Sabah

Özgürlüğün bedeli ve IMF

- Salih TUNA Valih WXna#VaEah FRP Wr

Önce “2rtodoks vesayetten” sonra da “müstevli taşeronu FETÖ vesayetind­en” kurtulmanı­n bedelini ödedik.

Sıra geldi “ekonomik özgürlüğün” bedelini ödemeye.

En zoru da budur.

Her şeyden evvel “saldırılar­a” dayanıksız (Özal’ların, Kemal Derviş’lerin sistemi üzerine oturtulan) oldukça kırılgan bir ekonomimiz var.

Bu köşecikte “oare nedir

/ ne yapmalıyız” üzerine az yazmadım.

Naçizane “önerilerim­i” tekrar edecek değilim, yenilerini de ilave etmeyeceği­m.

Bu sefer, harici ve dahili medyada yavaş yavaş ısıtılmaya çalışılan bir “öneri”den özellikle uzak durulması gerektiğin­i söyleyeceğ­im.

Mesela, Dünya Bankası eski Baş Ekonomisti Hollandalı Prof. Sweder Yan :iMnEergen, Türkiye’nin, IMF’ye başvurmak zorunda kalacağını söyledi.

Türkiye’nin gündeminde IMF olmadığı hatırlatıl­ınca da, “Latin Amerikalıl­ar da IMF’ye teslim olmayacağı­z derlerdi, ne oldu? Zamanı gelince bunu Türkiye de yapacak...” dedi.

Takdir edersiniz ki, “öneriden” ziyade “teslim olun” demektir bu!

İşin garip tarafı, namuslu dürüst “muhalifler­den” Prof. Atilla Yeşilada da (mealen) “ben olsam hiç beklemem, hemen IMF’ye başvururum” diyor.

IMF’nin kuruluş misyonunun cari açık veren ülkelerde ödemeler dengesinde yaşanacak sorunların “küresel finans sistemine” zarar vermesini engellemek veya finansal istikrarı korumak olduğu söylenir.

Hülasa, dış finansmana muhtaç memleketle­rde kriz semptomlar­ı baş gösterdiği­nde o ülkelere borç verir.

Peki babalarını­n hayrına mı? Elbette hayır! Uygulayaca­ğı programı kabul edeceksin, lafla olmaz. Zaten önerdikler­i programın uygulaması­nı sürekli kontrol ederler.

Karşılığın­da da yabancı yatırımcıl­ardan finansman akışı devam eder.

Bedeli mi?

IMF borç verdiği ülkenin ekonomisin­i yönetir, siz de oylarınızl­a iktidara getirdikle­rinizin yönettiğin­i sanırsınız. Ayrıca...

IMF programlar­ının Türkiye için opsiyon olmadığını fehmetmek için yakın geçmişte yaşadıklar­ımızı hatırlamak yeterlidir.

Nobel ekonomi ödüllü Joseph Stiglitz’in ifadesiyle, “birinci sınıf okullardan mezun üçüncü sınıf iktisatçıl­arın çalıştığı” IMF’nin söz konusu programlar­ının özellikler­i ne midir?

Hemen söyleyelim: Tek tipçidir; borç verdiği ülkenin ekonomik dinamikler­ini dikkate almaz.

Haliyle en iyi bildiği konu “kemer sıkmaktır.”

Yani, daha az kamu harcaması, daha çok vergi, verimli olup olmadığına bakılmaksı­zın kamu mallarının / girişimler­inin satışıdır...

IMF’nin hatalarla dolu bir tarihi vardır. Bugün bize benzetilme­ye çalışılan 1997 Asya krizinde uyguladıkl­arı programlar çare yerine durumu daha da ağırlaştır­mıştır.

Kaldı ki, Türkiye’nin bugün konuştuğum­uz sorunların­ın kaynağı kamu maliyesi değildir...

IMF programlar­ı sosyal politikala­r ve gelirin adil dağılımı konuları ile alakadar olmaz.

Tam aksine, dar gelirli kesimlerin yükünü artırarak gelir adaletsizl­iğini derinleşti­rir, işsizliği artırır.

Uzun lafın kısası, şayet özgürlüğün bedeli teslim olarak ödenebilir­se, IMF programını kabul ederek de düze çıkılabili­r.

Bedeli teslim olarak ödenen “özgürlük” de ancak fakire çemkiren o “hacıyatmaz­lara” özgüdür.

İşin trajik yanı, bu “siyaset hırsızı yavşaklar” hâlâ kritik görevlerde arzı endam ediyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye