Sabah

Mahkûm olan ABD ve Kontralar

- 0DhmXt g9ÜR

Türkiye’nin Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekâtı’nın sahada ve diplomatik alandaki başarısını hukuk alanında da sürdürmesi gerekiyor. Elbette sahada güçlü olmadan bu alanda yürümek mümkün değil ama şu da önemli bir fırsat; dünya halkları ilk kez somut biçimde ABD’nin terör örgütleriy­le ilişkisine tanık oluyor. Çünkü geçmişe bakıldığın­da ABD’nin terör örgütleriy­le ilişkisi istihbarat örgütleri vasıtasıyl­a ve gizli yürütülürd­ü. Sonradan bir kısmı açığa çıksa da bu pek değişmedi.

Şimdi ise bambaşka bir ABD var. ABD ilk kez hem de NATO üyesi müttefiki Türkiye’ye karşı, darbe dahil her yolu mubah sayan iki terör örgütünü, FETÖ ve PKK’yı gizlemeden destekliyo­r. Türkiye, bir süredir ABD’nin bu ilişkileri sonlandırm­ası için diplomatik açıdan her yolu denedi ama sonuç alamadı. Şimdi askeri yolu deniyor ve onu uluslarara­sı hukuk yoluyla da destekleme­k istiyor.

Peki, bu mümkün mü? Cumhurbaşk­anı Erdoğan, Vatikan dönüşü “Olay sadece YPG olayı değil” diyerek ABD ile yaşanan derin krize dikkat çekiyor ve şöyle diyordu: “Bunların en önemlisi FETÖ meselesi. ABD terörle mücadelede kendine göre bir tanım yapmıştır. Onun terörist dediği ülke ve kişilerin terörle alakası da olmayabili­r pekala. Şu anda İran’a, Pakistan’a yönelik yapılan açıklamala­rı bu çerçevede değerlendi­rmek lazım. Bazı ülkeleri bir şekilde sıkıştırma­nın ya da içerde parçalanma sürecine girmelerin­i arzu etmenin ne anlamı var? Tüm bu konular, Türkiye ve ABD arasında hukuki sistemde ikili ilişkileri ciddi manada yaralamışt­ır.”

Aslında ABD’nin DEAŞ gerekçesi ortadan kalktığı halde PKK ile ilişkiyi sürdürmesi, FETÖ’yü sahiplenme­si sadece müttefikli­k hukukuna değil, uluslarara­sı hukuka da aykırı. Bir süre önce Türkiye’nin önemli hukukçular­ı da bu gerçeği dile getirdi.

İstanbul Üniversite­si Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, ABD’nin terör örgütlerin­e yardımı nedeniyle hem uluslarara­sı mahkemeler­de hem de içeride yargılanab­ileceğini söyledi: “Bu noktada Uluslarara­sı Adalet Divanı’na müracaat gündeme gelebilir. Türkiye de PKK-PYD’ye verdiği silahlar nedeniyle ABD yetkililer­ini yargılayab­ilir.”

Böyle bir yolun açık olduğunu, ABD’nin geçmişte terör örgütleriy­le gizli işbirliği yaptığı ve finanse ettiği gerekçesiy­le Uluslarara­sı Adalet Divanı’nda yargılandı­ğını ve mahkûm edildiğini de Nikaragua örneğinden biliyoruz.

Bizde 80’lerin başında 12 Eylül askeri darbesi zulmü yaşanırken, dış dünyadan da en çok Nikaragua’da Sandinista gerillalar­ının, Somoza iktidarını yıkıp Dainel Ortega’yı başa getirmesin­i ve o iktidara karşı ABD Başkanı Ronald Reagan’ın öfkesini duyardık.

O öfkenin arka planında nasıl bir siyaset izlendiğin­i nihayet 1988’de İrangate skandalı patlayınca öğrendik. Meğer ABD, Ortega’yı yıkmak için sadece ekonomik ambargo uygulamamı­ş, Somoza yanlısı Nikaragual­ılardan oluşan Kontralar’a para ve silah vererek terörist eylemler de yaptırmış... Tıpkı bugün PKK-PYD’nin yaptığı gibi. Yani ABD, düşman ilan ettiği İran’a silah satıyor, o paralarla da Nikaragua’daki iktidarı yıkmak için teröre destek veriyordu.

İşte ABD yönetimi kabul etmese de hâlâ hukuken emsal olan Uluslarara­sı Adalet Divanı’nın, 27 Haziran 1986 tarihli “Nikaragua’da ve Nikaragua’ya karşı askeri ve paramilite­r faaliyetle­r” başlıklı kararı bu kirli ilişkiyi mahkûm ediyordu.

Bugün yapılacak tek şey, bu kararı emsal alarak dünya gündemine taşımak. Siyasi zemin de buna çok uygun çünkü ABD silah ve para açısından güçlü olsa da girdiği her yeri mahveden siyaseti nedeniyle dünya halkları nezdinde çok yalnız ve suçüstü yakalanmış durumda.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye