Afrin düşerken...
Afrin harekâtı başladığında da tıpkı El Bab operasyonu öncesindeki gibi gürültü yapmaya başladılar.
Bazı gazeteciler ve Twitter’ın ünlüleri “Afrin Türkiyeªnin Vietnamı olacak”
diyorlardı.
Ana muhalefet liderine göre, hadi birkaç kilometre neyse de TS. Afrin merkezine kesinlikle girmemeliydi
Yine söylediklerinin tam tersi oldu.
TSK, 58 gün süre
ve sivilleri gözeten titiz bir operasyonla Türkiye sınırındaki bu stratejik bölgeyi kontrol altına aldı. Afrin halkı aylardır hayatlarını zoraki bir savaş için zehir eden teröristlerden kurtarıldı.
Peki, böylesine bir terörle mücadele operasyonuna kim hangi gerekçeyle karşı olabilir?
Kimileri için gerçekten geçerli olsa da “Teröristler, satılmışlar, hainler, işbirlikçiler, aManlar” vs. gibi cevapların kolaycılığına kapılmadan bu soru üzerine kafa yormalıyız.
Zira operasyona karşı olanlar arasında kendilerine bu sıfatların yakıştırılmasından rahatsızlık duyanların çok olduğuna eminim.
İçlerinde “aklı başında” diye bildiklerimiz, orta zekânın üzerinde pek çok kişi var.
“Savaş karşıtı” oldukları için bu operasyonu istemiyorlardı diyeceğim ama ortada bir savaş yok. Söz konusu olan, bel altı bir savaş için hazırlanan, yığınak yapan gruplara yönelik bir
askeri engelleme operasyonu.
Yani her egemen devlet için,
daha büyük zararları engellemek amacıyla göze alınması mecburi bir risk.
Sivillerin zarar görmesinden askerlerin hayatını kaybetmesinden kaygılandıklarını
düşünsek, o da olamaz. Zira sivil bir kenti savaş üssüne çevirmeye kalkanların, şehri beton tünellerle, hendeklerle kuşatanların, mayınlayanların asıl engellenmemesi durumunda sivillerin zarar göreceği
ortada. Türkiye’deki teröre lojistik sağlayan sınır ötesi bir PKK üssünün yok edilmesinin, sivillerin yanı sıra güvenlik güçlerinin can güvenliği riskini azaltacağı da malum. Eğer “.ürtlerin devlet kurmaya hakkı yok mu" %ize ne Suriyeªdeki bir
gelişmeden” diyorlarsa da önce sığlıklarına yansınlar.
Çünkü konuştuğumuz, her görüşten Kürdü temsil eden Barzani’ninki gibi bir yönetim değil, Türkiye’nin ve Kürtlerin düşmanı bir terör örgütü olan PKK-YPG’nin devleti olacaktı.
O halde dertleri ne?
Bence sorunları kendilerine ve yaşadıkları ülkeye dair müzminleşmiş güvensizlikleri, umutsuzlukları...
Yakın geçmişin deneyimleri düşünüldüğünde haksız da sayılmazlar ama artık bir devrin kapandığını görmek zorundalar. Artık Türkiyeªnin küresel bir güç olma hedefini sözde değil özde kafaya koymuş bir
yönetim var. Bunun için de bedel ödemekten ve risk almaktan çekinmiyor.
Muhatabımız, henüz bir buçuk yıl önce darbeye kalkışmış ordusuna süratle çeki düzen
verip, başarılı sınır ötesi terör operasyonlarının altına imza atan bir siyasi irade.
Dolaysıyla ona ve eylemlerine karşı eskinin huzursuzluk veren düşünce kalıplarında keçi gibi ısrar etmenin hiçbir mantığı yok.
İnan azıcık güven ve umudun kimseye zararı olmaz.