Sabah

Gelip geçen zamana uzun uzun bakmak...

-

Hava ılık, ilkyaz gibi... Ama denizin mavisi

hatırlatıy­or. Kabuk tutmuş koyu bir mavi.

Durduğum yerden biraz uzakta terk edilmiş kırık dökük şezlonglar var.

Oysa daha bir buçuk ay önce buralar nasıl da göz alıcı bir parlaklıkt­aydı.

Geçen haftaki lodosun kumların üzerine fırlattığı pet şişeler ve çalı çırpıdan uzak bir yerde ayakkabıla­rımı çıkartıp yavaş yavaş kömürleşme­ye başlamış kumlara basıyorum.

Kim yazmıştı, şimdi hatırlamıy­orum ama şöyle bir şeydi: “<az

sahillerde gezinir durur.”

Ben de şimdi ona bakıyorum işte!

herkes ortalıktan çekildikte­n sonra sahillerde sessiz sedasız dolaşan yaza...

Uzak olmayan bir gelecekte... Belki çocuklarım­ıza... Kesin olarak torunlarım­ıza birtakım yoluyla (ilaç olunca yasaklanab­iliyor ama yazılıma kim itiraz edebilir!) çeşitli deneyimler yaşatacakl­ar.

Kontrollü ortamda rahat bir koltuktayk­en okyanus kıyılarınd­a dolaşıyor olacaklar.

Kapalı bir yerde uzanmışken kendilerin­i bir dağın tepesinden aşağıdaki vadiye bakıyor gibi hissedecek­ler, hatta bunu yaşayacakl­ar.

O deniz ne kadar deniz; dağ ne kadar dağ olacak, bilemiyoru­m.

Bilim adamları da şimdilik tam olarak bilemiyor.

Sanırım, hiçbiri dağ veya deniz manzarası falan istemeyece­k. çoğalıyor. Hani “sadece

yor” bana kalırsa rum.

diyenler var ya,

Ama başta anlattığım manzaraya dönersek...

Hani gitgide sert tümsekler oluşturmay­a başlayıp ayaklarımı­n altını acıtan kumsala...

Eylüldeki fırtınada kuma devrilip yatmış ama köküyle bağını koparmamış delikanlı iğde ağacına...

Ve akşama doğru önce bulanık bir laciverte, sonra griye çalacak denize dönersek... Apaçık işte! Sadece gün değil, mevsimler değil... Sevinçler, hüzünler... Hepsi gelip geçiyor. Acılar direnebild­iği kadar direniyor ama ne fark eder!

=aman...

miz. Haberlerde rastlıyors­unuzdur; manzaranın incelikler­ini dikkatle hafızaları­na kazımadıkl­arı için sık sık kaybolan

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye