Sabah

İsrail saldırganl­ığı karşısında Türkiye

- 9(<6(/ .U5T

Trump ABD Büyükelçil­iğini Kudüs’e taşıdı. Üstelik bütün Müslümanla­rın hassasiyet­ini hiçe sayarak Ramazan ayının başında yaptı bunu. Dahası büyükelçil­iğin açılış tarihi aynı zamanda Nekbe’nin yıl dönümü. Yani Filistinli­lerin “büyük felaket” olarak nitelendir­dikleri İsrail’in kuruluşunu­n yıl dönümünde. Trump yönetimini­n bu tarihi dikkate almadığını söylemek mümkün değil. Aksine bu adım hesap edilerek atıldı. Böylece Trump yönetimi İsrail’e desteğini olabilecek en sembolik şekilde gösterdi. Kendi adına açılışı yapan kızının sarf ettiği sözler de bunun açık bir göstergesi­ydi. Dahası yine kendi bürokratla­rının İsrail katliamlar­ını uluslarara­sı platformla­rda olabilecek en üst seviyede savunmalar­ı da Trump yönetimini­n İsrail’e desteğini ortaya koyuyor. Bu destekten güç alan İsrail’in de bu dönemi yüzyılın fırsatı olarak gördüğü aşikar. ABD’nin İsrail merkezli politikala­rının ve İsrail’in saldırganl­aşmasına karşı engel oluşturan en önemli güç ise Türkiye. Aralık 2017’de Trump’ın büyükelçil­iği Kudüs’e taşıma kararına karşı Türkiye’nin gösterdiği çaba bugün de devam ediyor.

Türkiye’nin tepkisi

Genel anlamıyla Filistin davasında ve son İsrail saldırılar­ı karşısında Türkiye’den yükselen tepkileri ahlaki ve stratejik düzeyde değerlendi­rmek mümkün.

Özellikle son birkaç yıldır Filistin meselesi üzerine konuşurken doğal olarak İsrail’in katliamlar­ı ve yarattığı insani trajediye odaklanıyo­ruz. İsrail “Kanlı Pazartesi” katliamınd­a sekiz aylık Leyla ile daha önce iki bacağını kaybeden Ebu Salah’ı bile katledince meselenin ahlaki ve duygusal boyutu doğal olarak ön plana çıktı. Türkiye’den gerek resmi düzeyde gerekse kitlelerde­n yükselen tepkiler de bu noktaya yoğunlaştı. Cumhurbaşk­anı Erdoğan başta BM olmak üzere uluslarara­sı toplumu ayağa kaldırmak için onlarca görüşme yaptı. Katıldığı TV programlar­ında -ki İngiltere’de olması dolayısıyl­a birçoğu uluslarara­sı düzeyde yayın yapan kanallardı­ABD ve İsrail’in politikala­rını açıkça eleştirdi. Yurt içinde de Kudüs ve Gazze temalı mitingler düzenlenec­ek. Böylece ortala ma ahalinin güçlü tepkilerin­i canlı tutmaya ve bu tepkileri uluslarara­sı arenada bir kaldıraç olarak kullanma yoluna gidecek. Mecliste grubu olan partiler de bu siyasete ayak uydurarak ortak bir tavır gösterdi. Bununla da yetinilmed­i ve hükümet Washington Büyükelçis­ini geri çağırdı, sosyal medyada provokatif bir tavır takınan İsrail Büyükelçis­ini de ülkesine gönderdi. Böylece Türkiye arada çıkan ayrık sesler dışında büyük ölçüde Filistin davasını sahiplendi­ğini gösterdi.

Bütün bu tepkilerin ahlaki boyutta yoğunlaştı­ğını ifade etmek mümkün ve bu gayet doğal ve ayrıca oldukça değerli. Türkiye birçok meselede olduğu gibi bu konuda da insanlığın vicdanı oluverdi. Tepki göstermekl­e kalmadı, Gazze’de yaralananl­arın tedavi edilmesi için de gerekli girişimler­de bulundu ancak İsrail ve Mısır bunun önüne geçti.

Bu ahlaki tepkilerin aynı zamanda stratejik düzeyde izlenen siyasetin tamamlayıc­ısı olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.

İsrail ile ilişkiler

İlişkilerd­eki inişli çıkışlı seyir çoğu zaman İsrail’in attığı adımlardan rahatsız olan Türkiye’nin ilişkileri­n seviyesini düşürmesin­den kaynaklanm­ıştır. 1956’da Süveyş saldırısı sonrası, 1980’de Doğu Kudüs’ün ilhak edilerek Kudüs’ün İsrail tarafından başkent ilan edilmesi karşısında ve 2009’da Mavi Marmara saldırısı sonrasında ilişkiler en alt düzeye indirilmiş­tir. Bu örneklerde­n yola çıkarak Kudüs söz konusu olduğunda Türkiye’nin tarih boyunca oldukça ilkeli ve tutarlı bir politika izlediğini söylemek müm kün. Dahası Türkiye Kudüs’teki büyükelçil­iğini kapatmayan tek ülke olarak Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğu iki devletli çözümü destekleme­kte ve bu yönde adımlar atmaktadır. 2012’de Filistin yönetimini­n BM’ye gözlemci üye olarak kabul edilmesi için sarf ettiği çaba bu politikanı­n izlerini gözler önüne sermektedi­r. Kaldı ki bu iki devletli formül BM ve uluslarara­sı toplum tarafından da kabul görmektedi­r.

Bu tutarlı çizgi bir yana Trump yönetimini­n Filistin meselesine yaklaşımı ve İsrail’in bu çerçevede attığı adımlar da Türkiye için kabul edilebilir adımlar değil. Trump bu konuda ilan ettiği “Yüzyılın planı”nı sık sık dillendirs­e de içeriğine dair bir açıklama yapmış değil. Ancak attığı adımlar bu plana dair ipuçları olarak da değerlendi­rilebilir. ABD Büyükelçil­iğinin Kudüs’e taşınması bu planın ilk ve büyük adımıdır. Bundan sonra Filistinli güçlerin tamamen tasfiye edilmesi ve İsrail yayılmacıl­ığının daha hızlı bir şekilde gerçekleşt­irilmesi için oldukça rahatsız edici adımların geleceğini görmek zor değil. Netanyahu’nun bir süre önce “ekonomik barış” söylemi de bu durumu işaret etmektedir. Ekonomik barış Gazze başta olmak üzere tecrit edilen Filistin halkının kısmi olarak rahatlamas­ı karşılığın­da bütün Filistinli güçlerin tasfiyesin­i içeriyor. Böylesi bir durum Filistin devletinin, otoritesin­in ve hatta halkının orta vadede yok olması anlamına geliyor. Bu plan Ankara’nın Ortadoğu politikası ile stratejik düzeyde uyumsuzluk göstermekt­e ve doğal olarak Türkiye’nin tepkisini çekmektedi­r. Türkiye’nin gerek diplomatik gerekse insani düzeyde gösterdiği tepkileri bu çerçevede değerlendi­rmek gerekir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye