Tanklarla yapamadılar ekonomiyle deniyorlar
SABAH yazarı Prof. Dr. Kerem Alkin: Topyekûn bir düşmanlıkla karşı karşıyayız. Türkiye karşıtları 15 Temmuz’da tanklarla, F-16’larla başaramadıklarını ekonomik yolla deniyor. Ama bu savaşı da kazanacağız
SABAH Yazarı Prof. Kerem Alkin: Küresel odaklar, 15 Temmuz hainliği dahil, en vahşi yöntemlerle saldırdılar. Her seferinde de yenildiler. Şimdi son kozları ekonomi üzerinden bir savaş... Ama yine Türkiye galip çıkacak.
Diplomaside geçen hafta olağanüstü gelişmeler yaşayan Türkiye, Norveç'teki bir tatbikatta Atatürk ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik çirkin saldırının ardından NATO Genel Sekreteri ve Norveç Savunma Bakanı'nı özür dilemek zorunda bıraktı. Bu önemli gelişme sıcaklığını korurken, bu kez ABD'de devam eden Rıza Sarraf ve Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın yargılandığı davada bir hukuk skandalı yaşandı. Türkiye'den hukuksuz elde edilen sahte delillerin dava dosyasına girmesi üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından uluslararası ve iç hukuka açıkça aykırı olan eylemleri gerçekçesiyle New York Güney Bölgesi eski savcısı Preet Bharara, savcı Joon H. Kim ve diğer savcılık görevlileri hakkında soruşturma başlatıldı.
Konuyu konuştuğumuz, Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve SABAH yazarı Prof. Dr., Kerem Alkin, “Türkiye'ye karşı güçler, 15 Temmuz'da tanklarla, F-16'larla başaramadı. Ekonomik saldırılardan da galip çıkacağız” dedi.
‘SİYASİ’ YARGI SÜRECİ
■ Rıza Sarraf davası ve Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı’nın da içinde bulunduğu yargılamalar sizce ne anlama geliyor?
Türkiye, İran'a yönelik ambargonun delinmediğini açıkça ortaya koymasına rağmen, ülkemizden yurtdışına çıkarıldığı tespit edilen ve sahte oldukları Türk hukuk sistemince tescil edilen delillere dayalı bir ‘siyasi' yargı sürecinin başlatıldığı net olarak ifade ediliyor. Halkımız, esnafımız, KOBİ'lerimiz kendilerine ait Halk Bankası'na karşı, ABD'deki ‘siyasi' yargı sürecini dikkatle takip ediyor. Bu nedenle, bu siyasi yargı sürecinden çıkabilecek her türlü kararı, Türk halkı, doğrudan kendilerine yönelik bir müdahale, bir tavır olarak görecek. ABD'li yetkililer Türk halkının Sarraf davasına bir egemenlik konusu olarak baktığını görmeli.
■ ABD’de Rıza Sarraf içinde bulunduğu soruşturmanın Türkiye’deki 17/25 Aralık soruşturmasının kopyası olduğu belgelerle ortaya çıktı.
Sahte delil ve iddialara dayalı 17/25 Aralık süreci, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderlik becerisi ve Türk halkının iradesi ile bertaraf edilmişti. Bu süreç, Türkiye'de karşı karşıya kaldıkları yenilgiyi kabul etmeyip aynı süreci, aynı sahte delil ve iddialara dayalı olarak, evrensel hukukun tüm ilkelerini çiğneyerek dış hukuk savaşına dönüştürme arayışıdır.
SALDIRILAR 2006’YA UZANIYOR
■ 2012’den bu yana Türkiye’ye geleceğine yönelik birçok operasyon yapıldı. 15 Temmuz bu sürecin zirve noktasıydı. Şimdi yeni operasyonlar doğrudan ekonomi üzerinden yapılıyor diyebilir miyiz?
Küresel odakların Türkiye'ye yönelik operasyonunun başlangıcı, 20 milyar dolar düzeyinde doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekmeye başladığımız, ortalama büyümeyi yüzde 7.4'e çıkardığımız ve tüketici güveninin Cumhuriyet tarihinin en iyi noktasına geldiği 2006'ya kadar uzanmakta. O dönemden başlayarak, Türkiye'nin 2023'e, 2030'a odaklanmış ekonomik ve demokratik reform sürecini paralize etmeye çalıştılar. Ellerindeki tüm sosyolojik ve psikolojik silahlarla, 15 Temmuz dahil, olabilecek en vahşi yöntemlerle saldırdılar ve her defasında yenildiler. Şimdi son koz olarak, ekonomi üzerinden bir savaş yürütmeye çalışacaklar.
■ Son günlerde yaşadığımız süreci bu şekilde mi okumalıyız?
Evet, ideolojik ve iç hukukta kaybedince, dış hukuk ve ekonomi alanını da içine kattıkları yeni ve son bir savaşa giriştiler. İşte, bu nedenle, NATO tatbikatında tarif edilemez bir küstahlıkla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan üzerinden doğrudan saldırıya geçtiler. Topyekün bir düşmanlık ile karşı karşıyayız. Ve halkımız bu gerçeğin farkında. 21'inci asırda Türkiye'nin dünya ekonomisinin ilk 10 ülkesi arasında olması, dünyadaki tüm mazlumların sesi olması adına, bu son ideolojik ve ekonomik savaştan da galip çıkmalıyız. Çıkacağız da...
■ Türkiye ekonomik kıskacı kırmak için neler yapmalı?
Türkiye, büyüme hikâyesini, üretim becerisini aynı başarıyla yürütmeli. Hane halkının bireysel kredileri ile kredi kartı borçlarını, esnafımızın ve KOBİ'lerimizin finansman ihtiyaçlarını yakından takip edelim. İhracatta, Orta Doğu, Körfez, Rusya, Türk Cumhuriyetler, Asya ve Latin Amerika'dan yeni ortaklarımız var. Bu ülkeler ile uluslararası ticareti geliştirmek Türkiye için önemli bir avantaj. Bu nedenle, yerel para cinsinden ticarette hızla yol alalım. Türkiye'ye ekonomik bir savaş açıldığını halkımızla paylaşarak, yastık altındaki altınları ve birikimleri için seferberliği hızlandırmalıyız. “TÜRKİYE, emperyalist anlayışın adeta uzantısı konumundaki küresel odakların çemberinden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iradesi ile 2009'da kurtuldu. 2008 küresel finans krizinde IMF ile tekrar bir anlaşma imzalamayı reddettik ve iki yıl sonra bu defa IMF bizden para talep eden konuma geldi. Türkiye'nin uluslararası ekonomik vesayetin zincirlerini kıran, Avusturya ve İsviçre'yi tahtından edip, IMF İcra Direktörleri Kurulu'nda artık koltuğa oturan ülke konumuna gelmesini haz edemediler. Bu nedenle, 2012'den itibaren, döviz kuru ve faiz manipülasyonları ile Türkiye'ye yönelik operasyonu hızlandırdılar. Türkiye'nin tüm saldırılara rağmen, 2017'de ardı ardına büyüme rekoru kırmasını, 3. çeyrekte Çin ve Hindistan'ı dahi geçecek bir büyüme performansı yakalamış olmasını hazmedemiyorlar.”
“Türkiye’nin geldiği yeri hazmedemediler”