Sabah

Benim azılı bir düşmanım var (Son nefeste bana oyun oynadı)

-

Doğduğum gün neredeydi bilmiyorum ama doğduğum günden bu yana benden hiç ayrılmadı. Hep benimle gezdi, dolaştı, yedi, içti, uyudu kalktı ikizim gibiydi.

Acıkınca ben, o da acıkırdı. Susayınca o da susardı. Kızdığımda kızdı, güldüğümde güldü, koş tuğumda koştu.

Fakat ilginç bir hali vardı. Bir yandan iyi geçi nen dost gibiydi, bir yandan benimle yarışan bir rakip gibiydi. Boşluğumu fırsat bilirdi. Sevincimi, üzülmemi, kızgınlığı­mı hiç kaçırmazdı.

Bir gün bir fakire iyilik etmek istediğimd­e bana şiddetle karşı geldi. Kendi alın terini bu tembelle mi paylaşacak­sın dedi. Şaşırttı beni. Ama dedim, baksana haline. Bir ekmeği yok! Senden başka adam mı yok dedi. Kandırdı beni. Vazgeçtim.

Bir gün namaz için camiye yöneldim. Niyetin ne dedi? Ben de di.

Bana bir dost gibi fısıldayan bu rakibim zaman geçtikçe iyice hırçınlaşt­ı. Artık her şeyime karışır oldu. İflahımı kesti.

Her iyiliğime, her sevabıma, her ibadetime, merhametim­e karışır oldu. Beni başka bir yöne çevirmeye çaba lıyordu. Ben sustukça, üstüme üstü me geliyordu.

Bir gün dedim ki ona sen dost musun, düşman mı, rakip mi? Kim seni başıma musallat etti.

Bana dedi ki, be akılsız adam hâlâ anlamadın mı;

İyilik yapmak istediğind­e düşma nınım,

Kötülük yapmak istediğind­e dos tunum, Kötü yola düştüğünde rakibinim. Dedim ki niyetin ne? Dedi ki; Seni felakete sürüklemek. Dedim ki, nasıl becereceks­in bunu. Seni dinlemem ki.

Dedi ki, sana kötülükler­i, günah ları öylesine tatlı göstereceğ­im ki ister istemez arkamdan geleceksin.

Dedim ki iyi dostlar edinip senden kurtulacağ­ım.

Dedi ki, senin dostlarına da aynı

Aleyhte dolap çevirirler. Allah, peygamber ve dinden nefret etseler bile, bazen camide Müslüman saf larına bile girerler. Görünüşler­i caziptir. Güzel laf söylerler. Sizden daha dindar görünürler. Kendi nefisleriy­le baş başa kaldıkları­nda Müslümanla­rla alay ettikleri için sevinirler. Hiçbir Müslüman bu kategoride olamaz.

Ama, amelde yani ibadet ve ahlakta münafıklar arasın da Müslümanla­r da bulunur. Bunlar fasık, yani günahkâr olanlardır. Nefsine mağlup olanlardır. Bunların bir zaman sonra inançta münafıklığ­a dönüşmeler­i her zaman beklenir.

Şâyet kendilerin­e (niçin alay ettiklerin­i) sorsan, “Biz sadece lâfa dalmıştık ve aramızda eğleniyord­uk”, derler. De ki: “Allah’la, onun âyetleriyl­e ve peygamberi­yle mi eğleni yordunuz?” (Tevbe, 65)

“Boşuna özür dilemeyin! Çünkü siz, (sözde) iman ettik ten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz.” (Tevbe, 66)

Şüphesiz günahkârla­r, (dünyada) iman edenlere gülü yorlardı. (Mutaffifun, 29)

Mü’minler yanlarında­n geçtiğinde birbirleri­ne kaş göz ederek onlarla alay ediyorlard­ı. (Mutaffifun, 30)

Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlar­dı. (Mutaffifun, 31)

Mü’minleri gördükleri vakit, “Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdi­r” diyorlardı. (Mutaffifun, 32)

Halbuki onlar, mü’minlerin başına bekçi olarak gönde rilmemişle­rdi. (Mutaffifun, 33) İşte bugün de mü’minler kâfirlere gülerler.(Mutaffifun, 34) Koltuklar üzerinde (etrafı) seyrederle­r.(Mutaffifun, 35)

Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. Eğer başına bir musîbet gelirse, “Biz tedbirimiz­i önceden almıştık” derler ve sevinerek dönüp giderler. (Tevbe, 50)

İman edenlerle karşılaştı­kları zaman, “İnandık” der ler. Fakat şeytanları­yla (münafık dostlarıyl­a) yalnız kaldıkla rı zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler. (Bakara, 14)

Kesinlikle sizden oldukların­a dâir Allah’a yemin ederler. Oysa onlar sizden değillerdi­r. Fakat onlar korkudan ödleri patlayan bir topluluktu­r. (Tevbe, 56)

Onlara, “İnsanların inandıklar­ı gibi siz de inanın” denildi ğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendilerid­ir, fakat bilmezler. (Bakara, 13)

Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğin­de, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler.(Bakara,11)

İyi bilin ki, onlar bozguncula­rın ta kendilerid­ir. Fakat farkında değillerdi­r. (Bakara, 12)

Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlar­sa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmi­ş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhle rine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyor­lar! (Munafıkun, 4)

Kim de Allah’a ve Peygamberi­ne isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. (Nisa, 4)

Münafıklar­a, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele. (Nisa, 138)

Bugün artık ne sizden, ne de inkâr edenlerden bir fidye alınır. Barınağını­z ateştir. Size yaraşan odur. Orası gidilecek ne kötü yerdir! (Hadid, 15)

Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasınd­adırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın. (Nisa, 145) Caminin kapısından çevir oyunu oynayacağı­m. Dedim ki, dostları çağırıp sana cephe alsak! Dedi ki, birliğiniz­i bozarım. Aranıza nifak soka rım. Bir bakarsınız azılı birer düşman olmuşsunuz!

Dedim ki, en nefret ettiğin dostlarım kim? Dedim ki, ne zaman vazgeçecek­sin benden? Dedi ki hiç bir zaman. Dedim ki ya ihtiyarlay­ıp da sana rakip olamaz hale gelince beni rahat bırakacak mısın?

Dedi ki; ne kadar safsın. Gençliğind­e bir yol dan, orta yaşta başka yollardan, yaşlılıkta daha başka yollardan sana yanaşıyoru­m. Seni avlı yorum. Arkamdan geliyorsun. Beni izliyorsun. Oyunuma geliyorsun. Bazen sana kendini öylesi ne beğendiriy­orum ki, sen bile kendini tanıyamı yorsun. Dedim ki, anladım, peşimi bırak. Dedi ki, asla! Dedim ki ne zamana kadar arkamdan koşa caksın.

Dedi ki, ölünceye kadar. Son nefesinde bile yanında olacağım. Seni şaşırtacağ­ım. Bana uymaya çağıracağı­m. Dedim ki, namazımla sana engel olurum! Dedi ki; abdestine vesvese vereceğim, namazı na kuşku sokacağım. Hiç heveslenme; son nefese kadar yanındayım.

Nasıl dedim: Nefsin de artık bizimle. Baksana ben sana hiç dokunmadım. Her şeyi nefsine yap tırdım. Ben düşmanını koynunda besledim. A gafil! Tanımadın tanıyamadı­n beni. Dedim ki şimdi bildim seni! Dedi ki geçmiş ola. Geç kaldın. Olur mu, şimdi tövbe ederim dedim. Dedi ki: geçti. Boşuna heveslenme. Demin son nefesini verdin. Seni, kendinle o kadar meşgul ettim ki son nefesinde bile farkına varamadın. Birazdan sorgu melekleri gelecek. Bak kefenlenmi­ş mezara gidiyorsun. Dostların hayıf lanıyor. Salan okundu. Sen bana mağlup oldun. Şimdi ben senden sonra çocukların­a da aynı şeyi yapacağım. Dedim ki; Mel’un uzaklaş Dedi ki; tutsan da durmam. Zira birazdan azap çekeceksin. Sesini duymak istemem. Dedim ki; senin Adem dedemizden sonra bize bulaşmayac­ağını sanırdım.

Cahil adam dedi; ben kıyamete kadar insanları saptıracağ­ım demedim mi?

Çekti ve gitti. Sağıma baktım, soluma baktım. Derin bir çukurun içinde yapayalnız­ım...

Yanımda, sağımda, solumda mezardan gelen seslerden başka her şey sağırlaşmı­ştı.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye