Tank vardı da biz mi üstüne çıkmadık
Siyasette gerçek başarının yolu sahici ve samimi olmaktan geçiyor. Elbette güçlü bir fikre, siyasi öngörüye sahip olmak koşuluyla...
Bu tür siyasi aktörlerin karşısına, siyasi mühendislik ürünü aktörlerle çıkanların hiçbir şansı yok. Kaybetmeye mahkumlar. Kısmi başarı yakalamaları sonucu değiştirmez.
Türkiye AK Parti iktidarları döneminde tam da böyle kısır bir döngü yaşadı. Karşısına çıkan bütün muhalefet partileri, ülkenin temel sorunlarında
yapmak yerine, denebilecek bir karşıtlık üstlendi. Daha özgürlükçü, daha demokrat olmak dururken, o rolü AK Parti’ye bırakarak statükoya sarıldılar. Bu yüzden de Dışişleri Bakanı AB’de ısrarla seslendirdiği gibi, şiddet ve darbeyle arasına mesafe koyan bir muhalefet aksı gelişmedi.
Bunun en çarpıcı örneği CHP. Tek partiden kalma yüklü bagajı yetmezmiş gibi seçtiği siyasi aktörler de risk almadıkları gibi değişimi de savunmuyor. Bu CHP sosyolojisini de içe kapatan bir durum.
Alın 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişimini... O gece, kanlı bir geceydi ama aynı zamanda içinde sivil siyasetçilere tarihi bir fırsat sunan bir geceydi. Ne yazık ki o fırsatı CHP Genel Başkanı
değerlendiremedi. Ya da değerlendirmek istemedi. Ama daha ilginci sonrasını da iyi yönetemedi.
Bir süredir aHaber’de başlıklı çok başarılı bir haber analiz yayımlanıyor.
Her rastladığımda oturup izliyor ve izlerken de ülke adına, siyaset adına, demokrasi adına üzülüyorum. Siyasal bilgiler fakültelerinde ders olarak gösterilmesi gereken bir analiz bu. Darbelerle CHP Genel Başkanı
ilişkisi analiz ediliyor. Kılıçdaroğlu o gece ne yaptığını anlatarak başlıyor söze: