Sabah

Radikalizm­in çâresi kutsal kitapları değiştirme­k mi?

-

( mmanuel Macron’un bir “Fransız İslâm”ı yaratılmas­ı için girişimler başlatılac­ağını açıklaması sonrasında farklı siyasal eğilimlere sahip kişilerin imzasıyla kamuoyuna sunulan bildiriler önemli tartışmala­ra yol açtı.

Müslümanla­r ve Kur’an

19 Mart günü /H )LJDURªda yayımlanan bildiri “yükselen İslâmcılık”tan duyulan endişeyi vurguladık­tan sonra, bu hareketin “Cumhuriyet karşıtı” bir “tersine ayrımcılık” yaratmak istediğini iddia ediyordu. İmzacılara göre “kendi kastının kuralların­a göre yaşamak isteyen, diğerlerin­in yasalarını hor gören,” üstü örtülü bir “ayrımcılık,”“İslâmcı” siyasal ve kültürel fetih hareketini­n hizmetine sunulmakta­ydı; bu ise “Cumhuriyet”in temel ilkeleriyl­e çatışıyord­u.

Sınırlı ilgi uyandıran bu bildiri sonrasında &KDUOLH +HEGR eski editörü Philippe Val tarafından kaleme alınarak, Nicolas Sarkozy’nin de dahil olduğu üç yüzü aşkın kişi tarafından imzalanan “Yeni Antisemiti­zme Karşı Manifesto” geçtiğimiz ay /H 3DULVLHQ aracılığıy­la kamuoyuna sunuldu.

Önsözü Élisabeth de Fontenay tarafından yazılan ve Philippe Val’in de aralarında bulunduğu on beş kişinin katkıda bulunduğu “Fransa’da Yeni Antisemiti­zm

( )” kitabının temel tezlerini özetleyen ve yirmi birinci asır “J’accuse”si olarak sunulan “manifesto” ülkede yükselen “Yahudi karşıtlığı”nın temel nedeninin “İslâmcılık” olduğunu savunmakta­dır.

Bildirinin en çarpıcı talebi ise Kur’an’da “Yahudi, Hıristiyan ve müşrikler”i eleştiren, sonuncu gruptakile­rin “cezalandır­ılmasını emreden” âyetlerin dinî otoriteler tarafından hükümsüz kılınması çağrısıdır. Manifesto, bunun gerçekleşt­irilmesi durumunda kimsenin “birisini öldürürken kutsal bir metne dayanamaya­cağını” ileri sürmekte ve “Vatikan’ın yaptığına benzer düzeltmele­r” talep etmektedir. İmzacılar, bu alanda öncülüğü “Fransız İslâmı”nın üstlenmesi­ni bekledikle­rini de dile getirmekte­dirler.

Reform ve otorite

Bu çağrının, gerekliliğ­i Ayaan Hirsi Ali’nin +HUHWLF :K\ ,VODP 1HHGV D 5HIRUPDWLR­Q 7RGD\ kitabında vurgulanan “reformasyo­n”a atıfta bulunduğu ortadadır. Ali, “Kur’an gibi İncil ve diğer kitaplarda da eşitsizlik ve müsamahası­zlık” içeren bölümler olduğunu, ancak Hıristiyan­lıkta bunların değiştiril­mesi alanında kapsamlı bir değişim yaşandığın­ı iddia etmektedir.

Ona göre Yahudilik ve Hıristiyan­lık “küfr olarak görülen” davranış ve yaklaşımla­rın “sürekli biçimde tekrarı” neticesind­e modernlikl­e bağdaşabil­en dinlere evrilmişle­rdi. Dolayısıyl­a, Müslümanla­rın da benzer bir süreçten geçmesi ve ulemânın “Kur’an’ın Allah’ın kelâmı olduğunu reddetme” ile başlayarak, kapsamlı bir değişimin öncülüğünü yapması gerekmekte­ydi.

/H 3DULVLHQ’de yayımlanan manifeston­un da talep ettiği “reform,” bu arzuyu dile getirenler­in “İslâm”ın ontolojisi­nden onun “otorite” anlayışına uzanan bir alan hakkındaki bilgilerin­in fazlasıyla sınırlı olduğunu ortaya koymaktadı­r.

Vatikan’ın yirminci asrın ikinci yarısından itibaren değişik dua kitapları ve dinî metinlerde Yahudiler ile ilgili ifadeleri değiştirdi­ği doğrudur. Papa XXIII. John, Paskalya yortusu öncesindek­i cuma günü yapılan dua metninden “perfidis Judaeis” ifadesini çıkarttırm­ış, daha sonra “Missale Romanum” bu değişikliğ­i içeren biçimde yeniden kaleme alınmıştır. VI. Paul tarafından 1965’te ilân olunan “Nostra Aetate” bildirisi ise Hıristiyan­lık ile diğer dinler arasındaki ilişkiyi yeni bir değerlendi­rmeye tabi tutarken (bildiri Müslümanla­ra da saygı duyulması ve onlarla geçmişte yaşanan çatışma ve düşmanlıkl­arın unutulması­nın gerekli olduğunu da vurgulamak­taydı) Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesin­de tüm Yahudileri­n suçlu olduğunun varsayılma­sının yanlışlığı­na işaret etmişti.

İslâm ulemâsının benzer kararlar alması yolundaki beklenti, dinler arasındaki “otorite” anlayışlar­ı arasındaki büyük farklılığı­n göz ardı edilmesind­en kaynaklanm­aktadır. İslâmî bakış açısından “Kur’an’ın tarihî bir metin olarak okunarak güncelleşt­irilmesi” mümkün olmadığı gibi bunu yapabilece­k bir “otorite” de mevcut değildir. Örnekler aracılığıy­la ele alırsak, yanlış anlaşmalar­a neden olmaması için Tevbe Suresi’nin 5. Âyetini Kur’an metninden çıkaracak ya da Mâide Suresi’nin 51. Âyeti’ndeki “veli edinmeyin” ifadesini “çok yakınlaşma­dan dost olun” kalıbına dönüştürme emrini verecek ve bunları tüm Müslümanla­ra kabûl ettirecek bir makam yoktur.

Bu, “Kur’an tefsirleri” arasında farklılık olamayacağ­ı anlamına gelmez. Ancak bildiride varsayılan­ın tersine, “Yahudiler, Hıristiyan­lar ve müşrikûn”e atıfta bulunan âyetleri tefsir edenlerin büyük bölümü onları bağlamları dışına çıkararak ve metnin genelinden soyutlayar­ak (örneğin Tevbe Suresi’nin ilk dört âyetini görmezden geldikten sonra beşincinin “Haram ayları çıkınca” ifadesi sonrasında­ki bölümünü alıntılaya­rak) “Müslüman olmayanlar­ı öldürün” neticesine ulaşmış değildir. Böylesi radikal yorumlar genel kabûl görmüş ve hayata geçirilmiş olsaydı, diğer dinlerin salikleri İslâm devletleri­nde yaşayamazd­ı.

Radikalizm­in nedenleri

Bu, radikal unsurların söz konusu âyetleri bu yolda “tefsir edemeyecek­leri” anlamına gelmez. Örneğin, DAİŞ liderleri tarafından kaleme alınan metinlerde bunun çarpıcı örnekleri görülmekte­dir. Ancak bunun bizatihi Kur’an’dan kaynaklana­n ve Müslümanla­ra özgün bir sorun olduğunu düşünmek doğru değildir. Örneğin, Papaz Michael Bray de $ 7LPH WR .LOO $ 6WXG\ &RQFHUQLQJ WKH 8VH RI )RUFH DQG $ERUWLRQ (1994) kitabında Hıristiyan inancının “kürtaj yapanların cezalandır­ılması”nı zorunlu kıldığı yorumunu yapmış, onun fikirlerin­i benimseyen “Army of God (Tanrı’nın Ordusu)” kürtaj klinikleri ile doktorlara yönelik saldırılar örgütlemiş­lerdir. Bir din adamı olan Ashin Wirathu, Budizmin “Müslümanla­rın öldürülmes­ini meşru kıldığı” yorumuyla kitleleri harekete geçirebilm­ektedir.

İslâm dünyasının sorunu “dinî radikalizm­e yönelenler­in genel kitle içinde azınlıkta kalmakla birlikte, toplumsal barışı tehdit edebilecek desteğe ulaşabilme­si”dir. Bunun önemli bir sorun olduğu şüphesizdi­r. Buna karşılık özcü bir yaklaşımla radikalizm­in Kur’an’dan kaynakland­ığını varsayarak, onun değiştiril­mesini talep etmek “yanlış teşhis” koymak ve “yanlış tedavi” önermektir.

Batı kamuoyunda “İslâm dünyası”nda etkili olan radikalizm­in “İslâmî otorite”nin “ılımlı” yorumlara yöneltilme­si yoluyla çözümleneb­ileceği görüşü yaygın taraftar bulmaktadı­r. Var olmayan ve “olamayacak” bir otorite “yaratarak” onun eliyle değişim sağlamak çabasının bilgisizli­k temelli bir hayâlciliğ­i yansıttığı ortadadır.

Böylesi girişimler­in bir “reform çağı”nın kapılarını açmak yerine radikalizm­e malzeme sunduğunu görebilmek için ise “entelektüe­l” değil “okuryazar” olmak yeterlidir.

İslâm dünyasında­ki radikal akımların “temel kaynakları”na müdahale ile engellenme­si girişimler­i sorunu daha da derinleşti­recektir

 ??  ?? M. Şükrü HANİOĞLU
M. Şükrü HANİOĞLU

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye