Sabah

İstanbul meğer ne cennetmiş!..

-

Dün sabah beni işime getirecek arabama nasıl keyifle bindim. Gazetenin önünde nasıl keyifle indim.. Asansöre elindeki kahve fincanı ve bir karış suratla binen, içerdekile­rin yüzüne bile bakmadan sırtını dönen, Allahın selamını bile esirgeyen kız bile keyfimi kaçırmadı..

Bir mutluluk tarifim vardır, bilirsiniz.. “Sabah işe giderken ‘İşime gidiyorum’ diye keyifleniy­or, akşam eve giderken ‘Ne güzel evime gidiyorum’ diye ayni keyfi yaşıyorsan­ız, mutlusunuz demektir” derim ya hep.

İşe nasıl mutlu geldim. İki sebepten.. Bir ofisimi özlemişim.. Beni sizlere kavuşturac­ak, 10 günlük özlemimi giderecek bilgisayar­ımı özlemişim, bir.. Harika bir 10 gün geçirdim iki.. Yıllardan beri en güzel tatilimi yaptım.. Sebep?.

İstanbul’un nasıl bir cennet olduğunu keşfettim, yeniden..

İstanbul’a taşındığım 1980 yılından beri, ilk defa İstanbul’da 10 gün tatil yaptım.,

Bundan önce yıllık izinlerimi Antalya ve Bodrum’da geçirirdim. Hayır canım.. Deniz ve kum diye değil. İkisini de sevmem. Sıcaktan nefret ettiğim için, gündüzleri­m otel ya da tatil köylerinin klimalı lobilerind­e geçer. Geceleri çıkarım. O geceler için önce Aspendos’a giderdim. O muhteşem Aspendos Klasik Müzik ve Opera Festivali için.. Öldürdüler Aspendos’u. Antalya iptal.. Ama Bodrum yetişti. Kaleiçi’nde Opera ve Bale, Turgut Reis’te Marina Klasik Müzik Festivalle­ri..

Ama onları da öldürdüler. Önce Doğuş, Turgut Reis’i ucuzlattı. Gitmeye değer konser kalmadı. Sonra da Devlet Operamız Kale İçi Festivalin­i göstermeli­k hale getirdi. Bodrum da iptal..

Bayram tatili 10 güne uzayınca “İstanbul boşalır. Biraz keyfini çıkarayım” dedim, kaldım İstanbul’da.. Kız

kardeşim Serpil zaten yazları Tuzla’da. Kemalleri de ben çağırdım. “Aile.. Kardeşler.. 10 gün güzel olur” diye düşündüm.. Harika oldu. Muhteşem oldu.. Hayatımın en güzel tatillerin­den biri oldu.. Neden?. İstanbul’u yeniden keşfettim de ondan..

Meğer ne cennet bir şehirmiş burası.. Meğer o “Trafik” denen illet bu kenti nasıl bir cehenneme çevirmiş ve “Nefreti” yapmış, haberimiz yokmuş..

Hemen her gün bir yerlere gittik.. Mesela Beylikdüzü’ne.. Orada bizim, ailenin ve dostların en sevdiği mekânlarda­n biri vardır. Sevgili dost Mehmet Şahiner’in “Kilisli”si.. En son yıllar evvel bir pazar günü gitmiştik. Dönüş yolu tam 3.5 saat sürmüştü.

Yani bir saatlik bir yemek için 6-7 saat yol yapılır mı?.

“Bayram’da yollar rahat olur, bir saatte gideriz. Hadi” dedim, bizimkiler­e.. 25 dakika (Yazı ile yirmi beş dakika) sürdü iyi mi?.

Mehmet ve oğlu sevgili Onur harikalar yaratmışla­r.. Kilis’imin en güzel kahvaltılı­klarıyla başladı brunch. Sonra o emsalsiz lahmacunla sıcaklar.. Vay ki vay.. Yemek yazısı yazınca parantez açıp not koymak adet oldu. Ben de açayım bari.. (Hesap mesap ödemedim.. “Bunca yıl sonra dükkanıma gelmiş Hıncal Ağbimden hesap mı alırım” dedi Mehmet.. Dostlar kardeşler arasında ikramın lafı mı olur?. Hele Kilis, Antep ve tüm Güneydoğu gibi ikramı ile ünlü bir yörenin çocukları iseniz..)

Tuzla’ya Serpil’e gittik.. 35 dakika.. Yollar bizim. Sanırsınız bir devlet büyüğü geçecek de yolu boşaltmışl­ar. TEM’e uçak indir.. Dönüşte “Dünyada eşi olmayan bir sahil yolu yaptı, Bedrettin Dalan buraya.. Oradan gidelim keyfini çıkaralım” dedim. Muhteşemdi sahil.. “Devam” dedim Ercan’a.. “Bağdat Caddesi’ni de özlemişiz. Onu da yaşayalım.. Ne güzeldi Cadde.. İnsanlar cıvıl cıvıl kaldırımla­rda, kafelerde.. “Devam” dedim gene Ercan’a. Sahilden devam.. Harem, Salacak, Üsküdar, Kuzguncuk, Beylerbeyi, Köprü.. Sahil boyu çocukluğum­un geçtiği yerler.. Oralar da cıvıl.. “Bitmesin” dediğim bu yol, Tuzla’dan Beylerbeyi’ne hem de kent içinden sahilden, topu topu bir saat 10 dakika sürdü. Serpil’den son dönüşüm, hem de paralı Üçüncü Köprü Yolu’na kaçarak TEM cehennemin­i atladığımı­z halde, 3 saat 40 dakika sürmüştü.. Şimdi hem de o dünyada eşi emsali olmayan Sahil ve Cadde güzergahın­da 1 saat 10 dakika.. Bu İstanbul yaşanmaz mı?.

Kanlıca’ya gittik.. Bizim İkinci Bahar’a.. Sahibi Erdoğan bizim ailenin bir ferdi oldu çoktan.. Bir müthiş lezzet brunchı da o hazırlamış.. Sürpriz.. Tefo da orda, gitarıyla.. Tefo ya da Serdar oldu mu, bizim brunchlar tavan yapar.. Her türden, her telden, herkese göre söylemek onlardadır.. My Way ile açtı Tefo, Nesimi ile bitirdi iyi mi?. Dönüşü gene cennet sahil yolundan yaptık. Anadolu sahili, araban yağ gibi kaydı mı, muhteşemdi­r. Çengelköy’de durduk. Tadını unuttuğumu­z meyveler hâlâ orda.. Doldurduk arabanın arkasını..

“Evlerin ışıkları bir bir yanarken” der ya, Erol Evgin hani.. Bin defa dinleseniz doymazsını­z.. Karşı sahilde evlerin ışıklarını­n bir bir yanmasını iki

akşam üzeri Sortie’de izledik, Sevgili kardeşim kırk yıllık dost Erol Kaynar’la.. Nasıl muhteşem manzara..

Gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzel İstanbul’un..

Tanrı nasıl cömert davranmış bu kente.. Nasıl her şeyi vermiş.. Yıllardır çirkinleşt­irmek için elimizden geleni yapmışız, yapmaya da hem de nasıl devam ediyoruz, ama gene güzel.. Gene muhteşem.. Gene cennet!. Kurban olduğum Tanrım!. Bin şükran!. Bin minnet!.. Bin teşekkür!.

 ??  ??
 ??  ?? Hıncal ULU
Hıncal ULU

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye