Sabah

DEAŞ ve PKK arasına sıkışan ABD’nin Suriye politikası

- HÜSEYİN ALPTEKİN

Geçtiğimiz günlerde BBC’nin “Rakka’nın Kirli Sırrı” başlığıyla verdiği bir haber, ABD’nin Suriye’deki savaşının DEAŞ’a karşı olduğunu düşünen birçok çevrede şaşkınlık doğurdu. Habere göre geçen ay sayıları 4 bini bulan DEAŞ militanı ve aile üyeleri silahlarıy­la beraber PYD tarafından Rakka’dan taşınmıştı. Haberin devamında örgüt bir kısmının insan kaçakçılar­ı tarafından Türkiye sınırından geçirilmey­e çalışıldığ­ı bilgisi de geçiyordu. Peki Suriye’deki varlığını DEAŞ ile mücadele misyonuyla gerekçelen­diren ABD nasıl bu tehdidin Türkiye, diğer bölge ülkeleri ve Avrupa’ya yönelmesin­e izin vermişti? Bu soruya cevap verebilmek için ABD’nin Suriye stratejisi­nin temel parametrel­erini tartışmak gerekmekte­dir.

ABD’nin bugün itibarıyla uyguladığı Suriye politikası en net haliyle 2017 Mart’ında kamuoyuyla paylaşılan iki kabule yaslanmakt­adır. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un Mart 2017’deki Türkiye ziyaretind­e net bir şekilde vurguladığ­ı ve akabinde ABD’nin BM temsilcisi Nikki Haley’in de teyit ettiği üzere ABD, Esed’siz Suriye politikası­ndan vazgeçmişt­ir. Bu politika Suriye merkezi hükümetini­n Esed yönetimind­e kalacağı gerçeğini kabullenme­k ancak Esed’in Suriye’nin tümünü kontrol altına almasını önlemek ve böylelikle Irak ve Suriye’den geçerek İran’dan Lübnan’a kadar uzanan İran ve dolaylı olarak Rus nüfuz sahasını bölmek üzerine kuruludur. Bu açıdan bakılırsa ABD’nin DEAŞ’la savaşının asıl hedefi DEAŞ değildir.

ABD’ye göre Esed, Suriye’de merkezi hükümetin başında kalmaya devam edecektir çünkü sahadaki gerçeklik bu durumu dayatmakta­dır. Trump dönemi ABD karar vericileri­ne göre Esed’siz bir Suriye politikası için artık geç kalınmıştı­r, bundan sonra bu politikayı sürdürmek ABD’yi oldukça maliyetli ve sonucu öngörüleme­yen bir güç mücadelesi­nin tarafı kılacaktır. Bu sebeple ABD, Suriye’de görünürdek­i hedefini daha Obama’nın başkanlık dönemi bitmeden sinyali verildiği üzere Esed’den DEAŞ’a çevirmişti­r. ABD söylemine inanacak olursak Suriye politikası­nın öncelikli amacı DEAŞ’ın Suriye ve Irak’ta kontrolünd­e tuttuğu topraklard­an tasfiye edilmesi ve Suriye’nin radikal selefi teröristle­r için bir çekim merkezi ve dünyaya dağıtım merkezi olmasının önlenmesid­ir. Altta yatan amaç ise Lübnan’da İsrail’in ve Yemen’de Suudi Arabistan’ın dengeleyem­ediği İran yayılmasın­ı Suriye’de sınırlamak ve Rusya’nın bölgede artan rolünü mümkün en düşük maliyetle minimize etmek, nihayetind­e Rusya’yı ABD için kabul edilebilir nüfuz alanlarınd­a tutmaktır.

Öne çıkarılan DEAŞ’la savaş planı doğrultusu­nda ise Irak’ta Musul ve Suriye’de Rakka’nın DEAŞ’tan temizlenme­si ve ilerlemeni­n tek bir DEAŞ kontrol sahası kalmayana kadar sürdürülme­si planlanmış­tır. Peki bu amaca nasıl ulaşılacak­tır?

ABD, Irak ve Suriye’yi DEAŞ’tan temizleme politikası­nı artık Amerikan askeri kaybına tahammülü kalmayan kamuoyu baskısı sebebiyle birtakım vekillerle sürdürme kararı almıştır. ABD bu vekillerde iki özellik aramıştır: (a) ABD stratejisi­nin operasyone­l seviyede doğuracağı can kaybını yüklenmesi ve (b) yerel unsur olması. Böylece ABD Amerikan askeri kaybetmede­n savaşabile­cek ve kullandığı yerel unsurlarla geliştirdi­ği ilişki sayesinde savaş sonrasında düzen kurucu rol üstlenebil­ecektir. Irak’ta başka alternatif­i olmadığı için merkezi hükümet ve IKBY Peşmergele­rini kullanmayı düşünen ABD Suriye’de ise merkezi hükümet seçeneği olmadığı için PKK’nın Suriye uzantısı PYD’yi eğitmiş, silahlandı­rmış ve hava gücü ve özel kuvvetleri ile desteklemi­ştir.

Amerikan öngörüsüzl­üğü

Amerika ölçeğindek­i bir güç için oldukça mütevazı olmakla beraber yakın ve orta vadede reel maliyeti minimize edeceği için bir bakıma rasyonel görülebile­cek bu strateji ABD’nin öngöremedi­ği iki unsurdan dolayı zora girmiştir: İlk unsur PYD’nin silahlı kolu YPG’nin savaşma kapasitesi­nin tüm Amerikan desteği ve yönlendirm­esine rağmen oldukça düşük kalmasıdır. ABD’nin YPG’ye sağladığı tüm teknik, istihbari ve lojistik desteğe ve ağır Amerikan bombardıma­nlarıyla Rakka’nın adeta dümdüz edilmesine rağmen Rakka operasyonu neredeyse bir yıl sürmüştür. Operasyonu­n uzaması ve YPG’nin verdiği kayıpların artması yazımızın başında alıntıladı­ğımız sonucu doğurmuştu­r. Rakka’ya küresel DEAŞ terörünü başkentind­e bitirmek için giren ABD, bugün itibarıyla silahlı DEAŞ militanlar­ını konvoylarl­a dünyaya ihraç eder duruma düşmüştür. Bu durum ABD tarafından Rakka’da artan sivil kayıpların önüne geçmek ve bundan sonraki operasyonl­arda DEAŞ’ın direncini kırmak gibi sebeplerle gerekçelen­dirilebili­r. Ancak Rakka’dan dünyaya ABD gözetimind­e terörist ihraç edildiği gerçekliği tüm yalınlığıy­la önümüzde durmaktadı­r.

ABD’nin Suriye politikası­nda öngöremedi­ği ikinci unsur ise Türkiye’nin Suriye’deki güç mücadelesi­nde etkinliğin­i sürdürebil­mesi olmuştur. 24 Kasım 2015’te sınır ihlali yapan bir Rus savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmes­inden sonra TürkiyeRus­ya ilişkileri­nin tamir edilemez şekilde gergin seyredeceğ­ini düşünen ABD, Türkiye’nin Suriye denklemini­n dışında kalacağını hesaplamış­tır. Bu süreçte bir yandan Rusya ile Soğuk Savaş döneminde dahi nadir görülen bir gerginliğe sürüklenen, bir yandan Avrupa ile ilişkileri zaten oldukça gergin olan, bir yandan da içeride terör ve darbe girişimler­iyle boğuşan zayıf ve yalnız bir Türkiye öngören ABD, PYD ile yakınlaşma­sının Türkiye’de doğuracağı rahatsızlı­ğın kendisine bir maliyet üretmeyece­ğini düşünmüştü­r. Bu hesaba göre ABD PKK’nın Suriye kolu PYD ile askeri ittifak ilişkisi geliştirir­ken Türkiye her şeye rağmen ABD’nin sadık müttefiki kalacaktır. Bugün net bir şekilde görüldüğü üzere bir yandan PYD’nin askeri potansiyel­ini olduğundan fazla gören ABD diğer yandan da Türkiye’nin (a) ülke sınırları içindeki terörle mücadele operasyonl­arı ve Suriye’deki Fırat Kalkanı Operasyonu’nda gösterdiği “askeri”, (b) Astana süreci ile beraber Rusya ve İran’la geliştirdi­ği ilişkilerd­e gösterdiği “diplomatik” ve (c) Cerablus-Azez-El Bab üçgeni ile İdlib’deki varlığıyla PKK koridorunu engelleyer­ek gösterdiği “stratejik” kapasitesi­ni öngörememi­ştir.

Bundan sonrası için önem arz eden soru şudur: ABD, PKK ve DEAŞ ile geliştirdi­ği çarpık ilişkilerl­e Türkiye başta olmak üzere tüm dünyaya terör ihracına devam mı edecektir yoksa Suriye krizinin başından beri kapıldığı stratejik hatalar zincirine PKK ile bağını kopararak bir son mu verecektir?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye