Mutluluğun adı ve tadı.. Aile!..
Hayatımın en güzel, en tatlı, en unutulmaz, “En mutlu” üç gününü geçirdim Ankara’da..
En mutlu saatlerin, mutlu bir aile içinde yaşamak olduğunu gördüm..
Ne mutlu bize “Aile olma”yı öğreten Fuat ve Suat Uluç’un çocuklarıyız.. Onların yarattığı gelenek üçüncü, hatta dördüncü kuşakta sürüyor..
Ankara’da Yeğenim, Serpil’in oğlu Ömer’in (Memerik) evinde kaldım.. Ben genelde otelciyim.. Bağımlı kalmamak, kimseyi de bağlamamak için, evlerde kalmayı seçmem.. Ömer istisnadır. Bir defa elimizde büyüdü Ankara’da.. İkincisi.. Tüm ailenin iki göz bebeği, dördüncü kuşağın iki yıldızından ilki Leyla (Leylüş) o evde.. Ve de harika gelin, Başak!.
Size bir şey diyeyim mi, Sevgili dostlarım?. İkinci kuşakta tek kız Serpil’di. Gitti. Üçüncü kuşakta tek kız Zeynep!. Damat adayı Tolga’nın annesi dünya tatlısı Filiz Hanım isteyecek, biz de “Kız evi, naz evi” diye biraz nazlanacağız. Sonra 1 numaralı Uluç Öcal ağbim “Peki” diyecek diye beklerken, Filiz Hanım harika bir konuşma yapar ve o bitirir bitirmez Kemal “Verdim” demez mi?. Hadi ordan çıktık, iki aile birden, Gazi Osman Paşa’da, nurlar içinde yatsın, efsane Ankara Koleji basket takımı kaptanı Savaş Küce’nin oğlu Kaan’ın dükkânı Makkaron var, oraya gittik. Zeynep’le Tolga’nın en yakın arkadaşları da orda.. Salonu bize kapatmış, Öndü ile Kaan.. Takarken “Mutlu ve devamlı bir evlilik üç şey üzerine kurulur. Temel, ‘GÜVEN’. Bu temelin üzerindeki kolonlar ‘SAYGI’, en tepedeki çatı ‘SEVGİ’dir. Herkes bu sıranın tersine olduğunu düşünür.. Sakın o hataya düşmeyin gençler” dedi..
Özet mi?. “Eşinizin telefonunu karıştırmayı düşünüyorsanız, yani karıştırıyor da değil, karıştırmayı aklınıza getiriyorsanız, o iş bitti demektir. Magazin gündemindeki en güncel konu bu değil mi” diye düşündüm ben de..
Pazartesi sabahı, minik Leylüş’ü evin önünden servisine bırakıp, Kolej’ine yolladık. Babaannesi ve babasının okulu TED.. Arabaya binerken bize döndü, iki elini birleştirip bir “Kalp” işareti yaptı, kerata bize..
Yani bu değilse “Mutluluk” nedir, hele bir tarif edin..
Sonra Başak elleriyle yumurtamızı pişirdi. Kahvemizi hazırladı. Memerik, Başak, ben kahvaltımızı yaptık.. Sonra Serpil’le Fethi geldiler, evleri yakın, uğurlamaya..
Sarılıştık.. Bastık, gaza.. Ver elini İstanbul..
AEn tepedeki sözüm ona Başkan’ından, takımın başındaki sözüm ona Teknik Direktörüne, üzerlerine giydikleri “Ayyıldız ve Kırmızı Beyaz”ı, yani bayrağımı unutturan formaya dek hiçbir şeyi benim olmayan takımdan, nasıl “Birinci Şahıs” olarak söz ederim ki?. Yıllar önce bu ülkeye en ağır şekilde söverek defolup giden herifi, ayağına kadar giderek Milli Takımın başına getiren adam “Benim” federasyon başkanım olur mu?.
Öyle dolmuş ki içime.. Yol boyu taştı.. Bu satırları yazarken hâlâ taşıyor.. Ne mutlu bana, böyle bir ailem var!. Her yeni eklenenle daha da mutlu olan ailem!.
O Utanma özürlü Başkan, ayağına gidip yalvar yakar getirdiği Türk düşmanı herifle birlikte defolup gidene dek!.