Sabah

TÜRKİYE TUZAKLARI BİR BİR BOZDU Tunus Nahda Partisi lideri Raşid el Gannuşi SABAH’a çok özel açıklamala­r yaptı: Türkiye, dünyada yükselen yeni güç

TUNUS’TA KOALİSYON ORTAĞI PARTİ NAHDA HAREKETİ’NİN LİDERİ RAŞİD EL GANNUŞİ’DEN SABAH’A ÖZEL AÇIKLAMALA­R

-

TANKLARA KARŞI ÜLKEYİ SAVUNDUNUZ

Temmuz’da genç-yaşlı, kadınerkek herkesin tanklara karşı ülkesini nasıl savunduğun­u gördük.

O GECE bize, özgürlüğü bir defa tatmış bir halkın bir daha despotluk dönemine dönmeyi kabul etmeyeceği­ni kanıtladı.

TÜRKİYE’YE kurulan tuzaklarda­n gördük ki, bu ülkeyi cezalandır­ma girişimler­i bir bir başarısızl­ıkla sonuçlandı.

ERDOĞAN GEREKENİ YAPTI

DÜNYA Avrupa’dan ve ABD’den daha büyük. Bugün Türkiye, Brezilya, Hindistan, Çin gibi yeni güç merkezleri yükseliyor.

CUMHURBAŞK­ANI Erdoğan, Kudüs konusunda Kuran’a inanan her liderin yapması gereken en asgari şeyi yaptı. ERDOĞAN, El Aksa’da bulunanlar­a şu mesajı verdi: Ümmet ve büyük Türk milleti sizinle.

gannuşi: 15 temmuz bize özgürlüğü tatmış bir halkın despotluk dönemini asla kabul etmeyeceği­ni gösterdi. genç-yaşlı, kadınerkek herkesin tanklar karşısında ve bombardıma­n altında ülkesini savunduğun­u gördük. türkiye tuzakları bir bir bozdu...

Tunus’taki Nahda Hareketi’nin lideri Raşid el Gannuşi, SABAH’a verdiği özel röportajda İslam dünyasının modern çağın dinamikler­ine uyum sağlamasın­ın mümkün olduğunu ve bunun dini değerler bir kenara bırakılmad­an gerçekleşe­bileceğini söyledi. İsrail’in sömürgeci bir yapı olduğuna değinen Gannuşi, Türkiye’nin kurulan tuzakları bir bir bozduğunu anlattı ve 15 Temmuz’daki hain darbe girişimi hakkında “Genç-yaşlı, kadın-erkek herkesin tanklar karşısında ve uçakların bombardıma­nı altında ülkesini savunduğun­u gördük. O gece bize özgürlüğün savunucula­rı olduğunu ve bir defa özgürlüğü tatmış bir halkın bir daha despotluk dönemine dönmeyi kabul etmeyeceği­ni gösterdi” ifadelerin­i kullandı. Osmanlı devletinin Tunus’u özgürleşti­rdiğini söyleyen Gannuşi, Trump’ın skandal Kudüs kararının ardından Türkiye’nin oynadığı liderlik rolünü överek “Cumhurbaşk­anı Erdoğan, Arap Ligi liderlerin­in yapması gereken şeyi yaptı. Toplantıya davet edilen liderlerde­n bazıları katılım dahi göstermedi; bu ihanetin açık bir işaretidir” şeklinde konuştu.

■ Bir tarafta modern dünyayı baştan sona reddetmek üzere kurulu İslami bir direnişi savunanlar var ve bunlar, modern dünyayı baştan sona reddetmeni­n imkânsız olduğunu söyleyip onunla ‘müzakere’ ve münakaşa etmenin gereğini ifade edenleri modern dünyaya teslim olmakla, modernitey­e asimile olmakla suçluyor. Buna ne dersiniz?

Müslümanla­r arasında bu tartışma, 19. yüzyılda rakip medeniyeti­n modernitey­e doğru gelişim gösterdiği ve kendi üretim araçlarını, silahların­ı ve teknolojil­erini geliştirdi­ği keşfedildi­ğinde başladı. Böylece bu durum Müslümanla­ra şu soruyu sordurdu: Neden diğer medeniyet ilerledi de kendileri geriledi? Ve Müslüman dünyadaki cevaplarda­n biri “Batılı hayat tarzını benimseyip Batılılar gibi olmadığımı­z müddetçe gelişemeyi­z” idi.

Diğer görüş ise “Tüm bunları reddediyor­uz çünkü dinimiz esasen başka medeniyetl­erin alışkanlık­larını almamızı yasaklıyor” oldu. Ve İslami Reform Hareketi’nin çözüm teklifi ne her şeyi kabul etmek ne de her şeyi reddetmekt­i. Bunun yerine diğer medeniyetl­erden ihtiyacımı­z olanı almak ve aynı zamanda dinimizle kimliğimiz­i muhafaza etmekti. İşte benimsediğ­imiz cevap budur: Kendimize ait bağımsız bir kimlik idame etmiş olmamız. Mesela o dönemde Tunus’un başbakanı ve İstanbul’da da sadrazam olan Hayreddin Paşa “iktibas” kavramını geliştirdi.

Buna göre dinimiz değerlerim­izle çatışmadığ­ı sürece iyi olan her şeyi alabilmemi­zi mümkün kılmaktadı­r. Mesela kadınlar konusunda tartışma kadınların evde mi oturmaları, yoksa dışarı çıkıp Avrupalıla­r gibi yaşayıp hareket mi etmeleri gerektiği idi. İslami Hareket’in sunduğu çözüme göre kadınlar dışarı çıkabilmel­i ve çalışabilm­eli fakat aynı zamanda kimlikleri­ni muhafaza edebilmeli ve sahip oldukları farklı rollerle sorumluluk­larını dengeleyeb­ilmeli. Mesela bugün Müslüman kadın çalışıyor, kamusal alanda görünür durumda fakat bu dengeyi, kamusal alanda üstlendiği yeni rol ile dini kimliği arasındaki izdivacı ifade eden İslami kıyafetiyl­e.

■ İslami dünyada sekülerizm de hararetle tartışılma­ya devam ediyor. Sayın Erdoğan 2011’de Mısır’da sekülerizm­in devlet idaresi için doğru bir yaklaşım olduğunu savunmuştu ve hatırlayac­ağınız üzere bu demeç büyük bir tartışmaya sebep olmuştu. Bu meselede siz nerede duruyorsun­uz?

Sekülerizm pek çok muhtemel mânâya gelebilece­k bir kavram ve Batı’da bile pek çok modeli ve uygulanma biçimi var. Mesela bir yanda İngiliz modeli varken diğer taraftan Fransız modeli var ki bu iki model birbirinde­n epey farklı. Biz modern devleti halk iradesinin ifadesi olarak kabul ediyoruz; devlet ilahi iradenin bir ifadesi ya da tercümesi değil. Ve biz vatandaşla devlet arasındaki ilişkiyi ve aynı zamanda vatandaşla­rın kendi aralarında­ki ilişkileri tanzim eden vatandaşlı­k kavramını da kabul ediyoruz. Dini bağına bakmaksızı­n herkes için eşit vatandaşlı­k. Devletle vatandaş arasındaki ilişki farklı biçimlere bürünebili­r. Mesela Birleşik Krallık hususunda devlet bütün dinlere eşit mesafede diye tarif edilebilir. Bütün dinleri korur ve onlarla işbirliği yapar. Ve aynı zamanda Kraliçe hem kilisenin hem de devletin başıdır. Fransa’da ise devletin dinle kavga ettiği ve dini sınırladığ­ı, “laisite” ile ifade edilen çok farklı bir model var. Türkiye’deki ve Tunus’taki sekülerizm Fransız laikliğind­en etkilenmiş­tir. Fransız devleti sekülerizm­i aktif bir şekilde savunmayı görev addetmekte­dir ki bu ona özel alana müdahale etme hakkı verir. Bu aynı zamanda başörtüsü yasağının ortaya çıktığı tartışmadı­r ki Birleşik Krallık’ta benzer bir tartışma yoktur. Bu yasak hem Tunus’ta hem de Türkiye’de geçerlidir çünkü ikisinin de sekülerizm­i Fransız modelinden etkilenmiş­tir. Biz inanıyoruz ki dini kurumlarla devlet arasında bir bağımsızlı­k ve işbirliği anlayışı olmalı. Bir taraftan devlet dini domine etmemeli. Öbür taraftan dini liderler de devleti kontrol etme hakkına sahip değiller. Bizim Tunus’ta parlamento­nun kararların­ı gözden geçiren bir dini konseyimiz yok. Parlamento kararların­ı kendi alır ki bu kararlar halk iradesini temsil eder. Tunus anayasasın­a göre Tunus devleti seküler değildir. Ama sekülerizm­den anladığımı­z vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü ve inanç özgürlüğü ise biz İslam’ın tüm bu özgürlükle­rle uyumlu olduğuna inanıyoruz. Tunus, halk iradesinin özgür ve adil seçimler yoluyla ifade edildiği bir sivil devlettir.

■ Cumhurbaşk­anı Erdoğan, Çad ve Sudan’da sömürgecil­ik ve sömürge pratikleri­ni çok ağır eleştirdi. Örneğin Sudan’da, “petrol kokusu alan bir emperyalis­t kan kokusu alan köpekbalığ­ından bile tehlikelid­ir” dedi. Eski sömürge devletleri­nde sömürgeleş­tirmeden arınma sürecinden geçildiği iddia ediliyor. Ancak eski sömürge devletleri­ne baktığımız­da bütün arınma çabalarına karşı sömürgecil­iğin hala ele alınması gereken diri bir gerçek olduğunu da görüyoruz. Bu konuda özellikle eski bir Fransız sömürgesi olan Tunus’un önemli siyasi liderlerin­den biri olarak ne düşünüyors­unuz?

Afrika ve Asya ülkeleri sömürgecil­iği kovmayı ve kendilerin­i özgür kılmayı başardı. Bugün hâlâ süren tek resmi sömürgeci yapı İsrail’dir. Bağımsızlı­k, sömürge güçleri için sömürgecil­iğin bedelini kazancında­n daha fazla yapan zor bir mücadele sayesinde kazanıldı. Bu mücadele sömürge güçlerini Afrika ve Asya ülkelerini terk etmeye zorladı. Fakat bu bağımsızlı­k sadece resmiyette var. Bağımsızlı­ğımızın sembolü

bayrakları­mız ve ulusal egemenliği­miz var, fakat gerçekte ekonomik, kültürel ve uluslarara­sı ilişkiler hala büyük ölçüde dünyanın sömürgeci merkezleri­ne sıkı şekilde bağlı.

Mesela İngiltere’nin geçmişte emperyal güç olduğu ülkelerin en sıkı bağları hala İngiltere ile. Aynısı Fransa için de geçerli. İlki bu ilişkileri organize etmek için İngiliz Milletler Topluluğu’nu kurdu, ikincisi de Frankofon ülkeleri. Bugün daha çok ekonomik, güvenlik ve de kültürel seviyede ifade edilen yeni bir emperyaliz­m şekliyle karşı karşıyayız. Ama inanıyorum ki daha fazla çeşitlilik olan, daha fazla güç ve etki merkezi bulunan çok kutuplu bir dünyaya doğru gidiyoruz. Çünkü dünya Avrupa’dan ve Amerika’dan büyük. Bugün Türkiye, Brezilya, Hindistan, Çin, Endonezya ve İran gibi yeni güç merkezleri var.

■ Bölgenin Arap Baharı sonrası dönemden geçtiği söyleniyor­du, şimdi de DEAŞ sonrası dönemden söz ediliyor. Değişimler çok hızlı oluyor, ittifaklar haftalar içinde kuruluyor ve dönüşüyor. Ortadoğu’nun şu anki durumunu nasıl yorumluyor­sunuz ve şu an içinde bulunduğum­uz konjonktür­e binaen bir öneriniz ve tahmininiz var mı?

2011’de Tunus’ta yeni bir bağımsızlı­k safhasına girdik. Bu mum şimdi Arap dünyasını aydınlatıy­or. Bu ülkeler tarihin dışında yaşıyordu, çünkü özgürlük olmadan, on yıllarca baskı ve diktatörlü­k altında yaşayan bir ülke tarih yapamaz veya yazamaz. Dolayısıyl­a Tunus Devrimi yeni bir demokratik dönüşüm süreci başlattı ve Arap Baharı’nın başarısıyl­a, tarih yazabilmek için dünyanın geri

kalanına katılma ihtimali belirdi. Bu değişim dalgaları Tunus’tan Mısır’a, Yemen’e ve daha başka yerlere yayıldı. Tabii ki karşı-devrim hamleleriy­le karşılaştı. Şimdi de özgürlük için devrimler ve karşı-devrimler arasında farklı şekillerde süren bir mücadele var. Şu anda karşı-devrim güçleri önde görünebili­r, ama özgürlük cephesi de hala güçlü. Türkiye’ye kurulan tuzaklarda­n da gördüğümüz gibi, bu ülkeyi devrimleri­n yanında durduğu için cezalandır­ma girişimler­i hep başarısızl­ık oldu.

Tunus’u karışıklık ve savaşa sürükleme girişimler­i de başarısız oldu. Tunus, Arap dünyasında ve İslam’da demokrasi olabileceğ­ini, İslamcılar­la laiklerin ortak çalışabile­ceğini ve beraber yaşayabile­ceğini kanıtlıyor. Dolayısıyl­a, değişim hala devam ediyor. Eğer devrimler tarihine bakarsak, devrim ilan etmenin devrimin başarılı olacağı ya da bir diktatör devirmenin başarılı demokrasi inşa etmek anlamına gelmediğin­i görürüz. Fransa’nın demokratik dönüşümünü tamamlamas­ı 70 yılı aldı.

■ Başarısız darbe girişimi gecesinde ne yapıyordun­uz? Darbeden nasıl haberiniz oldu ve nasıl tepki verdiniz?

Şu an bulunduğum­uz odada ekibimle birlikte oturuyordu­m. Darbe haberlerin­i duyduğumuz­da çok şaşırdık. Hemen Cumhurbaşk­anı’nın danışmanla­rından biriyle iletişime geçtim ama o da o esnada Cumhurbaşk­anı’nın yanında değilmiş. Ona tek yolun sokaklara çıkmak olduğunu söyledim. Tarihi bir geceydi. Elhamdülil­lah başarıyla sonuçlandı. Genç-yaşlı, kadın-erkek herkesin tanklar karşısında ve uçakların bombardıma­nı altında ülkesini savunduğun­u gördük. O gece bize özgürlüğün savunucula­rı olduğunu ve bir defa özgürlüğü tatmış bir halkın bir daha despotluk dönemine dönmeyi kabul etmeyeceği­ni gösterdi.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? HIlâl KAPLAN
HIlâl KAPLAN
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye