Mağluplar değil galipler affeder Cuma Sohbetleri
Öfke kınanmıştır. Gazap hoş görülmemiştir. Gazap ateşe benzetilir. Ateş şeytanın ham maddesidir. Gazap da şeytandandır. Öyleyse gazaplanan abdest alsın diyor Hz. Resul.
Gazap - Şeytan ve ateş kavramları bile öfke ve gazaba bakışı anlatmaya kafidir.
Hayat çok uzun değil. Zaten vücut da, hayat da emanettir. Bu işin sahibi Yüce Rabdir. Bizim de bu emanet dolu hayatı sahibine doğru devretmemiz gerekiyor.
Bugün dost olduklarımızla yarın farklı cenahta olabiliriz. Bugün aynı cenahta olduğumuz yarın farklı yerde olabilir. İnsanlar değişiyor. Biz değişmemeliyiz.
Duruşumuz, üslubumuz, tarzımız, tevekkülümüz, kendimize güvenimiz hep aynı şekilde temiz ve duru olmalıdır.
Düşman kazanmak kolaydır. Dost kazanmak için ise ciddi gayret gösteririz. Bir sözle insanları kazanamazsınız, ama bir sözle düşman edinebilirsiniz.
Hedefimiz; negatif olanları pozitife çevirmek. Bu olmuyorsa nötr hale getirmek. Bu da olmuyorsa zararını azaltmak olmalıdır.
İnsanlar, ihsandan hoşnut olurlar. Tatlı söz onları mahcup kılar. Sevgiyi çoğaltır. Zira güzel sözle kalp arasında bir bağ vardır.
Hz. Resul tebessümü ibadet sayıyor. Gülümsemeyi Hz. Ali’ye emreder. “Gülümse Ali!” der.
Kur’an kötü söz sahibine maruf’la emrediyor. Cahillerin sözüne, sözle karşılığı hoş görmüyor ‘selam’la mukabeleyi yeğliyor.
Efendimiz Medine vesikasını olabildiğince geniş ve kuşatıcı tuttu. Müslümanlar, Yahudiler ve Arap kabileleri -putperestler de dahil- bu vesikanın muhatapları oldular.
Böylece Mekke müşriklerine karşı güçlü bir pakt kurdu. Gayrimüslimlere karşı gösterdiği tolerans her birimizi şaşırtacak kadar yüksekti. Bu; O’nun ne davasına, ne de tebliğine zarar vermedi. O yine, son peygamberdi.
Hz. Peygamber, hayatı boyunca istismarın, düşmanlığın, aleyhte oluşumların önünü tıkadı. Muhatabına göre üslup belirledi.
Medine’de, mescidi saadette ibadet yapmak isteyen necran Hıristiyanlarına gösterdiği hoşgörü, üzerinde çokça durulması gereken bir tavırdır.
Kısacası nübüvvetin kazanımlarını harcatmak isteyen kötü niyetlilere hiç fırsat tanımadı.
Mekke’ye geldiğinde; silahsızlara, Kâbe’ye ve evlerine sığınanlara, çatışmayanlara, kadınlara, çocuklara dokunmama talimatı verdi. Dostu Hz. Ebu Bekir buna; papaz ve hahamları, kilise ve havraları da ekledi.
§'ini mabetlere dokunma yın” emri verdi.
Kısacası muktedir olduğu Medine’sinde de üslubunu hiç değiştirmedi. Yumuşak ve affe dici kaldı.
İnsan kazanmak zorundayız. Kalpleri telif etmeliyiz. Bizi düşman bilenleri şaşırtmalıyız. Unutmayın affetmek ve yumuşak olmak, korkunun değil, gücün belirtisidir. Mağlup olan affedemez. Zafer kazanan affeder.
İşlerinin galip olanı sadece Allah’tır. İnsan ise kaderiyle ve Allah’ın çizdiği daireyle galiptir. Elde ettiklerimiz; bizi tevbe, istiğfar ve hamd’a yöneltmelidir. Tıpkı ‘Nasr’ suresinde söylendiği gibi.
Mekke fethedildiğinde insanlar grup grup İslam’a girdiğinde Yüce Rabbin peygambere emri; “Rabbini hamd ile an ve bağışlanma dile.”
Ne muhteşem bir yol. Nebevi edeb ve hikmet budur işte.