İçimdeki son İzmir ukdesi de..
Teras’a çıkarken, bir serinlik çarptı.. “Ne olur, ne olmaz” diye yanıma aldığım kazağı sırtıma geçirdim.. Ekranın karşısına dizilmiş koltuklardan birine oturdum.. Hayır, serin falan değil, soğuk hava.. Ercan halimden anladı. Arabada hep kalın bir yün hırka durur, ihtiyat.. Koştu onu getirdi.. Kazağın üzerine de onu giydim.. Puromu yakıp, maç keyfi yapacağım ya terasta.. Mümkün değil.. Soğuk resmen çarpmaya başladı..
Otelin Genel Müdürü kırk yıllık dostum.. “Aman Muzo” dedim, “Bana bir battaniye buldur..”
Kazak, yün ceket, üstüne bir de battaniye.. O sırada yanıma baktım. Hani Amerika’da son aylarda yeniden azan Ku- Klux- Klan vardır ya.. Gözlerinden başka yerleri görünmeyen kukuletalı ırkçılar. Yanımda battaniyeyi kafasının etrafına da sarmış biri oturuyor öylesine.. Ağbim.. O da donmuş ki, ailenin en “Üşümeyen” adamıdır. Ben kazakla dolanırken, o fanilasız, bir tişört gezer.. Nasıl sarınmış, battaniyeye.. Sanırsınız kuzey kutbunda..
Aylardan ağustos ve burası İzmir, sevgili dostlar..
Burası, yaz aylarında gittiğim zaman, güneş batana dek, otelin klimalı lobisinden çıkamadığım İzmir..
“Bunu da gördüm ya, artık ölsem gam yemem” dedim kendi kendime..
On gecenin onunda da üşüdüm İzmir’de.. Herkes üşüdü daha doğrusu.. Ama gece üşümenin karşılığı.. Gündüzleri püfür püfür dolaştım ilk defa, yaz mevsiminde, “Canım İzmir”imde.. “Canım İzmir”im, ışıklar içinde yatsın, İzmir’i hem de nasıl aşkla seven,
Gençlik dostum, her programını “Canım İzmirim” diye bitirirdi.. Yahudi asıllı, ama hepimizden fazla Türk, İzmirli Dario.. “Canım dilber şehir, eşşiz sevgili İzmir Ulu çatalkayan, gökmavisi körfezin Yeşil Yamanların, çeşitli bağlarınla Ege’nin güzeli, inciler incisisin Canım dilber şehir, eşşiz sevgili İzmir Kalbim seni arar, hep senin için çarpar. Dünyayı dolaştım, birçok kıta aştım Güzelim İzmir, eşini aradım, her yeri taradım Birtanem İzmir.. Daracık yolların, yiğit efelerinle Körfezde mehtabın, denizde gurubunla Güzeller güzeli, dilberler dilberisin Senden ayrılamam, seni bırakamam.. Sevgili İzmir” diyen Dario, o dünyaca ünlü uluslararası sanatçı, Paris’e, Don Kişot müzikalınde yanında Şanso Pansa rolünü seslendirmek için yola çıkarken İzmir hava alanında beyin kanaması geçirip ölmüştü.
Fransızca, İtalyanca, İspanyolca plaklarını New York’ta,
orkestrasıyla plak yapan Dario, bizim türkülerimizi de çok seslendiren ilk sanatçılardan biri olmuştu, 50/60 lı yıllarda..
“Kalenin bedenleri, koyverin gidenleri,
Aman Adanalı, canım Adanalı” harika türküleriydi.
İzmir doğumlu Dario, genç yaşta Fransa’da
gibi yıldızlarla filmlerde oynayıp ünlenmişti.
Monte Carlo Radyosunun ses yarışmasında birinci olunca.. Fransa adına yarıştığı için salonda Fransız bayrağı çekilince, koynundan çıkardığı Türk bayrağını sallayarak,
Ben genç gazeteci, o 40 yaşlarında şarkıcı.. Ne iyi dosttuk, Ankara’da..
tanıştırmıştı. İzmir tatilimi ve en büyük Uluç Ağabeyimle, Bayramlaşma’yı anlatacak yazılarıma, başlarken, laf, beni o Büyük İzmirli Dario’ya getirdi.. Onu yazdım..
Bir dilekle bitireyim.. Dario, İzmir’ine gömülemedi, ama, İzmir’de bir heykeli hak etti..
Belediyelerden hayır beklemiyorum. Olsa, yıllar yıllar önce dikerlerdi.. İzmir’e, Fuar’ından başlayarak sahiplenen Folkart’tan mı istesem acaba?.
Folkart Müzik Akademisi’nin bahçesine mesela.. (Yarın devam tabii..)