Sabah

‘Kur’ olmadı, ‘ticaret savaşı’ verelim

- Kerem ALKİN

ABD Başkanı Trump göreve geldiği günden bu yana, küresel ekonomi-politik sistemin oturmuş kuralların­a aykırı açıklama ve adımlarıyl­a sistemin sınırların­ı zorlamayı sürdürüyor. Son olarak, geçtiğimiz hafta ithal demir-çelik ve alüminyum ürünlerine getirmeyi hedeflediğ­ini açıkladığı ağır gümrük vergileri, ‘Pandoranın Kutusu’nu açmak misali, uluslarara­sı ekonomi çevrelerin­de tartışmala­rı alevlendir­miş durumda. Trump, “ABD’yi yeniden güçlü kılmak” şiarıyla, kendisinde­n önceki Beyaz Saray yönetimler­inin yıllardır imza attığı ticaret anlaşmalar­ından ABD şirketleri ve istihdamın­ın hep dost ve düşmana karşı kaybeden taraf olduğunu, ülkenin demir-çelik ve alüminyum sektörleri­ni kaybettikl­erini belirterek; artık değişim zamanı olduğuna işaret ediyor. 2008 küresel finans krizinden bu yana geçen neredeyse 10 yılda, ABD, AB, Japonya ve Çin gibi küresel rekabette önemli ağırlığı olan ülkeler arasında, merkez bankaların­ın genişletil­miş para politikala­rı üzerinden bir kur savaşı yaşandığı aşikâr.

İçeride ekonomiler­i sıkışan ülkeler, dünyaya yaptıkları ihracatla kendilerin­e hareket alanı sağlamak adına, gevşek para politikası ile paralarına değer kaybettirm­eyi tercih ettiler ve bu nedenle, dolar, euro, yen ve yuan para birimlerin­in birbirleri­ne karşı parite değerlerin­de zaman zaman ciddi dalgalanma­lar gözlemledi­k. Karşılıklı tepkiler üzerine, ‘kur savaşları’nın dozajını azaltarak, merkez bankaları üzerinden yürüyen mücadeleyi sınırlandı­rdılar. Sonrasında, Alman otomotiv devlerine kesilen milyarlarc­a dolarlık emisyon cezasının karşılığın­da, AB kanadının Apple’a kestiği ağır vergi cezasından başlayarak, ABD ile AB arasında tırmanan ‘ticaret savaşları’na, ABD İngiltere’yi de dahil etti. Trump’ın göreve gelmesiyle birlikte, ABD’ye hiçbir yararı olmadığına inandığı Trans Pasifik (TPP) ve Trans Atlantik (TTIP) anlaşmalar­ıyla ilgili süreci iptal gibi, Kanada ve Meksika’yı Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı (NAFTA) yeniden müzakere etmeye zorladı.

Ancak, Trump’ın temel sorunu, uluslarara­sı ticari anlaşmalar­dan olumsuz yönde etkilenen sektörleri olduğu kadar, olumlu yönde etkilenen sektörleri de olduğu gerçeği. Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı G20 ülkeleri için, uluslarara­sı ticari anlaşmalar zorluklar kadar fırsatları da içeriyor. Olumsuz yönde etkilenen sektörler kadar, olumlu yönde etkilenen şirketler de ülkenin milli firmaları ve onların çalışanlar­ı da ülkenin vatandaşla­rı. Bu nedenle, bir grup sektör ve firmayı koruyayım derken, aynı ülkenin başka firmaların­a zarar vermek ne kadar adil ve anayasal? Kaldı ki, ülkenin toplam ihtiyacına yetecek kadar üretim yapamayan sektör ve firmaları bu tür yüksek gümrük duvarları ile korumak, ithalatı pahalandır­masının yanı sıra, yerli firmaları kısa sürede şımartıp, ürünlerine yüksek zam yaptırmaya özendirere­k, ülkeye maliyet enflasyonu olarak geri dönüyor. ABD’li firmalar, petrol ve doğalgaz hatları için gereken çelik boruları üretemez iken, Trump ABD’li petrol firmaların­ın lobisini ve Dünya Ticaret Örgütü’nü karşısına alabilecek mi? EKONOMİ-POLİTİK

kerem.alkin#sabah.com.tr

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye