına... Ve bu hatayı nedense (!) her yıl yapıyorlardı. Sadece kendi takımı Sky değil, herkes Froome’a çalışıyordu.. Bunca takım yöneticisi, koçu, beyni yıllarca bu hatayı yapıyorlardı, üstelik.. Onlar kör, onlar geri zekâlıydı da, tek akıllı bizim Eurosportçulardı öyle mi?.
Behey gözünü nefret bürümüş, herkesi ahmak sanan cahiller!.
O adamlar, Froome’a değil, kendilerine pedal basıyordu. Aralarında etabı kazanmak isteyenler vardı. Nitekim Uran kazandı. Aralarında Sarı Mayo için pedal basan favoriler vardı.. Mesela Aru!.. Ayıptır, arkadaşlar.. Utanın biraz.. BEin’in atletizm anlatıcıları felaket üstüne felaket anlatıyorlar..
Bir 200 metre yarışındaki hatalarını söyleyeyim, gerisini anlayın..
Spiker, eline verilmiş metinden yılın istatistiklerini okumayı bitirdiğinde, yarışın da viraj bölümü, yani yarısı, ilk 100 metresi bitmiş ama o hâlâ yarışı anlatmaya geçememişti. İkinci yüzde de dişe dokunur tek laf edemedi. Bitişte yayıncı kuruluş hata yapınca, iyice çuvalladılar.
Ne saçma laf ettiler bilemezsiniz.. Bu arada, yorumcunun yarış öncesi yarım saat anlattığı Martina sonuncu olunca şaşırdılar iyice... Adamın 21.09 koştuğu ekranda yazarken “20.50 koştu” deyip üstüne yorum yaptılar..
Uzun mesafe koşuları antrenörü Ertan Hatipoğlu artık bu işi bıraksın. En çok, en bildiğinde çuvallıyor çünkü.. Paris, Lozan ve Londra yorumlarını izlerken, inanın acıdım.
Pazar gecesi geç vakit, TRTSpor’u açtım.. Türkiye- Brezilya Kadın Voleybol maçı birkaç saat evvel bitmişti. Sonucu öğrenmek için..
TRTSpor da alay ediyor, vergileriyle onları besleyen Türk halkı ile..
Sonra cumartesi, yani bir gün önce Belçika maçımızın sonucunu yazdı. O gece oynanan Brezilya maçını izleyen TRT muhabiri yoktu, o koskoca serviste anlaşılan.. Ajanstan da gelmemişti sonuç herhalde.. Günün maçı yoktu iyi mi?.
Türk Milli Takımının o gece oynadığı maçı Türkiye Televizyonu bilmiyordu..
NTVSpor’u açtım. Orda yazıyordu, 3-2 kaybettiğimiz.. yemi atılan bir avuç “Tavuk önüne yumurtalarının arkadan gagalarken, bile olmaz.” alındığının farkında (Darvin)