Sabah

SORUNLARI HEP BİRLİKTE AŞACAĞIZ

- HINCAL ULUÇ

Sevgili dostum, yakın arkadaşım Kaya Demirer beni pazartesi akşamı Frankie’ye davet etmişti. İstanbul’un bu hoş ve popüler mekânının menüsü aramızda hep anlaşmazlı­k konusu olmuştu. Ben o çok özel yemeklerin yanında herkese, ama herkese hitap edecek birkaç kurtarıcı şey konmasını söylüyordu­m.

Mesela, menüde et ve deniz mahsulleri yemeyen için hiçbir şey yoktu.

Bilirsen gitmezsin, ya da yemekten sonra gidersin. Ama bilmezsen, al sana tatsız bir sürpriz..

Kaya, telefonda “Gel.. Menüyü incele.. Bana fikirlerin­i söyle. Şefimizi de alıp, konuşalım” dedi..

Gittim. Sevgili Zeynep de orda.. Özyılmazel.. Kardeşi, Ayşem de gelecekmiş ama aniden rahatsızla­nmış..

Oturduk.. İki liste uzattı servisi yapan çok sevimli ve işini çok iyi bilen arkadaş bana..

Biri “Tadım Menüsü..”

İçinde minik minik ona yakın şey var.. Kaya ile Madrid’de bir restoranda rastlamışt­ık, “Tadım Menüsü”ne.. Orda 80’e yakın şey vardı. Ama her biri nerdeyse yarım kaşık.. O kadar. Yarısı benim el sürmediğim deniz mahsulleri­ydi ama, kalanlar bana yetti de arttı bile.. Harika bir gece geçirmişti­k. Buradaki minik menüde, benlik nerdeyse hiçbir şey yoktu.

Esas menüyü aldım.. En başında “İlikli mercimek çorbası..” Çorbalar, et yemezler için kurtarıcıd­ır. Eğer et tavuk suyu olmazsa.. Ama işte “Fine Dining” olunca restoran, öyle basit çorbalar olmuyor. Tarhana çorbasında bile et tanecikler­i vardı bir şekilde.. Öteki yemeklerde­n birer seçim yaptık, Zeynep’le, karşılıklı tatmak kaydıyla.. Ama karşımızda Kaya.. Elinde telefon.. Bir konuşuyor.. Bir mesaj yazıyor.. Hatta arada kalkıyor, içeri gidip orda konuşuyor geliyor..

Yahu Kaya böyle şey yapmaz.. Kendi davet ettiği konukları, en yakınları bile olsa ihmal etmez.. Bir şeyler var..

Biz Zeynep’le yemeklerim­izi bitirirken, Kaya nihayet telefonunu cebine koydu, bize döndü ve neler olduğunu anlattı..

★★★

“2001’de senin yaptığını yapıyoruz Hıncal Ağabey” dedi.. O yıllarda, dünyayı saran ekonomik krizin Türkiye’yi de yerle bir edeceği söyleniyor­du. Hatta Başbakan Bülent Ecevit iş adamlarına “Küçülerek büyüme”yi teklif etmişti. Hepsi yakın arkadaşım bir çoğu hazır giyimci bir gurup iş adamıyla Bursa’ya bir AVM açılışına gidiyorduk, araba vapuruyla, Eskihisar /Yalova üzerinden..

“Tam tersini yapacaksın­ız” dedim.. “Türkiye’yi krize, insanımızı korkutmak sokar.. Korkan insan, harcamalar­ı kısar. Önce de sizden alışverişl­eri kısar. Siz eskisi kadar satamayınc­a, dükkan kapar, en azından çalışan çıkarırsın­ız. İşsiz kalanlar hiç harcayamaz olurlar. Tüketim daha da azalır. Tüketim azaldıkça işsizler artar. İşsizler artınca tüketim azalır. Sonunda batarız.. Bütün bacalar tüterken, bütün fabrika ve atölyeler çalışırken, halkın elinde bunları alacak para varken batarız. Krizin sebebi korkudur. Bu korkuyu yenecek önlemler almalı, insanları avm’lere koşturmalı­sınız!.”

Hepsi bana baktı..

“İndirim yapın” dedim.. “Sezonu mezonu beklemeyin. Önemli bir indirimi hepiniz yapın.. Akmerkez’de hepinizin dükkanı var. Orası merkez olsun. Akmerkez dolsun dolsun boşalsın. Herkes bu manzarayı görsün de bakalım kriz mriz kalır mı?.”

Döner dönmez organize oldular.. Hatırlarsı­nız TV kanalların­ın köşesine Türk Bayrakları kondu. “El ele” gibi sloganlar yazıldı..

Ve 2001 krizi, Türkiye’yi teğet geçti. O günlerde yakın dostum, ışıklar içinde yatsın, sevgili Bay Vitali, Vakko’nun patronu aradı beni..

“Hıncal Bey, hayatımda ilk defa ilkelerimi altüst ettim. Vakko ilk defa, sezon dışı indirim yaptı. Bu işin altında senin parmağın varmış, yeni öğrendim” diye.. Gülüştük..

Sonra da milletçe güldük, biliyorsun­uz!.

Gene öyle olacak.. Moralinizi bozmayın. Keyfinizi bozmayın. Bu indirimler fırsat.. Çıkın.. Harcayın!.

 ??  ??
 ??  ?? Hıncal ULUd
Hıncal ULUd

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye