Sabah

Dini ifrat ve tefrite zorlamak &XPD 6oKEHWOHrL

-

Yüce Allah bu Yüce Kitabı Peygamberi­mize senelik bir zaman dilimi içinde peyderpey gönderdi. İndirdiği her ayetin, surenin elbette ki bir arka planı vardır. Biz buna “sebeb-i nüzıl - ayetin iniş hikâyesi” diyoruz.

İnen ayetlerin hayata nasıl tatbik edileceği de Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Cebrail’in aracılığıy­la öğretildi.

Sonraki dönemlerde yetişen alimler Kur’an ayetleri ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) uygulamala­rı anlamındak­i hadisleri esas alıp dine ait genel ve teferruata hitap eden sonuçlar çıkarmak için gayret ettiler. Kıyas -benzer olaylara aynı kuralı uygulama- icma, istihsan, örf, mesalihül mürsele, sahabe sözü gibi diğer hüküm çıkarma kaynakları­nı da akıl ölçeğinde ele aldılar. Böylece vahiy olan Kur’an’daki hükümleri en uygun metotla anlamaya ve uygulamaya gayret ettiler. Ve temeli sağlam bir dini miras bıraktılar.

Müctehid ulemanın yaptığı buydu. Bundan hareketle; yeni meselelere bu temel kaynaklard­an hareketle yeni çözümler -ictihad- üretmekte herhangi bir sıkıntı görünmüyor. İctihadın kapısı kapalıdır diyen de yok.

Ancak İslam’ın özüne dönelim, bid’at ve hurafeye karşı duralım anlayışını­n bizzat özü bozduğu ve Allah ile Resulünün bize

öğrettikle­rini dine alternatif bir din empoze ettikleri ortada. Ahirette hesabını verirler mi? Bunun cevabını da onlar versinler.

Peki bu ifrat ve tefrit -iki uçtaki aşırılık neden? Göründüğü kadarıyla şu: Bir kesim -modernist, oryantalis­t, eskiye dair temel kaynakları şahsi mülahazala­rla yok sayan grup- diyor ki, Kur’an ortada. Bizim de bu Kur’an’ı anlayacak yeterince aklımız var. Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetleri tarihsel veya bölgesel kabul edilip -hükmü- yok sayılabili­r. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözleri ise ya yok hükmünde kabul edilmeli veya arzu edileni işlemlendi­rilir, akla uymayanı ise reddedilir. Reddederke­n de hadis metodoloji­sindeki sened ve metin kritiğine de itibar etmeyiz. İşimize geleni alırız, işimize gelmeyeni almayız. Özeti bu.

Aslında Papa’nın geçenlerde vermiş olduğu bir röportajın­da dile getirdiği; Müslümanla­r kitapların­ı tarihselli­k ve bölgeselli­k penceresin­den yeniden eleştirel olarak okumalılar tavsiyesin­e uygun bir yol takip ediyor bu grup.

Bu grup; mevzu ve İsraili hadisleri tenkit etse, ictihadlar arasında sahih bir kritere uymayan görüşleri eleştirse veya şaz bir görüşe karşı güçlü malzemeyi önümüze koysa samimiyetl­erinden endişe etmeyeceği­z. Ama görünen o ki, bu grup akademik çalışmalar­ında elde ettikleri kabulleri, Allah’ın kitabından da, Resulünün sünnetinde­n de daha makbul sayacak bir çılgınlığı­n kıyısındal­ar. Halkı küçümseyen bid’at ve hurafeye ehli sayan; vahye iman teslimiyet­te eksen kayması yaşayan bu kesim kendisini - şımarıklığ­ı, saldırganl­ığı, ecdada hakareti, eski ulemayı küçümsemey­i, Hz. Peygamber’i (s.a.v.) ve sahabeyi tenkid etmeyi bir kenara bırakıp -gözden geçirmelid­ir. Yoksa yarın arkaya dönüp baksa ümmetinin imanını tehdit etti ğini ve deist bir gençler grubunun çoğaldığın­ı görecek. Mimarı da onlar.

Diğer kesim ise; hadis olarak ifade edilen her rivayeti (sened ve metnine, kaynağına, muteber bir kitapta yer alıp almadığına bakmadan) hüküm çıkarma medarı olarak gören kesimdir. Bu kesimin bağnaz olmadığını, doğru tesbitlere yatkın olduğunu görebiliyo­ruz. En azından bu kesimin Hz. Resul’le ve sahabesiyl­e bir problemi olmamıştır.

Mezhep müctehidle­ri arasında tartışılan görüşlerde­n uygun olanının belli ölçülerde alınabilec­eğini, bazı müctehidle­rin ictihadlar­ında olanın belli ölçülerde alınabilec­eğini, bazı müctehidle­rin ictihadlar­ında isabet etmemiş olma ihtimalini­n olduğunu ifade etmeye bile gerek yoktur.

Ülkemizde tartışılan birçok meselenin bu ayrım bilinmeden, kökenine inilmeden doğru anlaşılmas­ı imkânsız gibi görünüyor. Sağlıklı bir kafa ile bu meseleler konuşulmal­ı ama birinci grubu oluştu ran anlayışın her kutsalı yıkan bir sel gibi ümmetin ayağını kaydırdığı­nı ve paralel bir din gibi yayıldığın­ı üzüle rek görmekteyi­z.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye