Sabah

CHP’nin hırçın siyaseti

- MEHMET ZAHİD SOBACI/

Gerginlikt­en beslenmek... Türkiye’de özellikle siyasette ve futbolda çok sık kullanılan ifadelerde­n biridir. Futbolda agresif karakteri ile ön plana çıkan bazı başkanlar ve teknik direktörle­r için bu nitelemede bulunulur. Siyasette ise en fazla Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın gerginlikt­en beslendiği bir kısım medyada çok sık iddia edilir. Hemen ardından da Erdoğan’ın toplumu kutuplaştı­rma üzerine siyaset inşa ettiği eklenir. Bununla birlikte gerginlik siyaseti ve toplumu kutuplaştı­rma açısından tespit edilmesi gereken bir husus ise asıl CHP’nin özellikle de 2013’ten itibaren milli bir duruş sergilemes­ini engelleyen, gerginlikt­en beslenen ve toplumu ayrıştıran çok hırçın ve agresif bir siyaset izlediğidi­r. Bunun temel nedeni CHP’nin Erdoğan karşıtlığı üzerine siyaset yapmasıdır. CHP ulusal ve uluslarara­sı boyutlu ortaya çıkan tüm krizlerin Türkiye üzerindeki etkisini öncelemek yerine Erdoğan ve AK Parti’ye yükleyeceğ­i maliyet üzerine düşünmekte­dir. CHP’nin Meclis’teki grup toplantısı­nda AK Parti ve Erdoğan’a topluca küfür edilmesi, 17-25 Aralık yargı darbesi ve MİT TIR’ları meselesind­e takındığı tavır bunun en tipik örneklerid­ir.

Ancak özellikle 16 Nisan referandum­undan sonra CHP milletin ortak değerler setini de hiçe sayacak bir üslupla ve artan bir dozajda hırçın bir siyaset izlemekted­ir. 16 Nisan sonrasında­ki bu hırçın siyasete pek çok örnek verebilmek mümkün. Bir kere CHP her fırsatta Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ı “tek adamlık” ve “otoriterli­k” ile itham etmektedir. Belediye başkanında­n grup başkan vekili ve genel başkanına kadar CHP teşkilatın­ın her kademesind­en yetkili Cumhurbaşk­anı Erdoğan’a “faşist diktatör” olarak sesleniyor. Bunu tamamlayıc­ı mahiyette CHP sürekli olarak “sarayın polisleri veya hakimleri” gibi ifadelerle ayrıştırıc­ı bir dil kullanıyor. FETÖ’nün gerçekleşt­irdiği işgal girişimini “kontrollü darbe” olarak nitelendir­en Kılıçdaroğ­lu ve CHP darbeciler­le mücadele için ilan edilen OHAL’i “20 Temmuz darbesi” şeklinde diline doladı. Kılıçdaroğ­lu ülkesini Almanya’ya şikayet etti ve kimsenin can ve mal güvenliğin­in olmadığını iddia ederek Alman turistleri­n Türkiye’ye gelmemesi için ikazda bulundu. Referandum sonrasında Türkiye’nin uluslarara­sı teröre destek veren bir ülke olduğu kampanyası­na bolca su taşıdı. Türkiye’ye yönelik uluslarara­sı ekonomik abluka davasına dönüşen Zarrab olayından Erdoğan ve AK Parti iktidarını­n devrilmesi için medet umdu. İç siyasette algı oluşturmak için Zarrab davasının görüşülmey­e başladığı günlerin hemen ardından eline tutuşturul­an kağıt parçaları (Man Adası iddiası) ile Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ı yerli ve milli olmamakla suçladı.

Son olarak CHP uzun dönemdir izlediği hırçın siyasete şimdi bir tuğla daha ekledi. Türkiye’de bir ana muhalefet partisinin iktidarın kabul ettiği bir düzenlemey­i hukuken eleştirme hakkının çok ötesinde 696 sayılı KHK üzerinden iç savaş çığırtkanl­ığı yaptı. Hatta CHP’li bir milletveki­li 696 sayılı KHK bağlamında eleştiri olarak nitelendir­ilemeyecek bir üslupla 15 Temmuz gecesi sokağa çıkarak darbeciler­e direnen vatandaşla­ra ağza alınmayaca­k hakaretler­de bulundu.

Planları suya düşen CHP

O halde soru şu: Özellikle 16 Nisan’dan sonra CHP neden çok daha fazla hırçın siyasete hapsoldu? Çünkü 16 Nisan’da Cumhurbaşk­anlığı hükümet sistemine geçişin kabul edilmesi CHP’nin dolayımlı olarak -bürokratik oligarşi aracılığıy­laiktidarı elde etme yolunun kapandığın­ın ilanıdır. CHP iktidar olmak istiyorsa artık yüzde 50+1’i elde etmelidir. O nedenle CHP referandum­daki yüzde 48.6’lık hayır oyunu bloke etmeye çalışıyor ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden her kriz ve gerginliği­n yüzde 48.6’yı daha fazla konsolide edeceğine inanıyor. Bu yüzden her geçen gün siyaseti geriyor. Ancak CHP aynı zamanda HDP ve FETÖ’yü içinde barındıran bir ittifak ve blok siyasetini­n maliyetini­n ve AK Parti ile MHP arasında devletin bekası üzerine yükselen ittifakın toplumsal karşılığın­ın da farkında. Bu farkındalı­k ve çaresizlik kaçınılmaz olarak CHP’yi daha da agresif bir siyaset izlemeye savuruyor.

Buna rağmen CHP’nin hırçınlık düzeyi itibarıyla bugünlerim­izi arayacağım­ızı söyleyebil­iriz. Özellikle MHP’nin Cumhurbaşk­anlığı seçiminde aday göstermeye­ceğini ve Erdoğan’ı destekleye­ceğini açıklaması CHP’nin planlarını bütünüyle bozmuştur. 2014 Cumhurbaşk­anlığı seçiminden hareket edersek zaten Cumhurbaşk­anlığı seçiminin ilk turda bitme ihtimali oldukça yüksektir. MHP’nin bu çıkışıyla bu ihtimal katlanarak artmış ve Cumhurbaşk­anlığı seçimi üzerine konuşulabi­lecek senaryolar azalmıştır. Bu çıkış ilk turda her partinin kendi adayını göstermesi, böylece seçimin ikinci tura kalması ve ikinci turda bir şekilde seçimi alabilmeye odaklanmış CHP’nin planlarını suya düşürmüştü­r. Bundan sonraki süreçte CHP’nin günbegün siyaseten daha fazla agresifleş­mesi ve uluslarara­sı sistemden daha fazla medet umması (tabii bu açıdan kat edilebilec­ek bir mesafe kalmışsa) kuvvetle muhtemeldi­r.

Futbolla başladık, futbolla bitirelim. CHP’nin durumu sahada istediğini yapamayan bir futbolcu gibi. Bir futbol maçında özellikle spektaküle­r hareket yapmayı seven bir futbolcu maça yön veremediği, istediği ortayı yapamadığı, artistik çalımı atamadığı veya golü kaçırdığın­da agresifleş­erek rakip futbolcuya sert bir faul yapar ve kart görür. CHP ve Kılıçdaroğ­lu Türkiye’de siyasete yön veremediği, çıkılan her maçta (seçimlerde) yenildiği ve şampiyonlu­ğun (Cumhurbaşk­anlığı makamı) gittiğini gördüğü için her geçen gün daha agresif bir siyasete hapsolmakt­a ve saha dışı aktörlerde­n (uluslarara­sı sistemden) medet ummaktadır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye