Üniversitede bile ifade özgürlüğü yoksa..
İ stanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi öğretim üye lerinden Yardımcı Doçent Dr. Cihan Yavuz Örnek’in konuşmasını yasaklamış..
“Üniversite” ve “Konuşma Yasağı..”
Dünya durdukça yan yana gelme yecek iki ifade bunlar..
Aklım havsalam almadı, ülkemizin bu en eski, en sağlam temelli, en gurur duyulan, dünyaca tanınan ve sayılan üniversitesinden gelen yasak haberini.. Can Ataklı kardeşimin sütununda oku dum, ama hâlâ inanmış değilim.
Dilerim yanlış anlamadır. Dilerim üniversite haberi hemen yalanlar!.
Üniversite araştırma demektir. Üniversite düşünme demektir. Üniversite yazma demektir. Her konuda yazma, anlatma özgürlüğü demektir. En aykırı fikirleri bile çatısı altında dile getirme özgürlüğü demektir.
Üniversite, tezler ve anti tezlerin çatıştığı yerdir. Bu çatışmadan sentezler doğar. O sentez de bir tez olur tabii.. Bu yeni tezin karşısına yeni bir anti tez dikilir. Gene çatışırlar. Senteze varılır. O sentez yeni bir tezdir. Onun da anti tezi..
Bu sürer gider, yıllar, on yıllar, asırlar boyunca.. Gelişmeyi, ilerlemeyi sağlayan bu çatışmadır, bilimde, fikirde..
“Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar” lafı budur işte... Gerçek güneşi fikirlerin çatışmasın dan doğar..
Şimdi İstanbul Üniversitesi gibi tari he mal olmuş bir yapı, bir bilim ada mını susturur, fikir tartışmasını önler se, kendi varoluş sebebine ihanet etmiş olmaz mı?.
Üniversite bir bilimsel tartışma yı yasaklarsa, biz bir başka kurumun bir başka ifadeyi yasaklamasına nasıl karşı çıkar, “İfade Özgürlüğü”nü nasıl savunuruz?.
Dr. Cihan Yavuz Örnek, 6 yıllık araştırmala rı sonunda oluşturduğu tezini Tufan adını verdiği kitabıyla anlatmıştı.
Kitabında, Nuh ve Tufan Efsanesi’ni bilimsel olarak ele alıyor ve Tevrat başta din kitaplarında yazanların nasıl gerçekleştiğini bilimsel olarak anlatıyordu.
Azteklerin anlattıkları bugün tartışılıyor. Mısır uygarlığı tartışılıyor. Hazreti Musa’nın Kızıldeniz’i yarıp geçmesinin bilimsel yanı üzerinde tonla tez ileri sürüldü.
Eric von Daniken, dünyanın dört bir yanında ki akıl almaz şeyleri, Uzay’dan Gelenler’e bağla dı.. “Tanrıların Arabaları” dedi.. O günün tekno lojisi ile yapılması mümkün olmayan şeyleri kim yaptı, niçin yaptı” sorusunun yanıtı, Uzay’ı gösteri yordu çünkü..
Daha geçen hafta bilim adamları, piramitlerde “Uzay deliği” keşfettiler. Eski Mısırlılar, firavunların öldükten sonra bu delikten uzaya gideceğine ina nıyorlardı.
Günümüz Kuantum Fiziği bilimcileri ve mese la Stephen Hawking gibi çağın ötesindeki bilim adamları “Solucan Delikleri” dedikleri şeyin evren ler arasında ve zamanda yolculuk sağlayacağı tez lerini anlatırken, Mısır uygarlığında “Uzay Deliği” çıktı, bakın bakalım..
Olamaz mı?. Olursa, geçmişte de yaşan mış, dünyanın dört bir yanında birbirlerini hiç görmeyen,birbirlerinin varlıkların dan bile habersiz uygarlıklarda ner deyse aynen anlatılan efsanelerin kaynağı bu solucan deliklerin den gelen ve geldikleri gibi gidenler olamaz mı peki?.
Bildiklerimiz o kadar az ki!.
Ama bir şeyimiz asırlar boyu değişmedi..
Yeni fikirlere hep karşı çıktık. Onları söyleyenleri, yok etmek için her şeyi yaptık.
Bilim adamlarını.. Galileo’nun başına gelenle ri hatırlayın..
Din adamlarını.. İsa’yı çarmıha gerdik. Hazreti Muhammed kendi en yakınları, akrabaları, kabi lesiyle savaşmak, evini terk edip Medine’ye hicret etmek zorunda kalmadı mı?.
Bu karşı çıkma, her devirde, her yerde olur.. Ama Üniversitede olmaz. Olursa, orası Üniversite olmaz..
Dr. Örnek tezini anlatacaktır.. İlber Ortaylı Hocam da, ona güleceğine, bilimsel yanıt verecek ve bu tezi çürütecektir. O zaman orası
“Üniversite” olur.