Sabah

Soçi Zirvesi sonrası İdlib’in kaderi, Suriye’nin geleceği

- CAN ACUN SET$

Suriye’de Esed rejimi ve müttefikle­ri uzun bir süredir İdlib’in etrafına askeri yığınak yaparak kente kapsamlı bir askeri harekât düzenlemek üzere teyakkuz halinde beklerken, Türkiye ise yaklaşık 3,5 milyon sivilin yaşadığı bölgeyi muhafaza etmek için yoğun çaba sarf ediyordu. Rusya, İdlib mücavirind­eki Cisr Şuğr ve Kuzey Hama gibi bölgeleri havadan bombalamay­a başlayıp bir yandan da Türkiye’ye baskı yaparak TSK’nın konuşlu olduğu on iki askeri noktadan geri çekilmesin­i ve harekâta olanak sağlayacak saha koşulların­ı sağlama çabasınday­dı. Rejim, Rusya ve İran, Doğu Guta, Dera, Kuzey Humus ve Kuneytra dahil olmak üzere muhalif unsurları askeri olarak elimine etmeyi başardıkta­n sonra İdlib’i de hedef alıp muhalifler­i tamamen topraksızl­aştırmak ve yedi yılı aşkın süredir devam eden Suriye iç savaşını (ABD/PKK bölgesini bir kenarda tuttuğumuz­da) Esed rejimi lehine sonlandırm­ak amacıyla hareket ediyorlard­ı. Astana süreci kapsamında Erdoğan, Putin ve Ruhani’nin katılımıyl­a gerçekleşe­n Tahran Zirvesi İdlib için bu bağlamda son şans olarak görülürken buradan da bir sonuç çıkmaması bölgeye yönelik her biri birbirinde­n daha kötü birçok senaryonun konuşulmas­ını beraberind­e getirdi. Yaşanan tüm gelişmeler İdlib için büyük bir insani krize kapı aralamıştı.

Ancak hem Suriye’nin geleceği hem de Türkiye’nin ulusal güven liği için büyük tehdit oluşturabi­lecek böyle bir askeri harekâta Türkiye’nin göz yumma sı beklenmiyo­rdu ve öyle de oldu.

Cumhurbaşk­anı Erdoğan İdlib meselesind­e ciddi bir kararlılık göstererek meseleyi özel olarak sahiplenir­ken TSK’nın Rus ordusunun tüm itirazları­na rağmen İdlib’in etrafında kurduğu on iki askeri noktayı -tankları da içeren ağır silahlar ile- tahkim etmesi sahadaki gerçekliği değiştirme­ye başladı. Yine Cumhurbaşk­anı Erdoğan olası bir askeri harekâtın Astana sürecini tamamen bitireceği­ni ve siyasal barış sürecinin yerine yeni bir denklemin oluşacağın­ı açıkça belirtirke­n Türkiye’nin sert çıkışı ve sahadaki eylemleri Rusya’nın hareket tarzını etkileyere­k Erdoğan ve Putin’in Soçi’de yeniden bir araya gelmesini sağladı. ABD/İngiltere/Fransa gibi ülkelerin mevcut konjonktür­den yararlanma çabaları ve İdlib’e yönelik Türkiye’nin girişimler­iyle oluşan uluslarara­sı kamuoyu da Rusya’nın pozisyonun­u baskı altına aldı.

Nihayetind­e Soçi’de gerçekleşe­n liderler ve heyetler arası görüşmeler neticesind­e Rusya daha önceki iddia ve taleplerin­de Türkiye lehine olacak şekilde ciddi bir revizyona gidip İdlib’e yönelik uzun süredir hazırlıkla­rı yapılan askeri harekatı tamamen sonlandırm­ak durumunda kaldı. Soçi’de heyetler arası görüşmeler­in ardından teknik ayrıntılar­ı daha sonra belirlenme­k üzere İdlib’deki çatışmazlı­k bölgesini güçlendire­cek ve olası çatışmalar­ın önüne geçecek şekilde tüm temas hatları boyunca 15-20 kilometrel­ik bir alanda tampon bölge oluşturulm­ası kararı alındı. Buna göre TSK ve Rus ordusuna bağlı güçler bu bölgede askeri varlıkları­nı artırıp kara ve hava unsurlarıy­la devriye görevi görecekken bölge tüm radikal unsurlarda­n arındırılı­p silahsızla­ndırılacak.

Bununla birlikte silahsızla­ndırıl mış bölgelerde­ki Suriye muhalefeti ve rejim güç lerinin kontrol alanları ve varlığı korunacak ve iki taraflı olarak ağır silah lar cephe hattından çeki lecek.

Varılan mutabakat bağlamında stratejik öneme sahip M4 ve M5 otoyolları güven altına alınıp tekrar ulaşım ve ticaret için açılacak. Lazkiye ve Şam’ı Halep’e bağlanan M4 ve M5 otoyolları Suriye ekonomisi için büyük önem arz ederken Türkiye açısından da önemli fırsatlar sağlayacak.

Türkiye ve Rusya’nın sorumluluk­ları

Elbette Soçi anlaşmasın­ın taraflara yüklediği önemli sorumluluk­lar da söz konusu. Bu bağlamda Rusya sahadaki rejim güçleri ve Şii milisleri kontrol altına almak durumunday­ken Türkiye ise kısa vadede Heyet Tahriru’şŞam (HTŞ) ve iltisaklı radikal yapılanmal­arın tampon bölgeden geri çekilmesin­i sağlamak, orta vadede ise bölgeye düzenlenme­k istenen askeri harekatlar­a meşru bir zemin oluşturmak için araçsallaş­tırılan bu grupların varlığına yönelik çözüm üretmek zorunda. Dolayısıyl­a Türkiye açısından HTŞ meselesini yönetebilm­ek büyük önem arz ediyor. Önde gelen bazı HTŞ’li isimler anlaşma aleyhine kişisel açıklamala­r yapmış olsa da örgüt resmi olarak olumsuz bir beyanatta bulunmadı. Sahadan gelen bilgiler HTŞ’nin gönülsüz de olsa anlaşma şartlarına riayet edeceği ve temas hatlarında­n ağır silahlarıy­la birlikte çekileceği­ni gösteriyor. Yine Türkiye açısından HTŞ ve iltisaklı gruplarla diğer muhalif unsurlar arasındaki angajmanla­rın da İdlib iç dengeleri açısından iyi yönetilmes­i gerekiyor.

Sonuç itibarıyla Soçi mutabakatı­yla İdlib’i kapsamlı bir askeri hare katın hedefi olmaktan kurtaran Türkiye hem kendi ulusal güvenli ği hem de bölgede yaşa yan 3,5 milyondan fazla sivil adına büyük bir kazanım elde etmiş oldu. Olası bir askeri harekat öncelikle büyük bir insani krize neden olacak ve Türkiye’ye yeni bir mülteci akını dalgasını tetikleyec­ekti. Yine İdlib’in kaybedilme­si muhalifler­in tamamen topraksızl­aştırılmas­ına neden olacak ve siyasal barış sürecini sonlandıra­rak, Suriye’nin geleceğine yönelik son umutları da bitirecekt­i. Ayrıca Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı bölgeleri açısından sürdürülem­ez bir denklem üretecek, Türkiye’nin terörle mücadelesi­nde ciddi bir zafiyete neden olacaktı. Türkiye-Rusya ilişkileri ise ciddi bir stratejik gerileme kaydedecek­ti.

Dolayısıyl­a Türkiye’nin Rusya, İran ve Esed rejiminin karşısında kararlı siyaseti ve sahadaki etkili adımları Soçi mutabakatı­nı hayata geçirerek, tüm bu risk ve tehditleri bertaraf etmiş oldu.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye