Yasemin kokuları, hanımelleri, hatıralar...
YASEMIN çIçEKLERIM nihayet açtı ama kokmuyor... Burnumu dayıyorum.
Yok! Koku yok!
Saksısı artık küçük geldiğinden mi, neden bilmem.
'ERTLENIYORUM BAYAğı.
Ama sitenin bahçe sinde coşup zafer takları gibi açmış yaseminlerden de pek koku alamıyo rum.
Birden aklıma geli yor; yaş ilerledikçe koku alma kapasitemiz azalır ya, HANI HIPOZMI DENILEN şEY, o mu başladı acaba? Eğer öyleyse, eyvah! Ramazan pidesinin kokusunu alıyo rum, iyot kokusu başımı döndürüyor, iyi harman bir kahvenin kokusuyla kendim den geçiyorum ya, o da yeter diyebilirim...
Fakat çiçek ve bitki kokusu bambaş ka bir şey! BAZı YAPRAKLARıN PARMAKLARıMıZıN ARASıNDA OVUşTURUNCA çıKAN BAHARATLı, YANıK KOKULARıNA bile tutku numdur.
Akşam vakti...
İftarın ardından...
Balkonda çayımı yudumlarken zih nimden bu sorular geçiyor.
9e HAFIFçE YAPışKAN, DOLGUN, HATTA BALLı VE MIS GIBI BIR RAYIHA birden havayı dolduruveriyor.
Ah! Şu karşıdaki tel örgüye sarılmış cılız HANıMELI değil mi o?
HAZIRAN AYıNı SELAMLıYOR SANKI... İçim rahatlıyor.
Koku alma duyum hâlâ yerinde demek ki.
En azından şu an, şu akşam... Şükür!
Ne garip, on yıl kadar önce de burada hanımellerinin kokusunu alamadığımdan şikâyet etmiştim.
KORKUM BU BELLI KI.
Çünkü koku almak, koklamak çok değerli bir şey.
Eskiler boşuna ona “HAMIL-I HATıRA” dememişler!
KOKULAR BERABERINDE HATıRALARı DA TAşıYOR. ESAS GüZELLIKLERI ORADA.
Her kokunun bir tavan arası, çekme cesi, ceviz sandığı var. Hepsinin içlerinde neler neler saklı!
Burada keseyim.
Yoksa “BöYLE KöşE YAZıSı Mı OLUR YAHU” diye itiraz edenler çoğalacak.
Ama oluyor işte! Olmuş sayın!