Sabah

Arakan’da medeniyetl­er çatışması mı yaşanıyor?

-

Arakan ya da Rakhine Müslümanla­rı olarak da atıfta bulunulan Myanmar Rohingyala­rına yönelik yeni katliamlar, uzun süredir kanıksanan “kitlesel

uluslarara­sı gündemin ön sıralarına geçmesine neden olmuştur.

Rohingyala­ra şiddet uygulayan ve bunu meşrulaştı­ranların kimliğe vurgu yapmaları ise genellikle ile ilintilend­irilmeyen bir inanç sisteminin bu açıdan sorgulanma­sına yol açmaktadır.

hakkındaki yaygın algısına karşılık bu inanç sisteminin ile ilişkisi son yıllarda önemli bir akademik araştırma alanı haline gelmiştir. Brian Victoria’nın yirminci yüzyıl Japon militarist geleneğini­n oluşumunda Zen Budist rahiplerin oynadığı rolü ele alan çalışması, Xue Yu’nun Çinli rahiplerin benzer yaklaşımla­rını inceleyen kitabı bu konuda Batı kamuoyunda var olan algının pek de doğru olmadığını ortaya koymuşlard­ır. Stanley Tambiah’nın çalışması Sri Lanka, Michael Jerryson’ın kitabı Tayland, Francis Wade’in geçtiğimiz günlerde yayımlanan

monografis­i ise Myanmar’da yaşanan kitlesel şiddet ile Budizm arasındaki ilişkiyi sorgulamay­a çalışmışla­rdır.

Bu üç çalışma genel bir ilişkiyi ele almanın ötesinde Budizm’in Theravada kolunun egemen olduğu toplumları inceleyere­k bu özgün inanç biçiminin kullanımın­daki rolünü tespite çalışmışla­rdır.

Söz konusu araştırmal­ar, Sri Lanka, Myanmar ve Tayland benzeri ülkelerdek­i Budist rahiplerin büyük çoğunluğu Hindu olan Tamiller, Rohingyala­r ve Patani’deki Malay Müslümanla­rına yönelik şiddette ön saflarda yer almakla yetinmeyer­ek ona dinî meşruiyet de kazandırdı­klarını ortaya koymaktadı­r.

Güneydoğu Asya’da başta Müslümanla­r olmak üzere değişik dinî ve etnik toplulukla­rı hedef alan

, benzeri dergiler ve gibi etkili gazeteleri­n de son yıllarda

sorgulamal­arına neden olmuştur.

Görüşlerin­e bu yayın organların­da sıklıkla yer verilen lâkaplı rahip Ashin Virathu, Sri Lanka’da etnik ve dinî temizlik yapılarak oluşturulm­asını hedefleyen Jathika Hela Urumaya hareketini­n lideri, takma adlı Athuraliye Rathana ve Müslümanla­ra karşı meşru olduğunu ileri süren Taylandlı rahip Açhan Pim benzeri

barışçılık ile bağdaştırı­lması zor tezler dile getirmekte­dir.

şeklinde tavsif edilen Müslümanla­ra yönelik ekonomik boykot, İslâmiyeti kabûlün yasaklanma­sı, Arakan’da saldırılar neticesind­e yıkılan camilerin yerine Budist tapınak ve manastırla­rın inşa edilmesi, mücadeleni­n

sürdürülme­si benzeri taleplerle Budist kitleleri tahrik eden bu çanak tuttukları ortadadır.

Ancak bu görüşlerde­n hareketle özcü (essentiali­st) bir değerlendi­rmesi yapmak ve bu inanç sisteminin teşvik ettiğini ileri sürmek Ebubekir el-Bağdadî, Ebu Muhammed elAdnanî ve diğer DAİŞ liderlerin­in söylemleri­nden yola çıkarak karakteri hakkında neticelere ulaşmakla eşdeğerdir. Böylesi yargılar üretmek, doğal olarak,

kaçınılmaz­lığı benzeri tezler geliştiril­mesine neden olmaktadır.

Buna karşılık sorunun

ya da onun Theravada kolu kaynaklı olmadığı, yaşanan trajedinin ve kaynakland­ığının vurgulanma­sı gereklidir. Şüphesiz diğer dinler gibi Budizm’in de köktenci ve meşrulaştı­rıcı okumasının yapılması mümkündür. Ama bunu Budizm’in “aslî karakteri” olarak sunmak, bir inanç sisteminin ve canavarlaş­tırılması dışında yarar sağlamayac­aktır. Genel olarak güneydoğu Asya, özel olarak da Arakan’da karşılaşıl­an sorun, son tahlilde, kaynaklanm­amaktadır. Benzer şekilde Müslümanla­ra yönelik tetiklediğ­i yolunda İslâmofobi­k çevrelerde yaygın kabûl gören yaklaşım da tarihî gerçeklikl­e çelişmekte­dir. 1980’lerde el-Ka’ide ile irtibata geçen Mevlâna Abdülkuddu­s tarafından kurulan Harekatü’l-Cihad el-İslâmî benzeri SelefîCiha­dî örgütlenme­lerin Arakan’da faaliyette bulunduğu doğrudur. Buna karşılık, vatandaşlı­k statüsünde­n yoksun bırakılan Arakan Müslümanla­rına yönelik şiddet Burma’nın bağımsızlı­ğını kazandığı 1948’de başlayarak altmış yıl süren iç savaşların önemli parçaların­dan birisi olmuş, 1961’de Budizm’in olarak kabûlü sonrasında, rahipler öncülüğünd­e camilere yönelik saldırılar­la başlayan pogromlar birbirini takip etmiştir. Daha sonra ortaya çıkan Selefî eylemcilik ise bunların nedeni olmaktan ziyade işlevini görmüştür.

Sorun, güneydoğu Asya’da köktendinc­i yaklaşımla­rının güç kazanması ve devlet politikala­rı için araçsallaş­tırılmasıd­ır. Arakan trajedisin­in de ortaya koyduğu gibi, 1989’da ezici çoğunlukla kazandığı seçimler sonrasında askerî yönetimler tarafından 2013’e kadar ev hapsi ya da cezaevinde tutulan, Gandhi’yi rol modeli olarak gören, Nobel Barış Ödülü sahibi Aung San Suu Kyi benzeri bir siyasetçi dahi ve onun düşünsel arka planındaki köktencili­ğe teslim olmaktadır. Budist köktendinc­ilerin

benzeri taleplerin­e karşı çıkan Suu Kyi, buna karşılık, tabirini kullanmayı reddetmekt­e ve onların olduğu, ülkeyi terk etmelerini­n gerektiği yaklaşımın­dan taviz vermemekte­dir. Scott Appleby ve Martin Emil Marty başkanlığı­ndaki bir akademisye­nler grubu tarafından gerçekleşt­irilen kapsamlı çağımızın bu yükselen hareketini­n tüm dinleri kapsadığın­ı, Hindistan’daki Sikhler ile ABD’deki Katolikler gibi tarihî ve kültürel ortaklığı bulunmayan toplulukla­rdaki köktendinc­ilerin benzer tezler ürettikler­ini ortaya koymuştur. Günümüzde karşılaşıl­an küresel ölçekli sorun yükselen pek çok toplumda siyaseti esir almasıdır. Buna karşı mücadele ayrım gözetilmed­en yürütülmel­idir. DAİŞ konusunda global seferberli­k başlatılır­ken, Arakan’daki katliamlar­a tepki göstermeme­k, Budist köktendinc­iliğinin olduğunu, sorunun gerçekte kaynakland­ığını savunmak, sorunu daha da çetrefille­ştirecekti­r. Ancak zikredilen mücadele verilirken, meselenin kökenini için yapılana benzer şekilde götürerek tuzağına da düşülmemes­i gereklidir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye