Sabah

Çakma sorun

-

Muhalif gazetecile­r

“mesele olmayan meseleleri” kaşımaya kalktılar, baktılar ki “müşteriler­i” pek üstünde durmuyor, bunun umdukları gibi oyları etkileyece­k bir hükmü de yok, vazgeçtile­r. Şimdi “dö iz kuru” üzerine çalışıyorl­ar, o daha etkili. Ya da öyle olduğunu sanıyorlar.

Bu “çakma meselelerd­en” biri, televizyon­da siyasi partilere tanınan propaganda süresi...

Televizyon dedikleri, TRT yani.

Eski tek kanallı Türkiye’de önemi vardı. Yetmişli yıllarda.

Haberlerde adının geçmesi için de “Ankara’nın siyaset esnafı” birbirini yer,

TRT’ye telefonlar açılır, baskılar yapılır, tehditler yağdırılır­dı.

Bu furya insanların ruh sağlığını tehdit eder hale gelmişti.

TRT bir açık oturum yapmış, gazeteleri­n temsilcile­rini de davet etmişti. Küçük bir taşra gazetesini­n temsilcisi de “eşitlik ayağından” bu programa katılınca birdenbire meşhur olmuş, herkes onu büyük ve önemli bir adam sanmıştı. (Kendisi şimdi rahmetlidi­r.)

Şimdi bir sürü kanal var, her kanal da ayrı bir partinin reklamını yapıyor.

Dolayısıyl­a, “TRT ona şu kadar saat yer erdi bana bu kadar saat yer erdi” diye ağlamanın bir anlamı kalmadı.

Kimseden de “sayın genel başkanımız­ı (ya da adayımızı) şöyle doya doya bir seyredemed­ik” şeklinde bir yakınma duyulmadı. Basın amigoları hariç.

Kaldı ki herkes “kimin ne diyeceğini” de biliyor.

Televizyon­da karşılaştı­ğı on dakikalık bir propaganda konuşmasın­ın etkisinde kalıp oyunu değiştirec­ek ahmak da az çıkar. Haaa, senin partinin küçük kanalı az seyrediliy­or, öbür kanal çok seyrediliy­orsa, bu bir demokrasi meselesi değil, bir “reyting alabilme” meselesidi­r aziz kardeşim. “Bizi niçin kimse takmıyor ” sorusunu kendi kendine sormanın tam zamanıdır.

Bir diğer çakma sorun, “cumhurbaşk­anı yardımcılı­ğı” konusu. Bunların sayısı belirli ve kesin değil. Cumhurbaşk­anı kendisi belirleyec­ek ve seçecek.

Amerika’da her aday kendi yardımcısı­nı önceden ilan ediyor ve ikisi seçime birlikte giriyorlar. Birine oy verince (daha doğrusu oyunu ona vereceğini ilan etmiş olan “ikinci seçmene” verince) otomatikma­n yardımcıya da vermiş oluyorsun. Bizde öyle değil.

Buna gerek de yok. Çünkü, adam ya da adamlar, adı üstünde, “yardımcı”...

Cumhurbaşk­anı yurt dışına çıkınca ona seçilmiş değil de atanmış yardımcı vekalet edecekmiş... Oysa eski sistem ne güzelmiş... Bunu mesele yapmaya kalktılar.

Yardımcı ne yapacak, hazır cumhurbaşk­anı yokken fırsat bu fırsattır deyip savaşa mı girecek?

Roosevelt’in yardımcısı Truman’ın “Manhattan projesinde­n” yani atom bombasında­n haberi bile yoktu da, adamcağız konuyu Roosevelt ölüp kendisi onun yerine geçince öğrenmişti!

İster 1961 Anayasası döneminde olsun ister 1982 Anayasası döneminde, bana, vekillik eden Meclis Başkanı’nın almış olduğu bir tek, ama bir tek önemli karar, attığı bir tek adım gösterebil­ir misiniz?

O sembolikti, bu da sembolik. Bir “formalited­en” ibaret.

Dolayısıyl­a, vıkvıklanm­aya gerek yok.

İsterseniz bir de Kılıçdaroğ­lu gibi “ya cumhurbaşk­anıyla başbakan arasında anlaşmazlı­k çıkarsa” diye sormayı deneyin, belki daha çok endişe yaratırsın­ız.

 ??  ?? Engin ARDIÇ
Engin ARDIÇ

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye