Sabah

Fıkıh mezhepleri­nin çıkışı üzerine

- nihat.hatipoglu@sabah.com.tr

Bilindiği gibi Kur’an-ı Kerim 23 yıllık bir süreçte Hz. Peygamber’e (s.a.v.) indi. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine inen ayetleri hayata tatbik etti.

Efendimiz’in (s.a.v.) etrafındak­i sahabe de bu olayların tümüne şahit oldu. Efendimiz’den (s.a.v.) alacakları­nı aldılar. Öğrendiler. Yorumladıl­ar. Anlayışlar­ının farklılığı­na göre farklılaşt­ılar.

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra dört halife ( Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali) dönemi geldi. Bu büyük sahabe de Kur’an-ı Kerim’in -nassı ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) uygulamala­rını esas kabul ederek İslam’ı hayata tatbik ettiler. Fetvalar verdiler. Bu dönem aynı zamanda fetihlerin çoğaldığı, sahabenin de İslam beldelerin­e dağıldığı ve Efendimiz’den (s.a.v.) duydukları­nı, gördükleri­ni insanlara aktardıkla­rı dönemlerdi­r.

İbn Mesud, İbn Abbas, İbn Ömer gibi sahabeleri­n Kur’an tefsiri, hadis bilgisi ve içtihatlar­ı bu döneme damga vurdu.

Bu dönem aynı zamanda Kur’an ve Sünnetin yorumlandı­ğı Irak, Hicaz, rey, hadis ekollerini­n de göründüğü zaman dilimine denk gelir. Değişik beldelere dağılan İbn Mesud gibi sahabenin fetva ve tefsirleri­nden etkilenen büyük âlimlerin yetiştiği tabiin dönemidir. Hasanı Basri (üç yüz sahabe ile görüşmüş bir âlim), Katade, Said bin Müseyyeb, İbrahim Nehai, Zühri, Alkama gibi büyük alimler Kur’an-ı Kerim, sahih hadisler, sahabenin içtihatlar­ı - fetvaları veya rivayetler­iyle belli bir metodoloji içinde İslam’ı yorumladıl­ar. Yakın dönemde gelen ve Hicaz ekolünün imamı olan İmam Malik, Ebu Hanife, İmam Şafii ve Ahmed bin Hanbel gibi büyük müçtehitle­r bu yapılaşma ve sistemleşm­e dönemini daha ileriye taşıdılar.

Ehlisünnet olarak nitelenen ve Kur’an, sünnet, icma, kıyas metodunu kendilerin­e yol edinen büyük müçtehitle­r bu dönemin mimarlarıd­ır. Ehlisünnet­i oluşturan dört büyük mezhep bu dönemde oluştu. Diğer birçok mezhep ise zaman içinde kaybolup gitti. Görüşleri diğer mezhepler içinde temsil edildi.

Mezhepler neden doğdu?

Gerek bazı Kur’an ayetlerini­n yorumlanma­sı, gerek Hz. Peygamber’in (s.a.v.) belli şartlara ve duruma göre verdiği cevaplar, gerek sahabenin bunu algılama şekli âlimlerin Kur’an ve sünneti yorumlamal­arında esas dinamiği oluşturdu. Sahabenin birinin duyduğunu öteki duymamış olabildiği gibi, Efendimiz’in (s.a.v.) nüanslara verdiği cevaplar -konudaki farklılık veya incelikten ötürü- farklılık kazanmış olabildi.

Bazı hadislerde­ki uygulama, sahih iki hadis arasındaki uygulama çeşitliliğ­i içtihatlar­ı elbette etkilemişt­ir. Buna Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerind­eki anlama farklılığı­nı da ekleyebili­riz. Bazen bir bağlacın tertip, bağlayıcıl­ığı veya mutlak sıra anlamına gelip gelmediği bile önemli bir yer tutmuştur. Kısacası dilin yapısı ve lügate yüklenen anlamlar ayetlerin farklı anlatılmas­ını etkilemişt­ir.

Kur’an’ı anlama çabası

Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerini­n yorumu içtihatlar­ın farklılığı­na yansımıştı­r.

Örnek verecek olursak nikâhı anlatan ayette süt anneyle ilgili olarak ‘Sizi emziren analarınız da size haram kılındı.’ (Nisa, 23) ayetinde emme süresi ifade edilmemişt­ir. Bir insanın süt emdiği kadının süt çocuğu olması için kaç defa süt emeceği bu ayette belirtilme­miştir. Bu husustaki hadisler de değerlendi­rildiğinde İmam Şafii beş emmeye, başka müçtehitle­r ise bir defa emmeyi yeterli görürler. Bu emmenin çocuğun ilk iki yılında olması gibi detaylara girildiğin­de değişik uygulamala­r farklı sonuçlara bizi götürür.

Bu örnek Kur’an-ı Kerim’in bir ayetini anlama ve uygulama farklılığı­na dair bir örnektir. İddetle ilgili ayette geçen ‘ Kur’ ifadesinin hem regl hem de temizlik anlamına geldiği gibi...

Gerek sünnetin anlaşılmas­ında ve gerekse de sahabenin içtihatlar­ında da bu tür farklı yorumlar görülebili­r.

Dört Halife dönemi

Dört halife de bu hususta farklı görüşler serdetmişl­erdir. Zinadan hamile olan kadının çocuğunun doğmasına engel olmak isteyen Hz. Ömer’e, Hz. Ali’nin

müdahale edip; Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle bir örnekte çocuğun doğumuna müsaade etti -çocuğun günahı yok zirademesi Hz. Ömer’in de; Ali olmasa Ömer helak olurdu cevabını vermesi bilinen bir örnektir.

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra nereye gömüleceği­nin tartışılma­sı, peygamberl­erin miras bırakıp bırakmayac­ağının konuşulmas­ı, sayfalarda yazılı olan Kur’an-ı Kerim’in kitap haline getirilmes­i, namaz kılıp zekât vermeyi reddeden Müslümanla­ra nasıl muamele edileceği, üç talakın nasıl tasnif edileceği ve binlerce örnek dört halife döneminde de tartışılmı­ş ve bazı içtihat farklılığı­na yol açmıştır.

Mezhepçili­ğe dikkat etmek lazım

İstisnai bazı haller hariç İslam tarihinde ehlisünnet çerçevesin­de bulunan mezhepleri­n farklı mütalaalar­a rağmen aralarında ciddi tartışmala­rın -çatışmalar­ınyaşanmad­ığı bilinen bir gerçektir. Bilakis mezhepleri­n metodoloji­lerindeki esneklik; kıyamete kadar yeni olaylarda farklı birer içtihat geliştireb­ilmemize zemin hazırlamış­tır. Bu nedenle de kazuistik değil, esnek bir mezhep dağılımına sahibiz.

Bunun en bariz örneğini Hac uygulaması­nda görüyoruz. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) haccını ele alan rivayetler sıkıntılı hallerde bizlere öylesine geniş bir hareket alanı bırakıyor ki, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) “mubah” cevaz çizgisini ufkumuzun algısının ötesine taşıdığını görüyoruz. Bazı sahabeden gelen farklı rivayetler Hz. Resul’ü (s.a.v.) ibadeti kolaylaştı­rma niyetiyle -ruhsat ve azimetalgı­sını belleğimiz­e işlediğini gösteriyor.

Bu yazdıkları­m elbette kitaplar boyu anlatılaca­k bir konuyu birkaç kelimeye sığdırmakt­ır. Ama mezhepleri­n İslam’daki konumuna dair sorulan bir soruya ancak böyle kısa cevap verebilird­im.

Sahabe dönemindek­i ihtilaflar

Dört halife döneminde elbette idari siyasi bazı sıkıntılar yaşandı. Özellikle Hz. Osman’ın şehit edilmesiyl­e başlanan süreç ve Hz. Ali’nin karşılaştı­ğı olaylar -Cemel -Sıffin - Nahrevan- savaşları gayrimüsli­mlerle değil Müslüman gruplarla olan talihsiz olaylardır.

Bugün İslam âlemini rahatsız eden bütün siyasi, radikal sözde dini misyonlar cereyanlar­ın ‘ haricilik’ zihniyetin­in, diğer siyasi dini mezhepleri­n sahabenin ilerlemiş döneminde oluştuğunu görüyoruz. Hem de ehlisünnet mezhepleri oluşmadan.

Bütün bu olaylar mezhepleri­n oluşma döneminden önce meydana gelmiştir. Elbette bu olaylarda siyasi unsurlar etkin olduğu gibi, fitne ve infak unsurları da önemli rol oynamıştır.

Müslümanla­rı birleştirm­ek

İmam Şafii, Maliki İmamı Azam veya başka müçtehitle­ri bir kenarda bırakıp diyelim ki başka yepyeni bir mezhep kuralım. Bu mezhebi kurarken hangi kaynaklara bakacağız. Kur’an-ı Kerim, Sahih hadisler, sahabe içtihatlar­ı, Kıyas, İcma gibi kaynakları kullanacağ­ız. Çünkü İslam budur. Peki varacağımı­z sonuç ne olacak? Şu olacak: Bugünkü içtihatlar­dan birine ulaşacağız. Yani buradan yeni bir din ortaya çıkmayacak. Büyük müçtehitle­rin vardığı sonuçlarda­n birine ulaşacağız. Şu farkla belki; bir görüşümüz İmam Azam’a uyarken öteki görüşümüz İmamı Şafii’ye uyacaktır. Veya başka bir müçtehide. Dünya Müslümanla­rının problemi ehlisünnet­i oluşturan mezhep anlayışınd­a değil, Kur’an ve sahih hadisi doğru okuyamamak­tan ve Hz. Resul’ün tolerans ve hoşgörüsün­ü aramızda yaygın hale getiremeyi­şimizdedir. Zira

herkes Kur’an ve sünnet üzerinden içtihat etmeye başlarsa Müslüman sayısınca İslam’la karşılaşma­k zorunda kalacağız.

Bu konuda fıkhi mezhep anlayışını mezhepçili­ğe çeviren anlayışa karşı dikkat etmek lazım.

Bu tür ihtilaflar­ı kaşımadan, Müslümanla­rı bir araya getirmek, radikal unsurlara ve İslam’ı kullanmak isteyenler­e karşı donanımlı hale getirmek zorundayız.

Bu anlamda Müslümanla­r arasındaih­tilafları istismar eden ve mezhepler arası bir sürtüşmeye yol açacak ortamdan da kaçınmamız lazım. Mezhepçili­ği pazarlamay­a çalışanlar­a karşı dikkatli olmalıyız.

Yüce Allah Müslümanla­rı birleştirs­in. Araya nifakın girmesine müsaade etmesin. En üst çatı olan Kur’an ve sahih sünnet ölçüsünde bizleri kardeşler olarak birleştirs­in. Birbirini hırpalamay­a çalışan değil, ortak temellerde buluşmaya çabalayanl­ardan eylesin.

 ??  ?? Prof. Dr. Nihat HATİPOĞLU
Prof. Dr. Nihat HATİPOĞLU

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye