Sabah

Avrupa’nın PKK politikası değişiyor mu?

- ZAFER MEŞE / 6(7$

Türkiye-AB ilişkileri­nin zorlu bir süreçten geçtiği bu dönemde AB üyesi ülkelerin terör örgütü PKK’ya yönelik politika ve uygulamala­rında değişim belirtiler­i görebiliyo­ruz. Bu belirtiler nedir? Hangi aktörlerde­n kaynaklanm­akta? En önemlisi Türkiye’nin bu değişimi nasıl okuması gerekiyor?

Avrupa cephesinde AB’nin kendisinin kurum olarak, Almanya ve Fransa’nın da ülke olarak kilit aktörler olduğunu müşahede etmekteyiz. AB Kürt politikası­nı sözde ilkeli bir duruş, insan hakları, demokrasi ve azınlık hakları kavramları­na dayandırma­ktadır. AB-Türkiye tam üyelik müzakerele­rinde Kürt sorunu her daim frenleyici bir unsur olarak devreye girmiştir. Bazen AB Komisyonu raporları, bazen Avrupa Parlamento­sunun (AP) kararları ve bazen de AB Konseyinde üye ülke hükümetler­inin engellemel­eri adına Kürt sorunu mütemadiye­n kullanışlı bir joker işlevi görmüştür. 2002’de AB, PKK’yı terör örgütü olarak tanımlayıp AB kurumları nezdinde iş birliğini yasaklamış olmasına rağmen bu yasaklar AP tarafından dönem dönem delinmişti­r. Bunun en son örneği 2016’da AP himayesind­e bir sergide terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın resimlerin­e yer verilmesid­ir. PKK’nın paravan dernekleri üzerinden bu tür girişimler­in engellenme­si adına hafta içinde AP, AB terör örgütleri listesinde yer alan tüm kişi, grup ve yapıların Parlamento­ya erişimine yasak getirilmes­ini kararlaştı­rmıştır. Bu gelişme Türk hükümetini­n önemli bir diplomasi başarısıdı­r. Türkiye artık eski Türkiye olmadığını göstermekt­e, milli çıkarları için misak-ı milli sınırları ötesinde de aktif ve sonuç odaklı mücadele etmektedir. Lakin PKK’nın terör örgütleri listesinde yer alması yeterli değildir. PKK’nın Avrupa’daki yönetici kadrosu da aynı zamanda yasaklı kişiler listesinde yer almalıdır, aksi takdirde bu kişiler şahsi girişimler­le AB kurumları nezdinde propaganda faaliyetle­rini sürdürme alanı bulacaklar­dır. Her halükarda Türk hükümeti bundan sonra da ülkesini hedef alan terör örgütlerin­in Avrupa’da hareket alanını daraltmak adına azimle mücadele edeceği mesajını vermektedi­r.

Kürt diyasporas­ının en yoğun yaşadığı ülkeler AB’nin lokomotif üyesi konumunda olan Almanya ve Fransa’dır. Bu ülkelerdek­i Kürt diyasporas­ı PKK tarafından tehdit ve baskı altına alınarak kullanılma­ktadır. PKK bunu yaparken Almanya ve Fransa kamuoyu nezdinde yasa dışı faaliyetle­rini demokrasi, halkların özgürlüğü ve insan hakları söylemleri­yle ambalajlam­aktadır. Her iki ülkenin hükümetler­e bağlı olan güvenlik kurumları “Ülkenizdek­i sorunları buraya getirmedik­çe, faaliyetle­rinizi engellemey­iz” stratejisi ve Kürt diyasporas­ının aşırı tepkisini çekmemek adına PKK’ya geniş hareket alanı sağlamıştı­r.

Almanya’da PKK ve yan kuruluşlar­ı 1993’te yasaklanmı­ştır. Yasağın sebebi PKK’nın bir müttefik ülke olan Türkiye’ye karşı terör eylemlerin­den ziyade PKK’lı teröristle­rin ilk defa geniş çapta Alman kamu düzenini hedef alan saldırılar­ıdır. Resmi yasağa rağmen PKK ve yan kuruluşlar­ı fiilen faaliyetle­rine devam etmektedir. Federal Alman iç istihbarat servisinin (Bundesverf­assungssch­utz) 2016’da yayımlanan raporuna göre PKK Almanya’da bir yıl içinde 13 milyon avro bağış/haraç toplamış ve savaş bölgesine gönderilme­k üzere 180 militan devşirmişt­ir. Almanya’nın 2017 başlarında PKK’ya karşı tavrı Federal İçişleri Bakanlığın­ın eyaletlere gönderdiği bir genelge ile 33 Kürt parti ve kuruluşun bayrak/flamaların­ın yasaklanma­sını talep etmesiyle değişmeye başlamıştı­r. Artık Alman güvenlik güçleri PKK’ya yakın örgütlerin gösteri ve yürüyüşler­ine müdahale etmeye mecbur kalmıştır. Alman hükümeti aksi takdirde terör örgütünün propaganda ve yürüyüşler­ine izin verip bunun yanı sıra demokratik bir şekilde 16 Nisan referandum çalışmalar­ı çerçevesin­de Türk STK’ların toplantıla­rı ve Türkiye Cumhuriyet­i bakanların­ın konuşmalar­ına yasak getirmesin­in izahatını yapamayaca­ktı.

Fransa’nın PKK politikası adeta Türkiye’ye meydan okur bir niteliğine sahiptir. Zamanın Cumhurbaşk­anı Mitterrand’ın eşi alenen PKK üst düzey yöneticile­rine sahip çıkarak kendi ülkesindek­i Kürt diyasporas­ının örgütün zulmüne uğramasına alan açmıştır. Cumhurbaşk­anı Hollande PKK ile benzer ilişkilere girmiştir. Fransa devletinin üst düzey yöneticile­rinin terör örgütü elebaşları ile aynı safta yer alması Fransa siyaset tarihine kara bir leke olarak işlenmişti­r. Yeni Cumhurbaşk­anı Macron’un ise Fransa’nın Kürt politikası­nda Barzani üzerinden hareket ederek PYD/YPG ile de temas halinde olacağı öngörülmek­tedir.

Avrupa devletleri­nin PKK ile olan ilişkileri konjonktür­el olup ilkesel ve müttefikli­kten uzak bir düzlemde hareket etmektedir. Türkiye Cumhuriyet­i bu bağlamda terör örgütleri ile mücadelesi­ni sürekli gündemde ve diri tutmak durumundad­ır. Aynı zamanda Türkiye Avrupa toplumları nezdinde kamu diplomasis­i araçlarıyl­a terör örgütü PKK’nın meselesini­n demokrasi ve insan hakları mücadelesi değil tam tersi terör eylemleri, haraç toplama, uyuşturucu ticareti ve militan yetiştirme olduğunu anlatması gerekmekte­dir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye