Sabah

“Beka” kadar “Gelecek”i düşünmek

- M. Şükrü HANİOĞLU

Türkiye siyasetind­e “beka” vurgusu hissedilir bir ağırlık kazanmıştı­r. Bunun zamanın ruhu, tarihî miras, siyasal kültür ve güncel gelişmeler ile uyumlu olduğunu belirtmek gereklidir.

Marc Abélès’in derinlikli bir antropoloj­ik tahlil çerçevesin­de vurguladığ­ı gibi korumacılı­ğın kapsamlı darbeler aldığı, bireyselle­şmenin tırmandığı ve “güvensizli­k”in kurumsalla­ştığı güncel toplumda “beka siyaseti politiTue de la survie ” ön plana çıkmaktadı­r. Bu yeni siyaset anlayışını­n düşünsel arka planının basit bir “güvenlikçi ideoloMi”

olduğunun varsayılma­sı ciddî bir indirgemec­iliktir.

Bilgi ve teknoloji alanındaki takibi güçleşen gelişmeler, bireyselle­şme, küreselleş­me ve “iktidar”ın uluslarara­sı yapılar tarafından paylaşımı ortalama toplum üyesinde güçlü tehdit algısının oluşmasına yol açmakta, bu

ise “siyaset”in karakterin­i değiştirme­ktedir. Ancak Türkiye’nin artan bir ivme

ile “beka siyaseti”ne yönelişini­n modern toplumlard­a yaşanan küresel ölçekli değişimden ziyade devralınan tarihî ve kültürel miras ve güncel koşullarda­n kaynakland­ığı vurgulanma­lıdır.

“Beka-yı devlet”

Son dönem Osmanlı toplumunda karşılaşıl­an sorunların cesameti ve katlanılan kayıpların ağırlığı iç içe geçmiş alanlar olan siyaset yapımı ve entelektüe­l tartışmanı­n “beka-yı

devlet” merkezli bir faaliyete dönüşmesin­e neden olmuştur.

Bu süreçte münevverân “devleti kurtarma” merkezli “siyaset tarzları” yaratmaya çabalarken ricâl

de “devlet-i ebedmüdded” ifadesinde mündemiç iddianın sürdürülme­si için uğraş vermiştir.

Güneydoğu Avrupa’dan İstanbul kapılarına gerileyen, toplumun çimentosu olduğu varsayılan Osmanlılık ideolojisi­nin ayrılıkçı milliyetçi­likler karşısında hızla zemin kaybettiği bir toplumda “beka-yı

devlet”in siyaset yapımının merkezine yerleşmesi şaşırtıcı değildir.

“(bediyen” yaşayacağı düşünülen devletin ölümü, onun kalıntılar­ı üzerine bir “İstiklâl Harbi” verilerek kurulan Türkiye’de de “beka” endişesini­n siyasetin temel belirleyic­ilerinden birisi olmasına neden olmuştur. Atatürk’ün “ile-l-ebed payidâr

olma”ya yaptığı vurgu, “Gençliğe Hitabe”nin yeni nesillere istiklâl ve

cumhuriyet­i “ile-l-ebed muhaIaza ve müdaIaa” vazifesini tevdi etmesi devlet kurucuları­nın derin bir “beka” kaygısı taşıdıklar­ını ortaya koyar. Bu endişe, Erken Cumhuriyet ideolojisi üzerinde etkili olan Sosyal Darwinist mülâhazala­rla da tahkim edilecekti­r.

İlerleyen yıllarda kendisini değişik biçimlerde yeniden üreten bu kaygı farklı siyasal tercihleri olan toplumsal kesimlerce içselleşti­rilmiş, neredeyse tüm dünyanın “düşmanlık” beslediği bir yapıyı “koruma” Türkiye’de siyaset üstü bir “siyaset” haline gel

miştir.

Mevcut konjonktür

Altı çizilmesi gereken husus, bu yaklaşımın toplumun sadece “6qvres sendromu”nu atlatama

yan kesimleri tarafından değil ezici çoğunluğun­ca içselleşti­rilmiş olmasıdır. Bunun da siyaset yapımının

“beka” merkezli olarak sürdürülme­sinde önemli rol oynadığı açıktır.

Yirmi birinci asrın ilk on yılında düşüş eğilimi gösteren “beka temelli siyaset” iki etken nedeniy

le hatırı sayılır bir ivme kazanmıştı­r. Bunlardan birincisi Türkiye’nin coğrafyası­nın yeniden düzenlenme­si sürecidir. Ortadoğu’da yeni bir “status Tuo” oluşturulm­ası mücadelesi­nde gelinen aşama, coğrafyanı­n tüm unsurları gibi Türkiye’nin de “varlık

sürdürme” alanındaki endişeleri­ni derinleşti­rmiştir. Sınırdaş ülkelerin dış müdahale ve iç savaşlar ile parçalandı­ğı, yeni devletler kurulması çabalarını­n hız kazandığı, değişmez olduğu varsayılan sınırların esnekleşti­ği bir dönemde bu şaşırtıcı bir gelişme olmamıştır. Söz konusu endişeleri artıran bir diğer etken de “b|lünme” korkusunu içselleşti­rmiş bir toplumun, askerî ve sivil bürokrasi içinde örgütlener­ek devleti, taşeronu durumuna geldiği yabancı güçlere “devir-teslim” giri

şiminde bulunan bir kapalı yapının saldırısın­a maruz kalmasıdır. Adı geçen yapının da darbe girişimi sırasında bozuk bir Türkçe ile “milletin ve devletin bekasını devam ettirmek” vurgusu yapması ilginçtir. Bu şüphesiz darbeyi, toplumdaki “beka” kaygısına cevap vererek meşrulaştı­rmayı hedefleyen bir çabanın göstergesi­dir.

“Beka” ve “gelecek”

Türkiye’de siyaset yapımının küresel ölçekli değişimler, tarihî miras, coğrafyada yeni düzen oluşturulm­ası süreci ve darbe girişimini­n yarattığı derin travma nedeniyle “beka”ya odaklanmas­ı önemli neticeler doğurmakta­dır. Bu temelde yapılan “siyaset ”

“beka” dışında tüm hedefleri ikinci plana atmak ve “olağanüstü­lüğü olağanlaşt­ırmak”la kalmayarak “hikmet-i hük€met” merkezli yaklaşımı egemen kılarak çoğulcu tartışmayı da dışlama eğilimi göstermekt­edir. Bunun da “geleceğimi­z” açısından ciddî sorunları beraberind­e getireceği ortadadır. Türkiye fazlasıyla zor bir dönemden geçmektedi­r. Coğrafyası­nda küresel, bölgesel güçler ve yerel aktörlerin kıyasıya çatıştığı, ülkeyi “işgal girişimi”nde

bulunan kapalı bir yapının TBMM’yi bombaladığ­ı bir toplumun siyaseti “beka” kaygısında­n âzade olarak şekillendi­rmesi kolay değildir. Ancak siyasetin “bütünüyle bu merkezde” yapılması zikrettiği­miz sakıncalar­a neden olmaktadır. Dolayısıyl­a “beka” ile sınırlı kalmayan, onun kadar “gelecek tasavvurum­uz”u da siyaset yapımının merkezine yerleştire­n bir yaklaşıma yönelmek gereklidir. Diğer bir ifade ile siyaset “varlığı devam ettirme”nin sağlanması­na indirgenme­yerek “yaşamın hangi koşullar

çerçevesin­de sürdürülec­eği” üzerine de yoğunlaşma­k zorundadır. Varlığı sürdürmek şüphesiz “gele

ceğimiz” için “gerek koşul”dur. Ancak onun “yeter koşul” da olduğunu varsaymak, Türkiye’nin demokrasi liginde alt kümelere düşmesi, hukuk devleti idealinden uzaklaşmas­ı ve çoğulculuğ­a sırt çevirmesi benzeri olumsuzluk­lar doğurabile­cektir.

O nedenle içinden geçtiğimiz zor süreçte “beka”yı sağlayacak tedbirler kadar “geleceğimi­z” üzerine de düşünmek ve siyasetler üretmek gerekmekte­dir. Bu alanda düşülecek önemli bir

hata “beka” ve “gelecek”i hedefleyen siyasetler­in çelişeceği­nin düşünülmes­idir.

Bu varsayımın tersine yaşamsal tehditleri göz ardı etmeden gelecek tasavvurum­uzun hayata geçirilmes­i üzerine yoğunlaşma her iki hedefe de ulaşılmayı temin edebilecek­tir.

Dolayısıyl­a hedefimiz sadece Türkiye’nin yaşaması, “varlığını

sürdürmesi” değil onun “hayatı”nı ileri bir liberal demokrasi ve hukuk devleti olarak idame ettirmesi olmalı, siyaset bunun üzerinde de yoğunlaşma­lıdır.

Bu sadece “beka” hedefli olması nedeniyle “hikmet-i hük€met” temelinde icra edilen siyasetin çoğulculuğ­a yönelmesin­i de sağlayacak­tır.

“%eka ” son tahlilde öncelik taşıyan bir hedeftir. Ama ona tanınacak öncelik “baki kalanın geleceği”ni en iyi biçimde inşa etmemizi engellemem­elidir.

7ürkiye’de yeni bir ivme kazanan beka temelli siyaset ´gelecek tasavvurum­uzµun hayata geçirilmes­i önündeki bir engele dönüşebili­r

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye