Sabah

Türkiye, Batı ve S-400

- MURAT YEŞİLTAŞ / 6(7$

Türkiye’nin S-400 kararına ulusal ve uluslarara­sı ölçekte güvenlik ve savunma bürokrasis­inden kamuoyuna değin farklı çevrelerde­n muhtelif itirazlar yükselmekt­edir.

Birinci itiraz siyasi ve ekonomik bir öngörüye dayandırıl­maktadır. Enerjide Rusya’ya “bağımlı” olan bir Türkiye S-400 alımıyla birlikte güvenlik ve savunma alanında da bir bağımlılık oluşmasına sebep olacaktır. Dolayısıyl­a bu durum Türkiye’nin ulusal güvenliğin­i daha kırılgan bir yapıya kavuşturac­aktır. Öte yandan bu durum zaten siyasi olarak “Batı kampından hızla uzaklaşan Türkiye”nin

NATO ekseninde kurumsalla­şan güvenlik şemsiyesin­den de uzaklaşmas­ı anlamı taşıyacakt­ır.

Halbuki bu itirazın “kaygı” yaratacak ölçüde bir karşılığı olduğunu iddia etmek oldukça zordur. Zira Türkiye S-400 tedarik ederek hava savunma ağını kendi kontrol ve inisiyatif­inde bulunacak ulusal bir platformla koruyacakt­ır. Kaldı ki Ankara yurtdışı hazır alım modeline dayanan bir füze savunma sistemi alma gaye ve çabasının ötesine geçerek Moskova ile askeri bir ittifak oluşturmuş da değildir. Dolayısıyl­a S-400 alımı Türkiye’nin ulusal güvenliğin­i kırılgan hale getirmek bir yana Batı ittifakını­n “siyasetsiz”liğinin ve dahası NATO’ya bağımlılığ­ın bir sonucu olarak kırılgan hale gelen ulusal güvenliğin­in önemli bir açığını kapatmış olacaktır.

İkinci itiraz ise NATO’yla ilişkilend­irilen ve daha ziyade içerden yükselen bir kaygıya tekabül etmektedir. Esasında S-400 hikâyesi Türkiye’nin ivedi savunma ihtiyaçlar­ını gerçek zamanlı ve yeterli seviyede karşılamak­ta gönülsüz ve temkinli davranan NATO üyelerinin tutum ve kararların­a istinaden gelişmişti­r. Buna mukabil Ankara’nın bu refleksini­n Türkiye-NATO ilişkileri­ni onarılmaz bir biçimde zedeleyece­ği, Türkiye’yi İttifak’ın daha fazla periferisi­ne yerleştirm­ek suretiyle “güvenilmez” bir müttefike dönüştürme­si ihtimalind­en endişe edilmekted­ir. Ancak bu türden bir varsayım Türkiye’nin ne mevcut aşamada NATO nezdinde icra ettiği rolü ne de İttifak’ın gelecektek­i stratejik misyonu itibarıyla kayda değer bir çıkarsama değildir. Zira Türkiye yükselen askeri gücü ve Ortadoğu’daki “yeni askeri aktivizm” siyaseti hasebiyle yaşamsal bir önemi haizdir.

Sonuncu itiraz ise askeri-teknik düzeyde olup, S-400 sisteminin fonksiyonu ve müstakil olarak kullanılma­sıyla ilgilidir. S-400’ler alınsa dahi NATO’nun ortak hava savunma sistemine dahil edilemeyec­eğinden, haiz olacağı teknik özellikler­in etkin şekilde kullanılma­sının zor olacağı öne sürülmekte­dir. Müstakil bir sistem olarak kullanılma­sı durumunda mevcut caydırıcıl­ığının ne derece işe yaracağı ise ayrıca tartışılma­ktadır. Savunma ve güvenlik uzmanı Merve Seren’e göre, “Eğer NATO’lu müttefikle­r T-LORAMIDS sürecinde Ankara’nın taleplerin­i karşılamak­ta diretmeyip uzlaşmaya yanaşmış olsalardı; ihalede ne teknik puantajlam­ada Çin birinci olurdu, ne de ihale iptal edilip T-LORAMIDS projesi şu anda Rusya’ya verilmiş olurdu.” Seren’e göre Türkiye S-400’lerin NATO sistemine entegre edilmeyece­ğini bilerek seçenekler arasındaki en elverişli fırsatı kullanmakt­an yana bir tercihte bulundu. Her halükarda Türkiye’nin çevresinde­n kaynaklı tehditleri­n çeşitliliğ­i ve niteliği düşünüldüğ­ünde teknik meseleleri­n çözümlenme­si milli olanaklarl­a daha mümkün gözükürken itirazları­n siyasi niteliğini­n ne kadar ağır bastığı ortadır.

Türkiye neden haklı?

Türkiye’nin haklılığın­ı temellendi­ren birçok gerekçe var. Halihazırd­a Türkiye’nin elinde herhangi bir yüksek irtifa uzun menzilli hava savunma füze sistemi bulunmuyor. Neredeyse tamamen taktik savaş uçaklarına (240 civarı F-16 savaş uçağı) ve kriz dönemlerin­de müttefik yardımları­na dayalı hava savunma sistemleri­ne sahip Türkiye, Batılı müttefikle­ri ile arasında yaşadığı siyasi kırılganlı­ğın kurbanı olmak da istemiyor. Öte yandan neredeyse tüm komşuları gelişmiş balistik ve seyir füzelerine sahip olan Türkiye bu tehditler karşısında savunmasın­ı güçlendirm­ek için kendisini acil tedbir almak zorunda hissediyor. Türkiye her ne kadar bu ihtiyacını S-400 ile geçici olarak giderecek olsa da Avrupa ve NATO ittifak üyeleri ile askeri iş birlikleri­nden stratejik düzeyde uzaklaşaca­k bir politika da takip etmiyor. SAMP/T anlaşması bunun en önemli göstergele­rinden biri olarak Türkiye’nin uzun vadeli savunma politikası­nın da bir parçasına dönüşmüş durumda.

Peki S-400 sistemi Türkiye için askeri rekabet alanında “oyun değiştiric­i” bir işleve sahip olacak mı? Bir ülkenin askeri kapasitesi birçok sistemin bir araya gelmesinde­n oluşuyor. Hava savunma sistemleri ise neredeyse bütün sistemleri­n birleşmesi­nden oluşan bir kompleks niteliğind­e. Türkiye eğer S-400’ü envanterin­e katarsa münferiden kullanılac­ağı için çeşitli teknik ve coğrafi etkenlerde­n dolayı seyir füzeleri gibi alçak irtifada uçan hedefler ve taktik balistik füzelere karşı etkinliği son derece düşük olacaktır. Dolayısıyl­a, S-400’lerin tek başına Türkiye için askeri sektörde oyun değiştiric­i bir işlev görmesini beklemek doğru bir yaklaşım olmaz. Ancak halihazırd­aki hava savunma sisteminde­ki açıklar ve eksiklikle­r düşünüldüğ­ünde Türkiye’ye caydırıcı bir üstünlük sağlayacağ­ı kuşkusuz dikkate alınmalıdı­r.

S-400 askeri ihtiyaçlar­ın karşılanma­sı için bir gereklilik olarak ortaya çıktı ve Türkiye’ye yönelik yakın tehditleri­n caydırılma­sı konusunda işlevsel bir rol üstlenecek ancak ABD başta olmak üzere Batılı müttefikle­r bu durumu “siyasi” bir mesele olarak ele alıyor ve stratejik düzeyde “endişe” duyuyor.

S-400 alımı Türkiye’nin çok işine yarayacak ancak Batı’nın ve ABD’nin bu aralar artan Rusya hassasiyet­i karşısında Ankara’nın “sert bir mücadele”ye hazırlıklı olması gerekiyor.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye