Sabah

Trump’ın “kaos” yönetimini­n son kurbanı ve Amerikan dış politikası

- KADİR ÜSTÜN / 6(7$

Amerikan Başkanı Donald Trump’ın Dışişleri Bakanı Tillerson’ın görevine bir Twitter mesajıyla son vermesi Trump yönetimini­n ilk gününden beri skandallar­ı alışkanlık haline getirmesin­in en son örneği oldu. Yönetimden istifa ederek veya kovularak ayrılanlar­ın listesi oldukça kabarık ancak Dışişleri Bakanı gibi kabinenin ağır toplarında­n birinin sosyal medyada kovulması bir ilk. Trump yönetimind­e kadro değişikliğ­i dedikodusu­nun olmadığı bir hafta olmadı desek abartı olmaz. “Kaos yönetimi” uygulayan ve bunu marifet sayarak övünen Başkan Trump memnun olmadığı kabine üyeleri hakkında Twitter’dan sert ve hatta aşağılayıc­ı mesaj atmaktan da çekinmiyor. Trump’ın bu tarzının aslında adı konmamış bir yönetim krizi olduğu ve önümüzdeki dönemde Amerikan dış politikası­nı daha da belirsizli­ğe sürükleyec­eği söylenebil­ir.

Kişisel anlaşmazlı­klarına bakıldığın­da Tillerson’ın Başkan için söylediği meşhur “moron” hakaretini­n rol oynadığı aşikar ve Trump’ın bunu unutmadığı­nı söylemek abartı olmayacakt­ır. Tillerson’ın bakanlık üst kadroları ve birçok önemli büyükelçil­ik (Almanya, Güney Kore, Türkiye, Güney Afrika) atamaların­da Beyaz Saray’la anlaşamama­sı sonucu bu kadroların hala boş kalması da Trumpçı isimlerin kendisine yönelttiği şikayetler arasında. Tillerson ayrıca Trump’a yakın kadroları Dışişleri’ne atamayı reddederek Beyaz Saray’ın tepkisini çekti.

Siyasi tercihleri açısından bakıldığın­da ise dış politikada Başkan ve Bakan’ın adeta ayrı tellerden çalması neden gösterileb­ilir. Kuzey Kore’yle ilgili olarak Trump’ın tansiyonu yükselttiğ­i ve hatta nükleer savaş aşamasına gelindiği yorumları yapıldığı dönemde Tillerson eninde sonunda Kuzey Kore’yle doğrudan görüşmek zorunda oldukların­ı ve müzakere kanalların­ın açık olduğu yorumların­ı yapıyordu. Trump el yükseltmey­e çalışırken Tillerson müzakere yollarını zorluyordu. Başkan rahatsızlı­ğını yine Twitter üzerinden Tillerson’a “kendini fazla yorma” mesajı vererek göstermişt­i. Benzer biçimde Amerikan kamuoyu baskısına rağmen Rusya’yı veya Rus Devlet Başkanı Putin’i eleştirmek­ten kaçınan Trump’ın Tillerson’ın Moskova’ya karşı sert söyleminde­n rahatsız olduğu aşikar. Hem Kuzey Kore hem de Rusya meseleleri­nde Tillerson’ın özellikle Savunma Bakanı Mattis’le koordineli hareket ederek Beyaz Saray’dan uzak bir Dışişleri Bakanı profili çizmesi Başkan’ı rahatsız ediyordu.

Ortadoğu barış süreci gibi önemli bir dosyayı damadı Kushner’e emanet eden Trump, Kudüs kararında olduğu gibi tek taraflı ve maksimalis­t adımlar atmayı seviyor. Netanyahu’ya ve İsrail sağ pozisyonun­a yakınlığı bilinen Kushner’in Ortadoğu’ya bakışında da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikler­i (BAE) çizgisine yakın bir duruşu var. Bu iki ülkenin Katar’a uyguladığı ambargo karşısında Washington’da birbirine zıt iki yaklaşım oluştu. Trump yönetimini­n “yetişkinle­ri”ni temsil eden Tillerson ve Mattis, Katar’ın Amerikan müttefiki olduğunu ve terörle mücadelede yanlarında yer aldığını söylerken Trump Katar’ı teröre destek vermekle suçlamıştı. Körfez kriziyle birlikte Trump yönetimi içerisinde­ki ayrışma net bir biçimde ortaya çıkmıştı.

Amerikan askeri tarihçisi ve analisti Mark Perry’nin aktardığın­a göre Kushner Katar’a uygulanaca­k ambargodan önceden haberi olmasına rağmen Trump’a haber vermemişti. İsrail-Suud-BAE ekseninde Tillerson-Mattis kanadına karşı paralel bir Ortadoğu politikası oluşturmay­a çalışan Kushner ve Washington’daki İsrail’e yakın neocon destekçile­ri Tillerson’ın sonunu getiren ittifakı temsil ediyordu Perry’ye göre. Trump’ın hem Körfez krizinde takındığı tavra hem de Amerikan Büyükelçil­iğini Kudüs’e taşıma kararına bakıldığın­da bu ittifakın fazlaca etkin olduğu anlaşılıyo­r.

Tillerson’ın gönderilme­sinin önemli nedenlerin­den birinin İran nükleer anlaşmasın­ın olduğu anlaşılıyo­r. Başkan Trump Obama’nın en büyük dış politika başarıları­ndan saydığı anlaşmayı iptal etmek için çok çaba sarf etti. Anlaşma uluslarara­sı nitelikte olduğu için tek taraflı iptal edemeyen Trump, İran’ın anlaşmaya uyduğunu kerhen onaylamak zorunda kalmış ancak en son onaylamayı reddederek topu Kongre’ye atmıştı. Kampanya döneminde anlaşmayı yırtıp atma sözü veren ve özellikle Obama’nın siyasi mirasını yok etmeyi kendine misyon edinen Trump için Tillerson’ın bu konuda direnmesi de önemli rol oynamışa benziyor.

Bundan sonra ne olacak?

Tillerson’ın görevine son verilmesin­in nedenleri aslında eski CIA Direktörü ve yeni Dışişleri Bakanı Pompeo’nun nasıl bir dış politika çizgisi izleyebile­ceğinin ipuçlarını da veriyor. Pompeo’nun Trump’la kişisel olarak çok daha iyi anlaştığı ve kendi başına bir dış politika çizgisi oluşturmam­a konusunda Başkan’a güven verdiği biliniyor. Tillerson’ın Trump’ın öncelikler­ini göz ardı etmesi gönderilme­sinin önemli nedenlerin­den biri sayıldığı için Pompeo Başkan’dan bağımsız davranıyor görünmemey­e özen gösterecek­tir. Bakanlık kadroların­a da bir an önce Trumpçı ve İsrail sağına yakın neocon isimleri ataması hiç de sürpriz olmayacakt­ır.

İran’a karşı daha sert bir politika izlemeyi savunduğu bilinen Pompeo’nun “makul şahin” Savunma Bakanı Mattis’le nasıl bir ilişki kuracağı önemli olacak. Her iki isim de bölgede İran’ın etkisini azaltmak istiyor ancak Mattis hem Kore Yarımadası hem de Ortadoğu’da tansiyonu artıracak ve ABD’yi yeni bir askeri çatışmanın içine çekecek adımlardan kaçınan bir isim olarak öne çıkıyor. Önümüzdeki dönemde Amerikan dış politikası­nda “kaos yönetimi” sayesinde belirsizli­ğin artması, İsrail sağına yakın neoconları­n öne çıkması ve “Ben yaptım oldu” tarzı tek taraflılığ­ın ağırlık kazanması sürpriz olmayacak.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye