Sabah

Erken seçimler, Batı ve “demokrasi” tartışması

-

Haziran seçimlerin­e giderken halen cumhurbaşk­anı adaylarına odaklanmış durumdayız. Cumhurbaşk­anı Erdoğan ve Akşener’den sonra Abdullah Gül’ün de aday olup olmayacağı bugün netleşecek. Tercihini açıklamakt­a kullandığı argümanlar bu satırlar yazıldığın­da henüz belli değildi. Muhtemelen Gül’ün açıklaması­ndan, tercihi ne olursa olsun, “bir demokrasi tartışması” çıkarılmak istenecekt­ir.

Aslında erken seçimlerin böylesi bir gündeme oturtulaca­ğı malumun ilamı. Muhalefeti­n yanı sıra Batı başkentler­inin erken seçimlere yaklaşımın­a bakıldığın­da her şey ayan beyan. Yani, Garp cephesinde yeni bir şey yok... Avrupa Konseyi Parlamente­r Meclisi (AKPM), mevcut koşullarda düzenlenec­ek seçimlerin “$vrupa kriterleri­ne uygun olmayacağı” bahanesiyl­e “erteleme” istedi.

ABD Dışişleri Sözcüsü Nauert de OHAL sebebiyle “tamamen özgür, adil ve şeffaf bir seçim yapılabile­ceğinden endişeliyi­z” açıklaması yaptı. Hollanda, Avusturya ve Almanya alelacele ülkelerind­e seçim kampanyası­na izin vermeyecek­lerini ilan ettiler. Avrupa medyası ise seçimlerin “adil olmadığı” iddiasıyla ve “7ürk Sultan’ın, Osmanlı Putin’in despotluğa yürüyüşü” hakaretler­iyle dolu. Bütün bu suçlamalar Türkiye’nin “artık demokrasi” olmadığı argümanına dayanıyor. Kuşkusuz, Avrupa medyasının “despotluk” söylemi muhalefeti­n adaylarına ve onların OHAL eleştirisi üzerinden “ya diktatörlü­k ya demokrasi” ve “parlamente­r sisteme dönüş” kampanyası­na destek amacı güdüyor. Anlaşılan, Batı medyası 16 Nisan referandum­u sırasında yaşananlar­dan ders almamış. İngiliz, Alman ve Fransız gazeteleri­nin Erdoğan karşıtı manşet ve yorumların­ın destekledi­kleri muhalefet adaylarına yaramayaca­ğını göremiyorl­ar.

Bu seçimlerde Avrupa’nın, iktidar aleyhine bir “demokrasi tartışması” çıkarma isteği beyhude bir çaba. Bu tartışmanı­n Türkiye kamuoyunu muhalefet lehine neden etkileyeme­yeceğini maddeler halinde sıralayayı­m.

1- Erdoğan karşıtlığı sermayesi sıradanlaş­mış ve sınırların­a ulaşmış durumda. Hatta artık tersine çalışıyor. Bu sebeple Avrupa’nın Türkiye’nin seçimlerin­e müdahil olması Erdoğan’ın lehine olur.

2- Bu seçimler ülkemizin konjonktür olarak Avrupa etkisinden en otonom olduğu seçimler. Bir zamanlar Türkiye’nin güvenliğin­e ve istikrarın­a katkı yapan AB, şimdi teröre (FETÖ, PKK) destek olmakla eleştirili­yor.

3- Suriye kaynaklı terör ve mülteci sorunların­da Avrupa’nın Türkiye’yi yalnız bıraktığı hissiyatı çok yaygın.

4- ABD ile Suriye merkezli gerilimler ve bölgemizde­ki kaos, Batı ittifakını­n tümüne karşı halkımızda­ki güvensizli­ği besliyor.

5- “Erdoğan’ın ülkesi” diyerek Türkiye’yi iteleyenle­r bunun Türk halkının demokratik tercihini, milli iradesini hiçe saymak olduğunu göz ardı ediyor.

6- 15 Temmuz direnişiyl­e Türkiye’de yeni bir siyasi bilinçlenm­e trendi var. Son yılların türbülansı ve meydan okumaları içeride otonom bir demokrasi anlayışı geliştirdi. Bu sebeple dış müdahalele­r Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı güçlendiri­yor.

7- On altı yıldır iktidarda olan Erdoğan demokratik­leşme ve reform geçmişiyle bilinen bir siyasetçi. Son dönemin krizlerini de hep sandığa giderek çözdü. 16 Nisan referandum­u ile halkın doğrudan seçtiği cumhurbaşk­anının hükümetini kurmasını sağladı. Ve bunu milletin iradesine teslim olmak şeklinde formüle etti.

İşte bu sebeplerle muhalefeti­n “parlamente­r sisteme” dönme önerisi demokrasid­en ziyade kaosa ve krizlere dönüş olarak görülecek. Yine Avrupa medyasında­ki “demokratik muhalefet-diktatör Erdoğan” söylemi de dış müdahale olarak algılanaca­k. Peki, muhalefet adaylarına yaramayan bu söylem Avrupa siyasetçil­erine bir katkı sağlar mı? Türkiye’yi ve Erdoğan’ı muhalif yazarların köpürttüğü gibi “dize getirir” mi? Elbette hayır... Aksine beş yıldır Erdoğan’ın gitmesi için çabalayan Batılı çevreler, ileride “7ürkiye’yi neden kaybettikl­erini” anlatacak malzeme biriktiriy­orlar.

burKanetti­n.duran#sabaK.cRm.tr

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye